RTÜK Tüzmen’i kapatsın!..
Daha önce Bülent Arınç için atmıştık benzer bir başlığı;
“Şeyini şey ettiğimin şeyi”, “bağırsak temizliği”, “yaratık” derken toplumun ruh ve beden sağlığı için tehdit oluşturmaya başlamıştı söyledikleri... En azından o belirdiği anda, ekranın sağ üst köşesine “Olumsuz örnek oluşturabilecekler davranışlar” logosu konmalıydı ki, anne babalar çocuklarını televizyonun bulunduğu odadan uzaklaştırmak yahut kanal değiştirmek gibi bir tedbire başvuracak şansa sahip olsunlar!
***
Aynısı AKP’li Kürşat Tüzmen için de geçerli.
Televizyona çıkıp karşısındaki kadın muhabire gevrek gevrek “Aydın Ayaydın’ın validesine saygılarını sunuşunu” anlattığı an teyakkuza geçilmeliydi. Yazık ki “kamu yararı” yerine “sansasyon”u besleyen, sonra da eteğini açıp oradan kendi payına düşecekleri toplamayı bekleyen ucube medya sistemi, ayıplaması, kınaması veya hepsinden iyisi yok sayması gereken bir figürü temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp servis etmeyi tercih etti.
Bu sayede bir Pazar sabahı, maaile oturulan kahvaltısı sofrasında, fırından yeni çıkmış sıcacık anne poğaçalarının yanına hoş sohbet yerine bakın neler katık edildi:
“333 milyar dolar gibi seksi bir rakam bıraktım Türkiye’nin dış ticaretine. Seksi rakamları severim.”
“Aganigi naganigi de benim buluşumdu. Fiskobirlik fındıkları satamıyordu. “Oğlum, fındık seks gücünü artırır. Ben her gün bir avuç fındık yerim” dedim. Sloganım, Öztürk Serengil’den ilhamla ’Abidik Gubudik’ti. Ali Taran da aldı bunu, Aganigi Naganigi yaptı, bir-iki milyon dolar kazandı. Bari söyle, benim buluşumun üstüne sıçtın be!”
“Devrimcileri dövüp dövüp atıyordum. (...) 10 bin kişilik okulu sustaya çevirmiştik.”
“Kadınlarla dövüşmem, sevişirim. Zerre kadar erkekseniz, aşiretinizin olduğu Mardin’de ring kuralım. (Aydın Ayaydın’ın “Mardin’de aşiretiz” sözleri üzerine) Hepsi gelsin, ben karşılarına tek başıma çıkacağım. (...) Beş-altı dakikada ikisi birden yerde.”
“Kasımpaşalıyız, bol paçalıyız. Başbakan’a diyorlar, aslı burada”
***
Kahvehane sohbetinde filan değil bir gazeteye verdiği röportajda bu üslupla konuşan kişinin bu ülkede bakanlık yapabilmiş olması ayrıca esef verici diyebilmek isterdim ama halefleri çok mu farklı sanki!
Tüzmen ne zaman ağzını açsa, “Hiç mi freni yok” diye soruyordum kendi kendime. Kendi söylüyor, yokmuş:
“Beynimin freni yok. Şu anda konuşurken, arka tarafta üç senaryo daha var. Tak tak tak!”
İyi de bizim suçumuz ne?
Niye biz hedef olalım?
Niye durup durup bize çarpsın “frensiz beyinle kemiksiz dil” ikilisi!
Evi insanın mahremi değil mi?
Destur gerektirmez mi?
Freni boşalmış bir beynin komutlarıyla hareket eden dili -istemiyorum işte- sokmayın evime!
RTÜK’ten, Genel Yayın Yönetmenlerinden istirham ediyorum; artık “üslup” mu olur, “edep” mi olur, lütfen bir kriter getirin; zihnimize dönük küfür, argo, belaltı göndermeler işgaline son verin!
Erdoğan tek tabanca ol(a)mayacak
Anayasa Mahkemesi’nin 7+5 kararı verdiği günü “Kurtuluş Bayramı” ilan etmiş gibiler
AYM’nin verdiği karar önümüze iki yıllık yepyeni bir sürecin önünü açtı.
İlki, bundan sonra Erdoğan’ın yeni süreçte tek tabanca olduğu ihtimalini ortadan kaldırdı. En azından Erdoğan’ın teorik ve yasal olarak bir rakibi var. O da Abdullah Gül.
İkincisi yeni anayasal düzenlemelerle, cumhurbaşkanına hangi yeni yetkiler ve formasyonlar kazandırılırsa kazandırılsın, bu elbise sadece R. Tayyip Erdoğan’ın beden ölçülerine göre dikilmeyecek, terzi Abdullah Gül’ü de dikkate almak durumunda olacaktır. Bu, AK Parti’den bu yönde gelebilecek bütün talep ve önerilerde göz önünde bulundurulması gereken bir noktadır.
