Rüyasında görse inanmazdı

1999 yılında, İmralı’daki mahkemede süngüsü düşmüş, korkak ve ürkek bir kedi yavrusu gibi poz veren terör örgütü başı, AKP’nin “bükemediğimiz eli öpüyoruz” tavrına bakıp “mucize olmalı” diyordur...


Şimdi şu yaşadıklarımıza bir bakın da ibret alın! Bu ibret belgesi, gelecekte ortaya çıkacak tüm teröristler ve onların liderleri içindir.
Sen bu ülkede 40 bin kişinin ölümünden sorumlu olacaksın...
Sen bu ülkeye yüz milyarlarca dolar maddi zarar vermiş olacaksın...
Sen bu ülkenin pırıl pırıl ana-baba kuzusu 5.800 asker ve polisinin toprağa verilmesine neden olan biri olacaksın...
Senin yüzünden on binden fazla
gencecik insanımız ellerini, kollarını, ayaklarını, bacaklarını ve gözlerini
yitirmiş olacak...

* * *

Ve günün birinde AKP iktidarının yetkilileri İmralı’da senin ayağına gelmeye başladılar.
Sana dert yandılar, ricalarda
bulundular:
“Sayın Öcalan, biz senin karşına bükemediğimiz eli öpmek için geldik. Sen bizden daha güçlü çıktın. Şimdi birlikte oturalım, şu PKK işini bir çözelim. Ne istiyorsan bize söyle. Pazarlığa açığız. Yeter ki sen olumlu yanıt ver, bizi kırma. Biz sana her türlü özgürlüğü bu İmralı’da verdik. Değil sadece Türkiye’de, dünyada bile başka bir davası kalmamış hiçbir hükümlüye tanınmayan hakları sana sağladık. Her hafta avukatlarınla seni konuşturduk. Örgütünü onlar aracılığı ile verdiğin direktiflerle yönetmene göz yumduk. Ocağına düştük, şimdi sen bize anlayış göster.”
Hükümetimizin bu şahsa gösterdiği yakınlık ve ilginin boyutlarına bakınız ki, Kürtçü DTP’nin eski milletvekili Aysel Tuğluk’u “Aracılık yapsın, ricacı olsun” diye önceki gün İmralı’ya gönderdiler. Peki hangi gemiye bindiler?
Adalet Bakanlığı tarafından kiralanan, parası devlet tarafından ödenen gemiye!..
Vay canına! Türkiye’nin tüm cezaevleri hükümlü yurttaşlarımızla dolu. Hangisi için böylesine özel harcamalar yapılıyor? Hangisine böyle insan yerine konup değer veriliyor, hangisine?
Peki niçin yapılıyor bütün bunlar?..
“Aman Abdullah Bey’e kıyak yapalım, pazarlık masasında onu kızdıracak bir davranışta bulunmayalım” anlayışı ile yapılıyor.
Ayıptır be, devlet bu durumlara mı düştü?

* * *

Bakınız, Barzani’nin ayağına gidip “Türkiye’ye yardımcı olmasını istirham eden” İçişleri Bakanı, aşiret reisine neler diyor:
“Biz sorunun çözümü için zaten İmralı ile görüşüyoruz. Bu aşamada İmralı bize yakın. Ama biz Kandil’in tavrını tam olarak bilemiyoruz. Öcalan bazen topu taca atıyor. Bölgede saygınlığınız var. Lütfen PKK üzerinde etkinizi hissettirin.”
Aşiret reisi bizim İçişleri Bakanına ders veriyor:
“Yaptığınız açılımı insanlar seçim öncesinde AKP’nin siyasi adımı olarak görüyor. Siz şimdi Kürt açılımı ile demokratik açılımı sürekli bir devlet politikası olarak sunarsanız, daha fazla güven uyandırırsınız.”
Adam ders veriyor!
Siz İmralı’da Abdullah’ın ayağına gidip pazarlık ederseniz, Kuzey Irak’taki aşiret reisine yalvarıp yakarırsanız, Türkiye Cumhuriyeti’nin onurunu iki paralık edersiniz.
Ettiniz bile.
Bir fırsatım olsa, bu Öcalan’a soracağım bir soru var:
“Apo, enselenip Türkiye’ye getirildiği zaman, idam korkusuyla elin ayağın titriyordu. Günün birinde seninle pazarlık yapılacağını, senden yardım isteneceğini, İmralı’da ziyaretlere açık olacağını, örgütü oradan yöneteceğini, krallar gibi yaşatılacağını aklının ucundan geçirir miydin?”
Herhalde yanıtı “Rüyamda görsem hayra yormazdım. Bir mucize yaşıyorum” olurdu!
* Emin Çölaşan / Sözcü


