Rezil komploların tahribatı!
Seçimlerin yaklaşmasıyla hararetlenen propaganda faaliyetleri ve rezil komploların en çok halkımızı tedirgin ettiği, tükettiği ne yazık ki, pek anlaşılmıyor, zamanında su üzerine çıkmıyor.
İnsanoğlu, yaşanan veya yaşatılan olaylara, yasaların çoğu kez “keyfi” uygulamalarına baktığında mutlaka sarsılıyor.
Uzun bir süre geçmiş olsa da, soğuktan donup bozulan bir “conta” yüzünden demiryolu faciası yaşandığının öne sürüldüğü anılardan çıkmıyor.
Her kış, kar yüzünden mahsur kalan araçların içindeki yurttaşları kurtarmak için yola çıkan ekibin “kaybolma tehlikesi” geçirdiği haberleri televizyon ekranlarını kaplıyor.
Medya ve dolayısıyla kamuoyu şimdiden kapımızdaki depremleri unutmuş bulunuyor.
... Ve nihayet yılların türban sorunu, bir çırpıda çözümlenmiş gibi gösteriliyor.
Velhasıl, çıkmaz sokaklara, depar üstüne depar atılıyor.
Siyasi partilerimizin sayısı insanı adeta çileden çıkarıyor. Hele, iktidara geldiklerinde güya yapacaklarını bir bir sayarak, geniş halk tabakalarını kandırmaları, demokratik bir komediyi çağrıştırıyor.
Aslında, çoğu yanlış, eksik, tehlikeli, sakıncalı, uzlaşılamayan girişimlerle adeta geleceğimiz kemiriliyor. Bu çelişkilerden kimin birinci derecede sorumlu olduğu da tam olarak tespit edilemiyor. Tahmin veya ithamlara göre tespit yapılıyor.
Çoğu yanlış, saptırılmış tespitler ise gerçekten de çıkmaz sokaklarda eriyip gidiyor. Ne var ki geriye gönlü kırılmış, hakkı yenmiş, hatta fiziki saldırıya uğramış insanlarımız kalıyor. Böylece geleceğimiz, istikbalimiz kendiliğinden yıpranıyor ve yok oluyor. Bu arada, psikolojimiz bozulduğundan milletçe moral değerlerimiz de yara alıyor. Psikolojisi bozuk insanların siyasi davranışlardan uzak kalmaları kendiliğinden oluşuyor. Hatta moral bozukluğu, çoğu kez “sandık başına” gitmeyi engelliyor. İşte o zaman geleceğimiz tamamen tükenme rayına usulca oturuyor. Kısacası, bu vatana, bu millete yazık oluyor.
Prof. Dr. Yalçıntaş’a özenle dikkat!
Tarihinde, bünyesinde yetişmiş olmasına, sinesinde bulundurmasına rağmen “Türk Dünyası” nedense, yazarlarını, ekonomistlerini, politikacılarını, sanatçılarını ve hatta sporcularını dünyaya pek lanse edemiyor. “Türk Dünyası” nın en faal şahsiyetlerinin başlarında Prof. Nevzat Yalçıntaş geliyor. Gerçekten de,Yalçıntaş, görüşleri ve girişimleriyle uzun yıllardan beri “Türk Dünyası” nın ekonomisine, politikasına ve sosyal siyasetine adeta damgasını vuruyor. İslam âlemine olan katkıları da gündemi şekillendiriyor.
Ne yazık ki, son aylarda, “Yalçıntaş” soyadı üzerine, bulutlar gezdirilmek isteniyor. Değerli meslektaşım Sabahattin Önkibar’ın Yeniçağ’daki tespitleri bile insana ürküntü veriyor.
Her şeyden önce, Prof. Nevzat Yalçıntaş’a “kardeşlik” sınırını bulan dostluğumuzun, çok uzun yıllara dayandığını ve giderek geliştiğini vurgulamamız gerekiyor.
Londra ’da bir Havra’nın Camiye çevrilmesi, Trablus’ta bir İtalyan’ın Müslüman olma törenlerinden tutun Madrit’te “Yeşil Kitap” seminerine, Avrupa İslam Konseyi toplantılarına ve en önemlisi Kutsal Topraklar’da eda edilen bir çok Hac farizasına kadar “Hoca” ile çeşitli yerlerde, mekanda ve olayda beraber olmanın hazzı hâlâ tarafımızdan duyuluyor.
Prof. Nevzat Yalçıntaş “10 parmağında 10 hüner var” sözünün ötesinde, bir şahsiyet sergiliyor. “Hoca” yı yakından tanıyanlar bu meziyetlerini zaten biliyor ve her zaman takdir ediyor. İnanç dolu insan sevgisi, mütevazilik, dürüstlük, merhamet ve çalışkanlık Yalçıntaş’ın şahsiyetini daima taçlandırıyor. Prof. Yalçıntaş’ın aynı zamanda gazete yazarı olduğunu da hatırlatmak icap ediyor. TRT Genel Müdürlüğü’nün yanı sıra TGRT’de “Kriz Masası” programını beraber hazırlayıp sunduğumuzu, bu arada çeşitli televizyonlarda da bir çok faaliyetlerini eklersek “Hoca” nın bir “Televizyon kurdu” da olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor. Velhasıl, Prof. Dr.Yalçıntaş’ın başarılar dolu yolunda, akademik, medyatik ve politik günlerin ışıldayan kilometre taşları hemen fark ediliyor. Ne var ki, Prof. Yalçıntaş, son yıllardaki “politik oyun” lardan bıkmış usanmış bulunuyor. Oysa, Yalçıntaş gibi,Türkiye’nin her zaman “ihtiyaç” duyduğu bir şahsiyetin, her ne pahasına olursa olsun “küstürülmemesi” gerekiyor. Üstelik bu tür “gönül”, “bilgi” ve “denge” adamlarının, özenle korunması da icap ediyor.