Diğeri, iki sene sonra adayların belirlenmesine sıra geldiğinde, Erdoğan mı, Gül mü sorusunun cevabı sadece kişisel tercih, parti içi eski konsensüs veya yol arkadaşlığının gerektirdiği vefa ile verilmeyecek. Cevapta toplumsal dinamikler, süren darbe teşebbüsleri davalarının seyri, vesayet rejiminin sona erdirilmesi yönünde kimin çaba gösterdiği, Kürt sorunu, STK’lar, iş dünyası, Türkiye’nin tıkanan dış politikasında yeni virajların alınıp alınmayacağı konusu, ekonomide ortaya çıkabilecek sürpriz gelişmeler, 2013-Kasım yerel seçimlerinde alınacak sonuç, yeni ve sivil bir anayasaya duyulan istek, gösterilecek samimiyet ve eğer anayasa değişirse parlamenter sistemin durumu da rol oynayacak.
Ali Bulaç / Zaman
Gül’ün ikinci seçilebilirliği, Gül-Erdoğan rekabeti gözlüğü takanlar için fesat çıkarmaya yönelik bir değerlendirme imkânı sunarken, daha pozitif nazarla, AK Parti’ye, tüzük değişikliği şartıyla, Cumhurbaşkanı Gül-Başbakan Erdoğan dengesini sürdürme imkânı da verdi diye bakılabilir.
Ahmet Taşgetiren / Bugün
Köşk’ün yarısı tava yarısı ızgara
Hikâye meşhur hikâye.. Bekri Mustafa’ya sormuşlar; bu ülkeden ne olur..
Paltosunun iç cebinden çıkardığı şarap şişesinden bir fırt çekmiş..
Olsa olsa demiş; yarısı ızgara yarısı tava olur!..
***
Anayasa Mahkemesi de önceki gün farklı bir şey yapmadı..
Çankaya’nın yarısını ızgara yarısını tava yaptı..
Şöyle ki;
Cumhurbaşkanı Gül’ün görev süresini eski Anayasa’ya uydurdu.. 2007 referandumunu dikkate almadı..
Seçildiği zaman eski anayasa geçerliydi dedi..
Yarısını ızgara yaptı..
***
Gül’ün bir kez daha seçilip seçilemeyeceğini ise yeni anayasaya göre değerlendirdi.. 2007’deki referandumu dikkate aldı..
Gül’ün Cumhurbaşkanı olduktan sonraki değişikliği geriye doğru yürüttü..
Yani yarısını tava yaptı..
Böylece Köşk’ün yarısı tava yarısı ızgara oldu..
***
Dikkat ettiniz mi bilmiyorum..
Anayasa Mahkemesi son zamanlarda anayasa yazıyor.. 7+5 olmayan bir kural.. Ne eski anayasada var ne yenisinde..
Yasamanın koymadığı kuralı Anayasa Mahkemesi koydu..
Kendine yasama görevi biçti..
***
Bu ilk değil.. 2010 referandumuna giderken de aynı şeyi yapmıştı..
Meclis’ten geçen maddelerin üzerinde oynadı.. Maddeleri iptal etmedi bazı ibareleri kaldırdı..
Yani Meclis’in kabul ettiği metni değiştirdi.. 12 Eylül referandumunda Meclis’in değil, Anayasa Mahkemesi’nin metni oylandı..
Kimse sesini çıkarmadı..
Kimse sesini çıkarmayınca Anayasa Mahkemesi cesaretlendirdi.. Önceki gün yine kafasına göre anayasa metni yazdı..
Meclis’i hiçe saydı..
***
367 kararından sonra ortalığı ayağa kaldıranlar nerede? 367 kararına yargı darbesi diye yırtınanlar nereye gitti..
Anayasa Mahkemesi resmen anayasayı çiğniyor.. Bu gücünü de 12 Eylül referandumundan alıyor..
Başbakan Yardımcısı Bozdağ mahkemenin kararını anayasaya aykırı bulmuş..
İyi de bu yolu kendileri açtı..
‘Yetmez ama evetçi’lerin desteğiyle..
Mehmet Tezkan / Milliyet
Tutuklu gazeteci Tuncay Özkan’a, kızından “ahbenimcanımbabam” günü hediyesi
Çok severiz Silivri’yi; yatanından ötürü
Kasvetlidir Silivri’nin havası, gülmez yüzü.
Yağdı mı durmaz, dindirebilen olmaz gözünün yaşını...
Öveni de söveni de çoktur ama, göreni yoktur Silivri’nin.
Yolları dubledir, ayağında sallar Silivri. Kaç sübyan büyütmüştür yolunda...
El bebek, gülemeyen bebek, uyu da geçsin bebek...
Zalim analar gibidir, büyütürken döver Silivri, eksik etmez tokadından...