++++++

Okyanus ötesini ilk keşfeden Colomb değil Erdoğan’dı!
Yirmibeş sene önceki mevzuyu Sabri Yirmibeşoğlu’na yıktılar...Özal’ı öldürmüş. Otuz küsur sene önce olsaydı, emekli korgeneral Mehmet Otuzbiroğlu diyebilirlerdi... Veya, maazallah 2004 senesinde filan yaşansaydı, Ogün Altıparmak’ın parmağı aranabilirdi. Bu arada... Elektriği AKP icat etti. Ateşi AKP buldu. Tarımı ilk AKP’liler yaptı.
Kennedy suikastını İsmet İnönü’nün işlemiş olduğu konusunda şüphelerim var. Ancak, Hiroşima’nın CHP işi olduğu kesin... Savarona’nın fuhuş yaparken yakalanan aşçısı Tom Amca’nın kulübesindeki el bombalarıyla, Nagazaki’dekinin seri numaraları aynı.
Yuri Gagarin ülkücüydü. Anca uzaya çıkabildi. Aya takunya dikenler AKP’li. Jüpiter evet’çi. Satürn, yetmez ama evet dedi. New York’taki “ikiz” kuleleri vuranlarla, Sabancı’nın “ikiz” kulelerinde cinayet işleyen zihniyet, bizim muhalefetteki tek yumurta ikizi... Roma’yı yakan Neron değil aslında, Perihan kod adlı bi kadın... Brütüs’ü azmettiren ise büyük ihtimalle Profesör Mehmet Haberal... Robinson Crusoe’nun telekulağı Cuma ortaya çıkarmıştı bu bilgiyi, ordan biliyorum.
Apo’çiler BDP’li. Tom Miks Jitemci. Puik gazeteci. Ne o? Niye ağız burun kıvırıyorsunuz? Garfield’ın, Cinderella’nın, Bugs Bunny’nin, Temel Reis’in darbe iddianamesine girmesine inanıyorsunuz da, Puik’lere niye inanmıyorsunuz? Colomb Molomb hikâye mesela... “Okyanus Ötesi”ni en önce Başbakanımız keşfetti... 12 Eylül 1492’den taaa 518 sene sonra teşekkür edene kadar, hiç kimsenin bilmemesi ondan! Mustafa Balbay, “küresel ısınmanın ne zaman Ergenekon’a yükleneceğini merak ediyorum” dedi; mahkeme başkanı “mümkündür” dedi. (Kutup ayılarına Kafes planında rastlamıştık.) KPSS sorularını Süleyman Demirel’in ÖSYM’ye atadığı Arsen Lüpen’in arakladığı ortaya çıktı... Devletin en kilit noktalarında yıllarca görev yapan ve kitap yazarak, cemaat örgütünün emniyeti-yargıyı ele geçirdiğini açıklayan Hanefi Avcı, teröriste yataklıktan içeri alındı. Tekerleği AKP’lilerin icat ettiğini söyleyenler ise, müfteridir, alçaktır.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet


