Rus Çarı Petro’nun vasiyeti
Rus Çarı Petro’nun vasiyeti
O vasiyetnameyi; okuyun. Göreceksiniz ki aradan 300 yıl geçmiş olmasına karşın, aynen devrededir. Sadece Ruslar değil ABD ve AB de Petro’nun işaret ettiği yolda yürümektedir:
1. Askeri daima harbe hazır tutmak için sürekli harp halinde bulunulmalıdır. Mali zorluklar yüzünden ara sıra ara verilir. Ara verilse de her an hücum için müsait vakit gözetilmeli.
2. Avrupa’nın en bilgili milletlerinden subaylar ve ilim adamları getirilerek Rus milletini faydalandırmalı ve Rusya’nın kendi iyi şeylerinden de hiçbir şey kaybettirmemeli.
3. Avrupa’da baş gösterecek olan ihtilaflara daima müdahale edilmeli. Özellikle Almanya olaylarına fırsat düştükçe el konulmalı.
4. Polonya’da daima iç ihtilaller ve ayrılıkçı hareketler çıkarılmalı. İleri gelenler para ile celbedilmeli. Kral seçiminde müdahale edilerek, rüşvet kullanarak Rus taraftarı olanları seçtirmeli ve onları korumak için Polonya’ya Rus askeri sokmalı. İcabında komşu devletlerle Polonya’yı bölüşerek başkalarına düşen payı fırsat düştükçe geri almalı.
5. İsveç’ten mümkün olduğu kadar fazla toprak zaptı için bir harp bahanesi bulmak üzere İsveç’i harp açmaya zorlamalı. Bu maksatla İsveç’le Danimarka arasına nifak sokmalı.
6. Rus imparatorluk hanedanına Alman hanedanından kız almalı, bu suretle Almanya’da nüfuz kazanılmalı.
7. İngiltere’yle ittifak etmeye gayret etmeli. Onlara kereste satarak altınlarını memleketimize getirmeli.
8. Baltık ve Karadeniz sahillerinde Ruslar günden güne yayılmalı.
9. İstanbul’a hükmeden, bütün cihanın hakiki hükümdarı olacağından Osmanlılara mütemadiyen harp açarak Karadeniz’de tersaneler yapmalı ve adım adım Karadeniz’i ele geçirmeli. Basra Körfezi’ne kadar inmek için İran’ın çöküşünü çabuklaştırmalı. Doğu memleketlerinin ticaretini Şam yolu ile yaptırarak cihanın ambarı olan Hindistan’a gitmeli, böylece İngiltere’nin altınlarından müstağni olmalı.
10. Avusturya’nın ittifakını temin edip onun Alman hükümdarlığını ele geçirmesini teşvik edip, bir taraftan da öteki hükümdarlara hasetlerini kışkırtarak onları Rusya’dan yardım istemeye zorlamalı.
11. Türkleri Rumeli kıtasından kovmak için Avusturya hanedanını kışkırtmalı. Avusturyalılar İstanbul’u alınca öteki devletleri Avusturya aleyhine tahrik ederek İstanbul’u elinden almalı.
12. Macaristan’da ve Türkiye’de yaygın olan Rum mezhebinde bulunan Hıristiyanların cümlesini kendimize bağlayıp Rusya’yı koruyucu tanımalarına gayret etmeli ve bu mezhebe bir başkanlık yaratmaya çalışılarak her bir vilayette bize taraftar adamlar kazanmalıyız.
13. İsveç, İran, Türkiye zapt olunduktan sonra bütün Dünya’nın hükümdarlığını paylaşmak üzere evvela Fransa’ya sonra Avusturya’ya gizlice teklif yapılmalı. Bunlardan birisi kabul edeceğinden kabul etmeyenin üstüne tahrik etmeli, geride kalan tek müttefik de imha edilmeli.
14. Bu devletlerden ikisi de teklifimizi kabul etmezse aralarında nifak çıkararak ikisini bir biri ile uğraştırmalı. Rusya, Anadolu’dan asker toplayıp Fransa sahilleri basılmalı. Bu iki devlet mağlup edilince bütün Avrupa elimize geçer.