Sağı solu belli olmaz Silivri’nin. Yolu bitmezken, durduğun yetmez.
Hal hatır sormaz Silivri, gönül almaz, iki güzel söz etmez.
Riyakardır, kavuştum zannederken, kapar kapıları üstüne...
Kapıları uzundur Silivri’nin. Betonu boldur.
Betonuna direnen çiçeği çoktur. Çiçekler hapsedilmezler. Çiçekler hapsedilmezler... Zulmü boldur Silivri’nin. Zalimliğin namı yürür yollarından...
Bayram seyran olmaz Silivri’de.
Tek günü vardır, her çarşamba: ahbenimcanımbabam günü...
Bayram seyran olmaz, hücreden içeri pazar günü konmaz.
Babalar günü kutlanmaz
Silivri’de....
Ahbenimcanımbabam sevmesine çok severiz Silivri’yi, yatandan ötürü!
Nazlıcan Özkan
Uyanıyor mu ne
Beyinler kazınıyor. Gözü fersiz, gönlü boş ve beyni unutmuş bir kuru kaba kalabalık toplum isteniyor. Meclis üstünlüğüne dayalı bugünkü sistemden vazgeçilecek ve “tek adamın” istediği yöne çekip götüreceği bir Türkiye olacak.
Bunun için beyinler kazınıyor.
Bunun için gözler fersizleştiriliyor.
Bunun için gönüller boşaltılıyor.
Bunun için beyinler salata.
Halk “yeniden yapılanmaya” sıcak baksın diye “başkanlık sistemi- yarı başkanlık sistemi- partili cumhurbaşkanı- dönsün artık gelsin Hocaefendi... ” laflarını, beyinleri salata yapmak için, gündem malzemesi diye sunmaktalar.
Anket yayınlandı.
Yüzde 70 “başkanlık” istemiyor.
Demek ki, halk şüphelendi.
Bir hinoğlu hinlik sezdi.
Uyanıyor mu ne!
Necati Doğru / Sözcü
İster misiniz şimdi de birileri çıkıp
“o maymun benim” diye dava etsin
Size bir maymun öyküsü...
Bu Hindistan’da yaşayan bir maymun, bizimle ilgili değil...
Bizde maymun yok zaten...
Öküz, eşek daha çok...
***
Hintliler onun nadide bulunmaz bir maymun olduğunu düşündüler... Daha çok işe yarasın diye canlı yakalamak istediler...
Tek yakalama şekli vardı:
Bir hindistancevizinin üzerinden maymunun elinin zar zor gireceği kadar delik açıyorlardı avcılar... Cevizin içine maymunun en ilgisini çeken ve en sevdiği yiyecekten bir avuç kadar koyuyorlardı...
***
Maymun gelip cevizin içine elini sokuyor, sevdiği yiyeceği avucuna alıyor, ama eli yumruk şekline girdiği için delikten çıkmıyordu...
Avucunu asla açmıyordu...
Cevizle birlikte kaçmak istiyordu o zaman...
Ama cevizi ağaca bağlamışlardı...
Kaçamıyordu da...
***
Böylece yakalanan maymunlar artık onu kullanmak isteyen insanların esiriydi dünya pazarlarında...
Dünya milletleri ona bakıp bakıp gülüyorlardı...
O üstün ırk, soytarısı olmuştu el âlemin...
***
Neydi maymunu esir eden?..
Yumruk olan eli mi?..
Ceviz mi?..
İçindeki yiyecek mi?..
Cevizi ağaca bağlayan ip mi?..
Hiçbirisiydi aslında...
***
Onu tutsak eden, bir kez avucuna aldığı beleş yiyecekten vazgeçmesini engelleyen o lanet duyguydu...
Böyledir bu çünkü...
Bir kez avucunda hissettin mi avantayı...
Bırakmak istemezsin...
***
Eminim o yiyeceğin, maymun açısından nasıl bir vazgeçilmez ve çekici şey olduğunu çok merak ettiniz...
Hintliler cevizin içine herhalde gıda yardım paketi koyacak değiller...
Kömür, nohut...
Makarna...
Ya da üçlü kanepe, çocuk başına altın
falan...
***
Sonunda...
Sonunda maymun bir lokma beleş için tutsaktır artık...
Ormanların o yerinde duramaz, özgür, cin gibi akıllı canlısı, eline bir lokma avanta koyan avcının esiridir...
Ve avcının malı...
O ne isterse...
Doğrusu; soytarısı olmuştur bir avuç beleşin...
Bekir Coşkun / Cumhuriyet
Bülent Arınç’tan teklif var: “Terör örgütü silah bırakırsa Öcalan için ev hapsi düşünülebilir.”
Silah bırakıp evine çekilen emekli askerlerin hapishaneye gönderildiği bu zamanda bu ayrıcalığın kadrini bilsin Apo...
Haldun Ertem