Rum’un uzlaşmazlığına niye katlanıyoruz?
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Meclisi Savunma Komitesi, 13 kişinin ölümü ve ülkenin en büyük elektrik santrali Vasiliko’nun ağır hasar görmesiyle sonuçlanan Mari’deki deniz üssündeki patlamaya ilişkin raporunu tamamladı. Raporda ismen belirtilmese de Rum Yönetimi Başkanı faşist Hristo-fiyasko’nun da olaydan sorumlu tutulduğu bildirildi. Bu arada patlama nedeniyle istifa edip dağılan hükümetin yerine yeni hükümet yemin edip göreve başladı. Hristo-fiyasko yeni hükümetin hedeflerini, “yıkıcı ve nihai taksimin alaşağı edilmesi, Kıbrıs’ın yeniden birleşmesiyle, vatanın geleceğinin garanti altına alınması, ekonomik krizin ve Mari’deki patlamanın etkilerinin göğüslenmesi için derhal tedbirlerin alınması ve bu konuda; Rum Meclisi ile diğer kurumlarla işbirliği yapılması, AB dönem başkanlığı görevinin başarıyla yerine getirilmesi, devletin işleyiş sistemindeki yapısal sorunların göğüslenmesi, bütünlüklü bir enerji planın yerine getirilmesi” olarak açıkladı. Dışişleri Bakanlığına daha önce de aynı görevde bulunmuş olan azılı Türk düşmanı Erato Kozaku Markulli getirildi. Müzakerelerde çok kritik aşamaya gelindiği bir dönemde ‘uzlaşmazlık uzmanı’ Markulli’nin bu göreve getirilmesi Rum tarafının niyetini göstermektedir. Rum tarafının Anavatan Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın 20 Temmuz kutlamaları çerçevesinde yaptığı açıklamaları dikkate ve ciddiye almamaya kararlı olduğu anlaşılmaktadır. Son pişmanlığın fayda etmeyeceğini birileri Rumlara vakit geçmeden anlatmalıdır.
Güney Kıbrıs Rum Meclis Başkanı Yannakis Omiru’nun geçen hafta bütün Avrupa Birliği devletleri ve kurumlarına mektup göndererek Türkiye aleyhinde şikâyette bulunması Rumun akıllanmayacağının ve uzlaşmaya yanaşmayacağının başka bir göstergesi olmuştur.
Simerini gazetesinin haberine göre, Omiru, tüm AB devletleri ve kurumlarına gönderdiği mektupla “işgal altındaki toprakların,Türkiye tarafından sistemli bir şekilde Türkleştirildiğini” iddia etti ve bunu kınadı. Omiru, “işgal altındaki toprakların Türkleştirilmesinin; 10 bin yıllık bir kültürün tahrip edilmesi, Yunanca olan yer isimlerinin değiştirilmesi, aynı zamanda TC kökenlilerin Kuzey’e toplu bir şekilde yerleşmesi vasıtasıyla gerçekleştirildiği” iddiasında da bulundu.
Bir taraftan Anavatan Türkiye’ye karşı sistemli saldırılar sürerken diğer taraftan da Güney Kıbrıs’ın sözde “Münhasır Ekonomik Bölgesi” (MEB) içerisinde ayırdığı ve imtiyaz hakkını Amerikan Noble Energy şirketine verdiği 12’nci parselde (Afrodit) ilk sondaj deliğinin 1 Ekim tarihinde açılacağı haber verildi. Rum tarafı Kıbrıs Türkünün ve Türkiye’nin bölgedeki haklarını görmezlikten gelmekte, yok saymakta ve kriz çıkarmak için adeta bahane yaratmaktadır.
Bu arada Güney Kıbrıs’ın büyük işadamlarından Fotos Fotiadis, Rum halkına, Kıbrıs sorununda yürütülmekte olan doğrudan müzakerelerin terk edilmesi için seferberlik çağrısı yaptı. Erdoğan’ın KKTC ziyareti sırasında söylediklerinin, Rum yönetiminin müzakereleri terk etmesi için altın fırsat olduğu iddiasında bulunan Rum işadamı Fotiadis, Kıbrıs sorununun çözümünün Avrupa müktesebatının uygulanması ile sağlanabileceğini öne sürdü ve bu konuda Avrupa Birliği’nden (AB) destek istenmesi gerektiğini, bunun yolunun ise AB’ye petrol ve doğalgaz yataklarından müşterek faydalanmayı önermek olduğunu savundu. Fotiadis, bunun için de AB içerisindeki güçlü ülkelerden müttefikler edinmeleri gerektiğini söyleyerek, “Onlara AB’nin tamamen ihtiyaç duyduğu devâsâ petrol ve doğalgaz yataklarımızdan müşterek faydalanma önerip karşılığında Kıbrıs sorununun çözümü olarak Avrupa müktesebatının uygulanmasına dinamik destek vermelerini istemeliyiz. Ancak güçlü müttefiklerimiz olursa adalete erebiliriz” dedi.
Anlaşılacağı üzere Rum tarafı işadamıyla, siyasetçisiyle, din adamıyla, kısaca topyekûn düşmanlığa, saldırganlığa ve uzlaşmazlığa devam etmektedir. Rum tarafı müteffikleri AB ve ABD vasıtasıyla Kıbrıs sorununu masa başında kendi lehine çözebileceğinin hesabını yapmaktadır. Bu kafadaki Rumla hâlâ daha neyi-niye müzakere ettiğimizi anlamakta güçlük çekmeye devam etmekteyim. Rumun saldırganlığına ve uzlaşmazlığına niye katlanıyoruz? Anlayan ve bilen varsa bir zahmet anlatsın; merakla bekliyorum.