Hedef ekümenik patriklikti
Rus Çarı Petro’nun dünyayı ele geçirmek için yaptığı bu planda; Osmanlı Devleti’nin ele geçirilmesi de var. Bunun için de Rumların kullanılması planlanıyor. Çar Petro; Rumlar için bir dinsel lider yaratılmasını; böylece Ortodoks mezhebinden olan bu kesimi Ruslar adına kazanmayı teklif ediyor.
Bu planın öylece kaldığını sanmayın. Zamanla Rumlar; Rusların desteği ile Fener’deki Rum patrikliğini; Yunan devletinin kurulması için bir üs haline getirdiler ve Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayacak en önemli adımı attılar.
Ruslar’ın Osmanlı Devleti ile yaptıkları savaştan sonra 1774 yılında Küçük Kaynarca Antlaşması imzalanmıştı. Bu antlaşmaya Ruslar; Çar Petro’nun bu planı uyarınca şu maddeyi koydurdular:
7. Madde: Devlet-i Aliye (Osmanlı Devleti) Hristiyan dininin hakkına riayet ve kiliselerini siyanet eder (korur). Rus elçisi, her ihtiyaçta kiliselerin korunması hususunda müracatta bulunabilir. Bu müracaat komşu ve dost bir devlet mümessilinin samimi arzusu olarak Devlet-i Aliye tarafından kabul olunacaktır.
Şimdi yeniden düşünün:
300 sene önce Çar Petro’nun Rumlar için istediklerini bugün ABD ve Avrupa ülkeleri istemiyorlar mı?
Siz Fener Rum Patriği Bartholomeos’un “küresel patrik” unvanı (ekümenik) için mücadele etmesini sadece bir insan hakkı talebi mi sanıyorsunuz? Ya artık Heybeliada’da bir Ruhban Okulu (Ortodoks din adamı okulu) açma isteği ne oluyor?
İnşallah, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini yönetenler; Batı Hıristiyanlığının bu 500 yıllık planı, “Türkleri sürme/Müslümanlığı ezme” politikasının farkındadırlar.
Rıza Zelyut / Güneş
Seçici yargı
Balyoz davasında sorgulanan komutanların çoğu bu davadaki hatalardan, yönetim kademesi tarafından nasıl yalnız bırakıldıklarından söz ediyor. Ki haklılar tabii, öncelikle “orduda bunca gizli işin, planın döndüğü iddia edilirken ordunun başındaki kişilerin ‘vardır da diyemem yoktur da’havasındaki ciddiyetten uzak tutumu” nedeniyle haklılar.
Hem de eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın “Böyle bir darbe hazırlığı iddiası varsa bunu en iyi bilecek ve konuşacak 4 kişi vardır; ben, Hilmi Özkök, Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ” şeklindeki sözleri (ve sonradan “konuşacağım” demesine rağmen susması) nedeniyle vardır. Deniz Hakim Albay Cumhur Eryüksel, Hilmi Özkök’ün “Özden Örnek’e ait olduğu söylenen ve bu iddiaları başlatan günlükleri” Örnek’in Deniz Kuvvetleri Komutanı olmasına kadar gizlediğini anlatmış. Yüzlerce asker, sivil bu iddialarla (sonradan ortadan kaybolan Haham’ı da unutmayalım) cezaevindeyken eski Genelkurmay ve kuvvet komutanları nasıl kenara çekiliyorlar anlaşılmaz ama yargının onları “bir kenara ayırması, Yalman’a o sözünü bile sormaması” daha anlaşılmaz değil mi sizce de?
Ruhat Mengi / Vatan
Başka isim kalmamış gibi, Şeyhülislam Veliefendi’yi hipodrom yaparsanız...
Ulema’ya fetva danışan mütedeyyin şikeci ne yapar?
Beygir ister.
Ki... Beşiktaş’la ilgili bölümde, Kupa maçını satması karşılığında yarış atı istiyor İbrahim.
Yılmaz Özdil / Hürriyet
Tolstoy yaşasaydı bugün Silivri’deydi
Dünyaca ünlü yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy, Karamazov Kardeşler ile Suç ve Ceza’yı yazan Dostoyevski ile birlikte; dünyanın en iyi iki romancısından biri olarak gösterilir.