++++++

Hanefi Avcı operasyonu yazarların da gündeminde


Kendisi de zaten kitabını yayına verdiği gün söylemişti. Benim başıma çorap örebilirler. Hayatımı kaydırmaya kalkışabilirler demişti. Başına geleceği bildi. Yok ediyorlar.
Hanefi Avcı, yazdığı 600 sayfalık kitabında modaya uysaydı, iktidara yanaşsaydı; “Ulusalcı Kemalistler, polisi ve yargıyı ele geçirdiler, orduya sızdılar. Kendileri gibi düşünmeyen herkesin hayatı ve özgürlüğü tehlike altındadır” deseydi el üstünde tutulacaktı.
Referandum kahramanı yapılacaktı.
Başbakan onunla kucaklaşacaktı. Cumhurbaşkanı onu ağırlayacaktı. Okyanus ötesinden övgü alacaktı. Liberal aydın alkış tutacaktı. Avrupa Birliği onu arkalayacaktı.
Kitabı çok satmayacaktı ama “evli olduğu halde bir başka kadınla gönül birliğine girdi” diye onu yatak odasında vuran yayınlar da yapmayacaklardı.
Kitabı yazdı, gerçeği açıkladı.
Şimdi o, terör örgütü zanlısı!
* Necati Doğru / Sözcü

İktidar seyirci kalmamalıdır tüm bu olan bitene.
Ama ne yazık ki bu kaygı verici gelişmeler karşısındaki tavrı ile Fener-Galatasaray maçı izleyen bir Beşiktaşlı’ya benziyor.
Yazandan önce yazılanların üstüne gitmek lâzım değil mi?
Korkunç bir çürüme, sorumlu insanlara bir saat bile rahat uyuma olanağı tanımayacak korkunç suçlamalar, suçlar ihbar ediliyor.
İktidar soruna dahil olmalıdır hemen. Yazılan ve söylenenler ya abartıdır, iftira ağırlıklıdır, o ispatlanır; ya da doğruluk vardır, gereği hemen yapılır.
Her konuda ne düşündüğü sakınmadan söyleyen Başbakan bu konuda susmamalıdır. Susamaz.
Hiçbir hükümet böyle bir meselede tarafsız kalamaz. Kalmamalıdır.
Çünkü “Bitaraf olan bertaraf olur” sözü asıl böyle durumlarda geçerlidir!
* Güngör Mengi / Vatan


++++++

KISA... KISA...


* Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız bir süre önce Vatan’dan kovulan Mine Kırıkkanat ve Radikal’den gönderilen Haluk Şahin’le prensipte anlaştıklarını açıkladı. Yıldız, “Bir süre kafamı dinleyeceğim” diyen Bekir Coşkun’a da teklif götürdüklerini duyurdu.

* NTV Haber Müdürü Fevzi Yeniçeri Kanal D Haber bünyesine katıldı. Mehmet Ali Birand yönetimindeki Kanal D haberde haftasonu haberleri de Deniz Arman’ın yerine Serdar Cebe’ye emanet edildi.

* Gazete Habertürk’ün Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı, Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Yiğit Bulut’a tepkisini kendi köşesinden sonra ekrana da yansıttı ve yayın akışında olmasına rağmen “Teke Tek” programını yapmadı.


++++++

Sızmalar TSK’ya savaş yeteneğini kaybettirir
Mahir Kaynak, TV Net adlı kanalda Gizli Dosyalar programında konuşuyor... Sunucu kendisine Hantepe baskınını soruyor...
Programda sunucu, Mahir Kaynak’a bu olaya ne dediğini sordu...
Mahir Kaynak aynı olayın bambaşka bir yönüne dikkati çekti:
- Peki komutanların zamanında harekete geçmediği konusundaki bilgiyi dışarıya kim sızdırdı? Demek içerden dışarı bu tür ihbarlar yapan birileri var. Kim bunlar?
Mahir Kaynak, Muğla’dan Ankara’ya gelen bomba yüklü kamyonla ilgili ihbarı da anımsattı. İhbarı yapan Mehmet Ali adlı biriydi. Ancak ne kendisi ortaya çıktı ne bulunabildi...
TSK’nın bugünkü sorunlarından biri de içerden dışarı bilgi sızması olmalı...
Eğer en stratejik bilgiler dışarı sızıyorsa ordu giderek savaş yeteneğini de kaybeder.
* Melih Aşık /milliyet

