Polis - savcı ideolojik olabilir mi?
Gölgedeki sıcaklığın 45 dereceyi geçtiği Diyarbakır’da sauna ortamındaki duruşmayı takip edebilmenin zorluğunu yazmaktansa Albay Cemal Temizöz davasından satır başlarını paylaşmak istiyorum.
İddianamede belirtilen olaylarda 11-13 yaş arasında olduğu halde her şeyi bildiği sanılan Mehmet Nuri Binzet’in dinlendiği üçüncü duruşmadayım. Polis ve Savcılık ifadelerinin hemen hemen hepsini reddederek, “Böyle ifade yazan polisleri lanetliyorum. Devletin polis sıfatını taşıdıklarına inanamıyorum” sözleri ile tezgah kurulduğunu beyan eden Binzet, mahkeme heyeti, avukatlar ve izleyicileri şoke etmeye devam ediyor.
Atak ailesi tarafından dışlandığı için bunalıma girdiğini, gasp - adam kaçırma gibi suçlardan yattığı Midyat Cezaevi’ndeyken görüştüğü savcı ve polislerin kendisinin anlatmadığı olayları detaylı şekilde ifade yazdıklarını, beş gün boyunca birkaç saatlik uyku ile imzalattırdıklarını, hatta Savcı’nın CD kayıtlarını mahkemeye vermeyeceğine dair söz verdiğini açıkladı.
“Bir araya getirilmiş, cımbızla ayıklanıp birleştirilmiş” diye tanımladığı ifadelerde geçen konular için “Polislerin yazdığı ifadeleri sıradan bir PKK’lıya okutsanız, Jandarma, korucu, itirafçı, Hizbullah ilişkilerine inanmaz. ” Bunların bir araya gelmesi mümkün değil “ der. İdeolojik görüşlere sahip olduğuna inandığım savcıların bu iddialarla nereye varmak istediklerini anlamıyorum” sözleri ile Emniyet ve Savcılık ifadelerini kabul etmediğini tekrar etti.
Ölüm tarlaları, asit kuyuları gibi manşet haberlerin kaynağı olarak gösterilen M. Nuri Binzet’in, her biri ibretlik sözlerinden birisi, kurgunun çok önceden hazırlandığını yansıtıyordu. Midyat Cezaevi’nde yatarken Diyarbakır İnsan Hakları Derneği’ne müracaat ettiğini, şu anda KCK operasyonundan tutuklu bulunan Avukat Muharrem Erbey’in kendisini defalarca ziyaret ettiğini söyledi ve yatırdığı paraların makbuzlarını da mahkemeye ibra etti. Erbey’in “Sen Kürdistan tarihine geçeceksin. Cemal Temizöz ve Kamil Atak için bunları söyle. Can güvenliğini sağlarız, Avrupa’ya götürürüz” gibi vaatler verdiğini tekrarladı. PKK’ya yakın avukat ve bazı kişilerin gönderdiği kitaplardan etkilendiğini de vurguladı.
Bazı senaristler iyi film yaparken inandırıcı olsun diye maskeler hazırlar. Pervin Buldan’ın yazdığı bir kitabı verdiler. Orada fotoğraflar, olaylar vardı. Derviş Özalp isimli birinin önce telle boğulup sonra dokuz kurşunla öldürüldüğü yazıyordu. Benden aldıkları ifadelerin arasına bu olayı ben görmüşüm gibi eklemişler. Bu polis ve savcılar kötü senarist. Beni burada figüran olarak kullanmaya çalıştılar. Sadece mahkeme huzurunda verdiğim ifadeler geçerlidir. Gerçekler ortaya çıksın “ diyerek Taraf gazetesi ve bazı gazetecilerin para teklif ettiğini belirtti.
İfadesini değiştirmek için baskı görmediğini, cezaevinde yaptığı telefon görüşmelerinin eşi ile özel olduğunu belirten Binzet, para aldı iddialarını ise ” Ticari alacaklarımla ilgili avukat görüşmeleridir. Aile içinde miras tartışmaları eskiden beri var. Kimin ne kadar para verdiği kayıtlarda belli “ diyerek cezaevindeyken gönderilen ve eşine verilen paraların dökümünün dosyaya konmasını talep etti.
M. Nuri Binzet’ten alınan ve iki gizli tanık tarafından verilen ifadelerle açılan dava ile ilişkin iddianamede ilginç detaylar var. Değerli hocam Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın “Türk Ordusu PKK’yı nasıl yendi ? Türkiye PKK’ya nasıl teslim oldu ?” adlı eserini uykusuz kalarak sabahlara kadar okuyunca “askerin galibiyetinden, siyasi mağlubiyete 1984 - 2010” süreciyle beraber bu davayı uzun uzun düşündüm. Kitabı imzalarken “Artık Cizre ve komployu yazması dileğiyle” cümlesi ile bana ağır yük veren Özdağ’a teşekkür ediyor, Diyarbakır’da devam eden Albay Cemal Temizöz davası için kaleme aldığım kitabın bitmek üzere olduğunu müjdeliyorum.