Saadet'i önemsemek
Milli Nizam Partisi’nden bu yana Türk siyasetinin şekillenmesinde son derece önemli işlevler yapan Milli Selamet Partisi ve 80 sonrasının Refah Partisi’ni uzun uzun hatırlatmaya niyetim yok. Milli Görüş’teki Erbakan gerçeği son yıllarda ağırlığını büyük ölçüde yitirmesine rağmen Saadet’in önemsenmesi gerektiğine inanıyorum.
Okyanus ötesinde kurgulanıp Türkiye’de kapalı kapılar ardında uygulamaya konulan projeyle iktidara getirilen AKP rüzgârı önünde sarsılan Saadet’in kökleri çok derinde olduğu için önemsemeye devam edeceğim.
Ülkemizde suiistimale en açık bakanlık olan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yapan Recai Kutan beyefendinin şüphesiz tertemiz bir isim olduğuna tanık olduk. Kutan’ın genel başkanlığında ısrar edilmesi şirket ortaklığına genç yöneticilerin dahil edilmeyişi anlayışını doğurmuştur.
Hafızalarımızı birazcık zorlayıp Erbakan’ın yasaklı duruma düşmesi sonrasında yapılan Fazilet Partisi kongresini hatırlayın. 6 yıldır Türkiye’yi yöneten kadronun Recai Kutan karşısında aday olduğu kongreyi Abdullah Gül kazanmış olsa bugün AKP olur muydu? Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener dörtlüsünün Erbakan’a baş kaldırışı Fazilet’te başarıya ulaşsaydı Türkiye bugünkü çıkmaza girer miydi?
Söz konusu dörtlünün kongreyi kazanması durumundaki Fazilet bugünkü AKP zihniyetine bürünür müydü? Veya Fazilet yönetimi ve Erbakan buna izin verir miydi? Bu ve buna benzer soruları bir solukta alt alta sıralayabiliriz, ancak biz yine dönelim Saadet’e. 3 Kasım 2002’de erken seçim kararı alan Devlet Bahçeli’ye seçimden vazgeçmesi için telkinde bulunanların başında dönemin Saadet yöneticilerinin olduğuna tanık binlerce kişiden biriyim. Yeni kurulmuş AKP’nin aldığı rüzgârın farkına varan Saadetliler “Siz seçimden vazgeçin. Biz 1 yıl içinde AKP’nin foyasını meydana çıkarıp cilasını dökelim” diye adeta yalvarmışlardı. Nitekim Ecevit ve Mesut Yılmaz durumun vehametini anlayıp seçimden vazgeçmişlerdi, ama ortakları Bahçeli’yi ikna edemediler. Bu hatanın sebep ve sonuçlarını Türkiye’yi sürüklediği durumu siyasi tarihimiz çok geçmeden karanlıkta kalan planlarıyla müsebbiplerini de yazacaktır.
Ana nüve Milli Görüş’ten kopan AKP’nin gömleği çıkarıp mesafe almasını belki Saadet yöneticilerinin de çoğu tahmin etmiyordu. Ama değişimin getirdiği heyecan dalgasının önüne geçemediler. Çünkü partiyi neredeyse 40 yıldır yöneten aksaçlıların değişimde inat etmeleri yüzünden tabandaki heyecan muhafaza edilememişti. Nitekim 2004 yerel seçimlerinde Saadet’te kalan belediyeler de kaybedildi. İktidar rüzgârı yaşlı ve zayıf yönetimi daha fazla savurmuş oldu. Buna rağmen değişimin sesini dinlemeyen Erbakan, Kutan’ın “Artık yeter nöbeti gençlere teslim edelim” talebini dinlemedi. Milli Görüşü şirket gibi yönetmeye alışık olan aksaçlılar Saadet tabanında “Tayyip’e karşı Kurtulmuş” formülüne sıcak bakmadılar. O sırada görüştüğüm Erbakan’ın politbürosu “İkinci Tayyip vakası” yaşamaktan endişe ettiklerini ifade ederek Numan Kurtulmuş’un genç ve tecrübesiz olduğunu ileri sürüp onun da Milli Görüş gömleğini çıkarmasından korktuklarını ifade etmişlerdi.
22 Temmuz 2007 seçimleri öncesinde Yeniçağ TV’de konuk ettiğim Numan Kurtulmuş, AKP’nin tekliflerini elinin tersiyle itip sabırla Saadet kalesinde değişimi gerçekleştireceğini belirtmişti. Saadet’in Erbakan’lı mitinglerinde meydanı dolduran yüz binler baraj endişesiyle oylarını yine AKP’ye verdiler. Ama kerhen verilen oylar için pişman olduklarını her fırsatta söylüyorlar. Daha seçim öncesi Numan Kurtulmuş’un liderliğe gelmesi durumunda sonucun farklı olacağını söyleyen Milli Görüşçüleri bu değişimin getirdiği heyecanla yuvalarına döneceğine inanıyorum. Üstelik Saadet’in alacağı her oyun AKP’den eksileceğine tüm Türkiye inanıyor. Dolayısıyla Saadet’i şimdi daha çok önemsiyorum. Kongredeki konuşmasına “Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş” sözleriyle başlayan Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’u tebrik ediyor, yollarının açık olmasını temenni ediyorum.