Rum'a 'one minute' diyemiyor muyuz? Filistin tamam! Ya KKTC?
Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Filistin'in BM'de ''üye olmayan gözlemci devlet'' statüsü kazanmasıyla ilgili olarak, ''Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Davos'ta 'one minute' çıkışının geldiği nokta, Filistin'in devlet olarak gözlemci de olsa BM tarafından kabulüdür'' diyerek bununla da yetinmeyeceklerini hür ve bağımsız Filistin Devleti kurulana kadar mücadelelerini yürüteceklerini ifade etmiştir. Filistin halkının haklı davasında verdiği mücadele ve gelinen noktadan memnuniyet duymaktayım. Ancak neredeyse bütün BM ülkelerinin oylamada 'evet' demesi bazı kuşkuları ve farklı soru işaretlerini de aklıma getirmiyor değildir. (Yapılan oylamada 193 üye ülkeden 138'i evet, 9'u ise hayır oyu kullandı. 41 ülke ise çekimser kaldı.) Gerçek devlet, tam üye statüsüne kavuşulana kadar bu kutsal mücadeleye devam edilecektir.
Filistin halkının haklı davasında Anavatan Türkiye'nin desteği ve emeği vardır. Ecdadımıza ait olan o topraklarda hala daha hakkımız olduğuna inanmaktayım. Bir zamanlar Filistin lideri rahmetli Yaser Arafat'ın yine rahmetli olan Cumhurbaşkanımız Denktaş'a imrenerek "Sizin Anavatanınız var. Türkiye var. Bizim de arkamızda böyle güçlü desteğimiz olsa hiç korkmazdık" dediğini anımsıyorum. Gelinen noktada, BM'de üye olmayan gözlemci devlet statüsü kazanan Filistin'e imrenmemek, gıpta etmemek mümkün müdür? Mukavemetçi Kıbrıs Türk halkı, kardeş Filistin halkı gibi devletimizin gözlemci statüsünde olsa dahi kabul görmesini çoktan hak etmiştir.
BM'ye üye devletler artık Kıbrıs'ta olan biteni adaletli bir şekilde yorumlamalıdır. Kıbrıs Türkü olarak bizlerin Rumlar tarafından gasp edilmiş olan haklarımız hemen iade edilmelidir. BM 1964'te almış olduğu 186 nolu kararı iptal etmelidir. Sözde "Kıbrıs Cumhuriyeti'nin" eşit ortağı olduğumuz ve 1963-64 olayları ile mutlak bir soykırımdan kıl payı kurtulduğumuz, EOKA'cı Rum teröristler tarafından zorla hükümetten atıldığımız kayıtlara geçirilmelidir.
Kıbrıs sorunu Anavatan Türkiye'nin en haklı olduğu anlaşmazlıklardan biridir. Kıbrıs ile ilgili tüm anlaşmalar ve uluslararası hukuk, Türkiye'nin elini güçlü kılacak niteliktedir. Buna, anavatan Türkiye'nin yükselen gücü de eklendiğinde ister istemez akla bazı sorular gelmektedir: Kıbrıs Türkü olarak bizlerin haklı davamızda Anavatan Türkiye, gerekli adımları atmamış mıdır? Anavatan Türkiye'nin uygulamadaki siyaseti yanlış mıdır? Hatalı siyaset mi yürütülmektedir? Anavatan Türkiye tanıdığı ve garantörü olduğu KKTC'nin uluslararası boyutta tanınmasını istememekte midir? Gelmiş geçmiş Türk Hükümetleri, 'Mutlu Barış Harekatı'nı yürüten ve davamızın en büyük destekleyicisi rahmetli Ecevit'in 57. hükümeti dahil KKTC'nin tanınmasını niye talep edememiştir? Türkiye, Kıbrıs siyasetinde emperyalist Batı ve ABD'nin çizgisinde midir?
Sorulacak sorular daha vardır. BM üyesi ülkelerden, KKTC'nin varlığını tanımalarını istemek en doğal hakkımızdır. Anavatan Türkiye Başbakanı Erdoğan'ın ve AKP hükümetinin bundan sonraki süreçte KKTC'nin tanınması yolunda somut adımlar atmaları şarttır.Artık Rum'a da "one minute" denmeli ve Kıbrıs Türkü olarak bizlerin de önü açılmalıdır. Devletimiz KKTC'ye sahip çıkmazsak, tanınması için kararlı çalışmalar yapmazsak yarın bu devleti yıkmaya teşebbüs edecekler, önümüze yeni şer planları koyacaklar karşısında sıkıntılı durumlara düşebiliriz.