Sefiller’in yazarı Hugo...
Don Kişot’un yazarı Cervantes... Yüz Yıllık Yalnızlık’ın yazarı Marquez...
Çanlar Kimin İçin Çalıyor’un yazarı Hemingway...
Ve Ölü Canlar’ın yazarı Gogol, bu iki ismi izler.
Anna Karanina ve Diriliş’in de yazarı olan Tolstoy’un en iyi romanı ise tartışmasız bir şekilde Savaş ve Barış’tır.
***
Yazar Savaş ve Barış’ta, 1800’lü yılların başında Çarlık Rusyası ile Fransa arasında çıkan savaşları...
Ve zenginlerin savaşa rağmen yaşadıkları şatafatlı hayatı, aşkları anlatır.
***
Olayı hâlâ duymadıysanız, özetle anlatayım:
13 Mart’ta Türk Tabipleri Birliği tarafından Sıhhiye Meydanı’nda tamamen yasal bir miting düzenlenmiş...
Bu mitingde bazı gençler de bir üst geçide 12 Eylül döneminde yapılan idamları protesto eden bir bez afiş asmış...
Ki; bu da mitinge katılanlar tarafından çok yadırganmamış...
Çünkü o tarihten daha dört-beş ay önce Başbakan Erdoğan, partisinin Meclis’teki Grup Toplantısı’nda, darbe dönemlerinde idam edilen gençleri anarak gözyaşı dökmüş!
Gelin görün ki Başbakan’a serbest olan bu anma hakkı, o pankartı astıkları iddia edilen iki üniversiteliye çok görülmüş... Haklarında 25 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılmış!
***
Durun acele etmeyin; asıl bombaya şimdi geliyoruz:
Savcı Bey, Özgür Alkan ve Bahadır Söylemez isimli gençlerin suçlu olduğunu kanıtlamak için...
Üst geçide asılan o pankartı...
Çocukların kaldıkları öğrenci yurdundaki odalarında bulunan Deniz Gezmiş posterini... Bundan 101 yıl önce Allah’ın rahmetine kavuşmuş olan Lev Nikolayeviç Tolstoy’un Savaş ve Barış adlı romanını...
“Terör örgütü üyeliğine delil” olarak göstermiş...
Neden mi böyle kesik kesik yazıyorum?
Bu inanılmaz kanıtları sindirmeniz için size süre kazandırmaya çalışıyorum da; ondan!
***
Sonuçta... Bu iki genç, millete saçını kestiren 23 tutuklu gençle, aynı gün Ankara’da hakim karşısına çıktı...
Suçları silahlı terör örgütü üyesi olmak...
Savcının delili ise Tolstoy’un Savaş ve Barış’ıydı!
***
Ah be Tolstoy Dede...
Ne şanslı adammışsın ki 1800’lü yıllarda Rusya’da yaşamışsın.
Eğer bugün Türkiye’de yaşıyor olsaydın; senin 150 yıl önce yazdığın kitabı bile “silahlı terör örgütüne üye olmanın kanıtı” olarak gösterenler tarafından çoktan Silivri’ye tayinin çıkarılırdı! Orada yazacağın romanın adı ne olurdu acaba?
“Hukuk ve Guguk” mu mesela?
Mustafa Mutlu / Vatan
Papağan kuş mudur?
Silivri’deki eşini görmeye giden bir hanım mahpuslardan birine tahta kafes içinde kuş getirildiğini görmüş. Koğuşlarda kuşa izin verildiğini bilmiyormuş. Oradaki görevlilere:
- Ben de eşime kuş getirebilir miyim?
- Tahta kafes içinde evet...
- O zaman ben de papağan getireyim. Eşim papağanları çok sever...
Görevli durmuş, düşünmüş:
- Kuş serbest ama papağanı müdür beye sormamız lazım hanımefendi, demiş...
Kıssa’dan hisse; papağanın kuş sayılıp sayılmadığı Silivri’de tartışmalı...
Melih Aşık / Milliyet