Recep Bey’e ABD gazı
Wikylaks sitesinin ABD dışişleri yazışmalarının bir bölümünü yayınlaması sadece ülkemizde değil, bütün dünyada deprem etkisi yaptı. Oysa uluslar arası ilişkilerde büyükelçilik ve diğer görevlilerin başkentlerine bulundukları ülke ile ilgili bilgi vermesi, bu notları kripto ile geçmesi olağan faaliyetlerden sadece biridir. 251 bin belgeden 7 bin 918’inin Türkiye’den gönderilmesi de son derece doğal. Lafa gelince stratejik açıdan dünyanın önemli ülkesi diye tanımlanan Türkiye hakkında bu açıklananlar aslında malumun ilanından başka bir şey değil. 2005’ten bu yana ABD’nin büyükelçilerince yazılan notların en az 100 katını başkentte gazetecilik yapan arkadaşlarımız bilir. Erdoğan hükümetinin bakanları, milletvekilleri ve yandaşları hakkında her dakika belin üstü ve altı dâhil yüzlerce haber kulislerde konuşulur. Kahvehanelerde garsonların espri kaynağıdır böylesi söylentiler.
Merkez üssü Ankara diye önemsenmekte olan bu belgelerin çoğu zaten gizli ya da çok gizli ibaresi taşımıyor. Kişiye özel, hikâye yani. Bana göre AKP hükümetinin ekmeğine yağ sürmekten, Tayyip Erdoğan’ın elini güçlendirmekten öteye gitmeyecek. Kaldı ki henüz belgeler yayınlanmadan kamuoyunda gündem oluşturmak için ABD günler öncesinden diplomatik lisan ile “Dikkate almayın” uyarısında bulunmuştu. Psikolojik harekâtın basit unsurudur. İçinde bir miktar doğrunun bulunduğu yalan en tehlikeli olanıdır. Baksanıza bütün gazetelerin manşetinde. Tarihi Haydarpaşa garının yanması bile ikinci plana düştü. Galatasaray-Beşiktaş maçı bile bu kadar tartışılmıyor. El altından generallerin sessiz kalmayacağı pompalanıyor, ordunun siyasete her zaman müdahale ettiği vurgulanıyor. Dahası Bülent Arınç’a hayali suikast vakası bile “Ateş olmayan yerden duman tütmez” yorumuyla, “Yaa bakın Amerikalılar bile biliyor” şeklinde şehir efsanesi haline getiriliyor.
Türkiye’nin dönüştürülmeye başlandığı 2002’den bu yana Ankara’da Büyükelçilik yapan Robert Pearson, Eric Edelman, Ross Wilsson ve James Jeffry Washnington’un gözde diplomatlarıdır. Bu isimlerin Türkiye hakkında ki çok gizli başlıklı raporları elbette ortaya dökülmez. İşin içindeki hinlik aslında seçime yöneliktir. Recep Bey için ne deniyor, “Despot değil, inatçı ve hiperaktif. Katı bir otokritik idare gösteren, hamiyetli bir aile babası. Mükemmeliyetçi olduğu ama despot olmadığı” belirtiliyor. Zayıf yönünün, “Aşırı gurur” ve “ölçüsüz bir doymazlık” olduğu iddiası var. Altı çizilecek diğer tanım ise, “Başbakanın edindiği bilgilerin neredeyse hepsini İslamcılıkla ilişkili olan gazetelerden aldığı, çevresini dalkavuk ve kibirli danışmanlarla doldurduğu” iddiasına ne dersiniz?
Bunun Türkçe meali, “Recep Bey aslında samimi mazbut bir aile reisi, hamiyetli baba, çok gururlu bir insan, her şeyin eksiksiz olmasını isteyen mükemmeliyetçi, arada bir ağzından kaçırdığı gaflar aslında kendisinin değil, her liderin olduğu gibi onunda etrafında dalkavuklar var, bu hataları istemeyerek onların yanlış bilgilendirmesinden yapıyor. Bunun farkına vardığı için yakında hepsini uzaklaştıracak”
Gelelim madalyonun öteki yüzüne. Her ne kadar vazgeçilmez müttefik, kadim dost gibi tanımlansa da Amerika’ya Türk insanı güvenmez. Üstelik bu konuda dünya şampiyonluğunu yıllardır kimseye bırakmıyoruz, yani millet olarak Amerika’yı sevmiyoruz. Sevmediğimiz Amerika’nın Recep Bey hakkında sarf ettiği birkaç söz aslında Recep bey’in de Amerikan karşıtı olduğunun göstergesi olarak yutturulacaktır. Şunun şurası seçimlere ne kaldı? Erbakan hoca bile eski talebelerine, “Amerikan kuklası, İsrail oyuncağı” gibi ağır suçlamalarda bulunurken, tabana dönüp “Ne diyorsun hoca, bak ABD’liler aslında Tayyib’i sevmiyormuş” propagandası için Wiklaks’dan iyi malzeme mi olur?