Pusu sabrı ve siyasi sabır
Siyasette sabrın öneminden dem vuruyordum Osman Pamukoğlu Paşa’ya. “Sen pusu sabrı nedir bilir misin?” dedi.
Nereden bileyim. Anlattı öğrendim.
“Pusuda, elin tetikte, gözün hedefte, orada öylece beklersin. Büyük ve küçük abdestini, pusu pozisyonunu bozmadan yapma becerisini gösterirsin. Yemeğini de yine orada, o pozisyonda tıkınırsın. Dikkatin dağılmamalı, ama düşünmelisin, derinine düşünmelisin, yoksa geçmek bilmez vakit. Böyle 50 saat beklediğimi ve beklettiğimi bilirim. Eğer böyle olmazsa, pusuya düşürmek istediklerin bir anda gelir ve giderler, onca emek ve bekleyiş boşa gider.”
Müthiş bir hikâye. Siyasetteki sabra dönelim. Sabrı pusu ile birlikte değerlendirmek gerek siyasette de... Siyasi pusular, pusun içinde pusu üstelik. Pusunun ötesini de görmeniz gerek.
Şırnak ne kadar ırak ve toprak
Söz oralardan ve pusudan açılınca, “açılım pusuları”nın ülkeyi ne hale getirdiğini anımsadım. Sözü şiire verdim. Okuyalım mı birlikte...
Baba bugün dağda terör yeri yer
Biliniz şer kandildir orada yanan.
Kör kandil sanan açılım aymazları
Yüzü dost, kalpten hayınları görmez misiniz?
Orada siyasi fahişelik ne kadar yaygın
Ve burada dünün mert diyarı
Şırnak ne kadar kaypak
İki dilliler ne kadar da fırıldak
Vızır vızır bir siyasi sınır
Mişon’ın eli Sam’ın cebinde
Sam’ın elinin girmediği delik kalmadı
Talaban, Barzan, zan, zan zan...
Zangırdatıyorlar mı ülkemin o yerlerini
Kim çalıp kim oynuyor
Gözü oynaşta mıdır
Şırnak ne kadar oynak?
Şırnak hak mı dersin
Asfaltit kadar kara ve isli bir gelecek mi?
Ülkenin topuğunu koparan bir mayın-kent midir artık orada
Yoksa yeriyle bir yaylım ateş
Trak trak trak!
Şırnak ne kadar ırak
Ve ne kadar Türkiye’dir.
“Bir verme iki ister
Yatmaya da yer ister” diyordu atalarımız
Bir de gitti iki de
Çift rakamlarla bile doymamaktalar.
Ekranlarda bidolu salon kırosu
“Sayın Öcalanlar” gırla gitmekte
Gitti gider arkadaş
Yalan oldu artık “hem senindir hem
benim” sözü.
De
Dinine imanına de
Şırnak ne kadar ortak
Evet... Bu şiirin üstüne bir Şevket Süreyya Aydemir bilgeliği gerek. Bakınız “Toprak” üstüne ne demiş “Suyu Arayan Adam”: “Toprak, hem sayfaları açık, önümüze serilen bir kitap gibidir, hem de sırdır. Toprak Tanrıçası, ancak bu sırrı çözene teslim olur. Eğer onu çözemezsek, toprak bizi yener”.
Anlaşıldı mı?
Bir de fıkra...
Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Hayri Köklü Bey, arada bir fıkra da yazmamı ister. Bir fıkralık yer kaldı, anlatalım bari. Kars’tır burası. Kars’tır da, bugünkü Kars değil, yirmi yıl öncesi. Kars adliyesinde bildik bir mahkeme salonu. Gülmemmed adlı 82 yaşında bir Karapapak, hâkim karşısındadır. Kimlik tespiti yapıyor hâkim.
-Gülmehmet Aypara sen misin?
-Beli... Menem...
-Baba adın?
-Esmani
-Ana adın?
-Besti
-Kaç yaşındasın?
-Seksen iki
-Ne iş yaparsın?
-Ekinçilik, biçinçilik, heyvandarlık...
-Çiftçi yani öyle mi?
-Beli efendim, eledi...
-Medeni halin?
-?........
Zabıt katibi de Karapapaktır, ona döner Hâkim:
-Tercüme et dediklerimi...
-Ay Gülmemmed Emi, Hakim Bey, arvadı var mı deyir...
-Vardı ya!.. Arvatsız kişi olar mı?... Menim dört denedi... Hakim’in sert yüzü yumuşar birden, gülümser, şaka tonunda sorar:
-Yok yahu! Yahu bu yaşta ne yapıyorsun dört hanımı?
-Gocalıhtı Hakim Bey, özümü çoh yormuram... Sıraya goymuşam, her gece biriynen yatıram...