++++++

Ayıbını idrak etmek istiyorsan basın tarihini oku
Basına “denetim” istenmesi, çok zararlı sonuçlar doğurabilecek bir olaydır.
Hiçbir “gerçek” gazeteci böyle bir talepte bulunmaz, bırakın talepte bulunmayı, aklından bile geçirmez.
Hıfzı Topuz’un Türk Basın Tarihi adındaki kitabı, önümde duruyor.
...
İlk kayda değer dönem, Abdülhamid’in “istibdat” dönemi.
Abdülhamid çeşitli gerekçelerle basına sansür getiriyor.
Hıfzı Topuz şu başlıklarda ele almış meseleyi:
“Sansür
Gazetelerin kapatılması
Gazetecilere çıkar sağlanması
Yabancı basının satın alınması
Haberleşmenin engellenmesi”
1878’de Sıkıyönetim Nizamnamesi ile basına sansür başlıyor.
Bugün de “birinin” istediği gibi bir kurul oluşturuluyor ve bu kurul, gazetelerde yer alacak ve yer almayacak haberleri belirliyor. Haberlerin bu kurul tarafından okunduktan sonra gazetelere girmesine izin veriliyor.
Bununla ilgili olarak “Matbuatı Hariciye Müdürlüğü”, “Meclisi Kebiri Maarif” ve “Tetkiki Müellefat” kurulları basını denetliyor, haberleri kesip biçip yontuyordu.
Yasaklı kelimeler, ifadeler, tanımlar liste halindeydi ve yazılarda bunların kullanılması yasaktı.
...
1954 yılında, yani Demokrat Parti döneminde de basın yine namlunun ucuna alınmıştı.
“Neşir yoluyla işlenecek cürümler hakkında kanun tasarısı” o dönemde büyük gürültülere yol açmıştı. Basına ağır cezalar getirilmişti.
İlginç olan “işlenen” değil “işlenecek” suçlara ceza getirilmesiydi.
Tam da bugün “birilerinin” istediği gibi.
1955 yılında ise basın özgürlüğü tam anlamıyla yok edilmişti.
...
Türk basın tarihi, ülkeyi yönetenler ile basın arasındaki çekişmelerin tarihidir.
Biri hep özgür olmak istemiş, diğeri ise hep kısıtlama getirmekten yana olmuştur.
Ancak bugün garip olan, kısıtlamayı ve yasakçı zihniyeti isteyenin “basından” çıkmasıdır.
Bunu talep eden herkese, Hıfzı Topuz’un “Türk Basın Tarihi” kitabını tavsiye ediyorum.
227 sayfalık bu kitabı okurlarsa, isteklerindeki “ayıbı” belki idrak ederler.
* Fatih Altaylı / Habertürk


++++++

MİNİ YORUM
Anadilde eğitim
Cengiz Çandar “Anadilim Türkçe’nin üzerindeki ayıp kalksın diye Kürtçe eğitim yapılsın istiyorum” yazmış. Çandar’ın eğitim hayatı “Amerikan okullarında”, “İngiliz anadili”yle eğitim görerek geçmiş. Bugün “Kürtçe eğitim” tantanası yapanlara sormak lazım; madem “anadil” bu derece mühimdi sizin için, madem “anadil”in başka bir dilin etkisi altına girmemesi gerekliydi; neden Türkçe’ye karşı onca yıl “yabancı dilde eğitim”i savunup durdunuz köşelerinizde? Ve neden savunmayanları bağnazlıkla suçladınız?

Yazarın Diğer Yazıları