Sahi mutabakat belgesinde ne var?
A be kardeşlerim ben sizlere ne diyeyim. Seçimde bir takım bir numaralar dönüyor dedik, inanmadınız. Arkadaşlarım, kalem kalem saydı sallamadınız. Aniden ortaya çıkan 10 milyon oy, çöplerde bulunan sandıklar, bağımsız adayların iptal edilen on binlerce oyu. Türkiye teknolojide öylesine bir çağ atladı ki sorma gitsin. ABD’de bilgisayarla verilen oy sayımı bir ay, öteki ülkelerde birkaç hafta sürerken, bizimkiler parmakla sayımları iki saat içinde açıklayıverdiler aldırmadınız.
Hadi bunlar önemli değil diyelim. Parti başkanlarının belirlediği ve adı milletin vekili olan kişilerin toplandığı Meclis’teki oylama tam bir Aziz Nesin hikâyesi. Eş Başkan Erdoğan hükümetinin güven oylamasında 550 üye varken, Meclis’ten 800 oy çıktı. Her ihtimale karşı, bazı iç ve dış münafıkların aleyhte oy kullanma olasılığına karşı elde yedek ne kadar oy varsa gazlamışlar anlaşılan.
Tiyatro sonrasında da devam etti. Mustafa Kemal’in Türkiye Cumhuriyeti için koyduğu temel her kuralı yok eden kişiler mezara, Anıtkabir’e gidip, saygı gösterisi yaptılar ve biz de hazmettik. İşte benim sevgili okurlarım ve garip halkım, bu sizin Meclis ve bu da onun hükümeti.
Bu komik vakalar olurken, ana muhalefetteki CHP’nin hali içler acısı. Yahu hani tutuklu milletvekilleri olmadan yemin etmeyeceklerdi, ne oldu? Yapamayacakları şeyler için ortaya atılıp milletin umuduymuş gibi davranan parti. Bir kâğıt imzalamışlar Meclis’te AKP ile ne dediği ne vaat ettiği anlaşılır bir şey değil. Ardından da sanki bir şey almışlar gibi kalkıp yemin ettiler.
Oysa Türkiye’nin başı öyle bir belaya girmek üzere ki akıl almaz. Birinci ve en önemlisi ekonomi kötü sinyaller veriyor. Öncelikle cari açık hızla büyümeye başladı. Ardından Türkiye’nin üretim sanayii olmadığı gibi tüketime dayalı ithalat temelli ekonomisi kötü kokular salıyor. Biliyorum bunlar size bir şey ifade etmiyor. Siz etin, şekerin, unun, domatesin ve sebzenin kilosu ile ekonomiyi değerlendiriyorsunuz.
Oysa ekonomi, bizimkilerin pek aklının ermediği çok daha büyük bir şey. Büyük devletlerin ruleti veya pokeri de diyebilirsiniz. Bakın, bize çok benzeyen, üretimi olmayan ve hatta Türk bankalarını satın alan Yunan ekonomisi göçtü. Bu kervana şimdilerde Başbakanın kankası, genç kadın meraklısı Berlusconi’nin yönettiği İtalya da dâhil oldu. İzlanda, İspanya, İngiltere ve hatta Almanya bu grup içinde. Ama sürekli üretim halindeki Çin büyüyor, gelişiyor.
Ha diyebilirsiniz ki Türk ekonomisi, Alman, Amerikan ve İngiliz ekonomilerinden çok daha güçlü. Bu lafı ettikten sonra şöyle geri çekilip bir bakın. Kendiniz bile buna inanmayacaksınız. Karşınızda bir de Almanya ve Avrupa’da bulunan Türklerin geri dönmesi riski var. Almanya, Fransa ve Hollanda ile birçok Avrupa ülkesi topraklarındaki Türk göçmenleri geri göndermeye başladı.
Bu fırtınanın ilk etkilerinin yabancı ekonomi uzmanları 2012’nin kış aylarından başlayacağını, bahar ve yaz aylarında hızlanacağının 2013 kışında çöküş çatırdamalarının duyulacağını savunuyor. Bu uzmanlara göre ekonomik krize acı reçeteler uygulamaya başlayan Avrupa ülkeleri de o tarihlerde krizden çıkıp rahatlamaya başlayacaklarmış.
Parası olmayan Yunanistan nasıl adalarını satmaya karar verdiyse bizimkiler de İstanbul’u, İzmir’i ve Antalya’yı satışa çıkarır artık. İşin güzel tarafı Allah ömür verirse bizim eş başkan o tarihte iktidarda olacak ve teğet geçen kriz konusunda engin ekonomik bilgisinden cevherleri dinleyeceğiz.
Mesela dünyanın en zengin ülkesi ABD ve Başkanı Obama açıkladı, Ağustos ayından itibaren emekli maaşlarını ödeyemeyebileceklerini. Bizde de Erdoğan’a oy veren 10 milyon emekli her halde maaş almadan zil takıp oynar. Nasıl olsa aldıkları para kuşyemine yetiyor.
Evet, sevgili okurlarım, dünyada eşi enderi olmayan iktidarı ve muhalefeti ile Türk siyasi sistemi de bu felaketin başkalarının suçu olduğunu söylemeye başlar inşallah.