PKK’nın uzantısıyla terör komisyonu kurulmaz
Erdemli gezisi dönüşünde gazetecilerin sorularını yanıtlayan MHP Genel Başkanı, hükümetin terörle mücadelede kendisini sütre gerisinde tutma çabasını eleştirerek, “Şartların uygunluğuna rağmen Kandil’e Türk bayrağını dikemezsen iktidar
ömrün sona erer” mesajı verdi. Bahçeli CHP’nin “terör komisyonu” önerisine de BDP’yi işaret ederek tepki gösterdi
Uzun bir aradan sonra yeniden Anadolu yollarına düşüşümüz “hayırlı” bir vesile ile olmuştu aslında. 22 Ekim Cuma gecesi Ankara’da Ülkü Ocakları Genel Başkanı Harun Öztürk ile müstakbel eşi Esin’in mutluluğuna şahitlik ettikten sonra “Ver elini Toroslar” diyecektik; oradan güney sahilleri...
Sahil dediysek, millet tek yürek “mücadele” derken biz “tatil”e gitmeyecektik tabii... Mersin’e bağlı Erdemli Belediyesi’nin aralarında Atık su Arıtma Tesisi, Kıbrıs Barış Harekatı Parkı, Şehit Öğretmen Hacı Ömer Serin Parkı gibi çok sayıda yatırımının toplu açılış törenini yapacak olan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye eşlik ederek, yolların, köylerin, kasabaların, İstanbul’dan kimi zaman görmekte zorlandığınız insanların duygularına yakından bakacaktık...
Nitekim güne öyle de başlamıştık; Erdemli’ye varmadan önce yolda, narenciye ticareti yapan Kara firmasına ait bir paketleme tesisinde durduk, birkaç yıl öncesine kadar her biri evinde oturan velakin şimdi portakal, mandalina, limon tezgahlarının önünde arı gibi çalışan, çalışmak zorunda olan kadınlarla sohbet ettik yurdum ekonomisi üzerine...
Sonra... Tam “istikamet Erdemli” dediğimizde...
Van’dan deprem haberi geldi, Hakkari’den şehit!
Güneyin güneşi ısıtır belki derken yüreğimizi, yine yaktı kavurdu felaketler zinciri.
Erdemli’deki açılışlar yapıldı. Bunlar da iktidarın hayali işletmelerin kurdelesini kesişine benzemesin diye açılışı yapılan yatırımlar tek tek yerlerinde gezildi, görüldü, ayran ve sıkma ikramının yapıldığı Yörük çadırında sohbete oturuldu...
Da...
Gün boyunca hep o soru vardı aklımızda:
“Van şimdi nasıl acaba?”
Manzara bu olunca, dönüş yolunda mola verdiğimiz Pozantı’da ağırlıklı olarak depremi konuştuk MHP Genel Başkanı’yla.
Deprem bölgesinde
istismarcılara dikkat
İktidar ortağı oldukları dönemde yaşanan Marmara Depremi geldi gözünün önüne. Gölcük-Yalova, ondan birkaç ay sonra Düzce-Kaynaşlı... Deprem bölgesinde gittiği anda hissettiklerini, Düzce’de üniversite öğrencilerinin enkaz altından çıkarılmasını beklerken aklından geçenleri anlattı...
“Allah göstermesin” oldu ilk cümlesi. 20 milyon insan ve 12 ili kapsayan, ’yüzyılın felaketi’ olarak anılan afeti koordine etmiş bir siyasi olarak, söyleyecekleri önemliydi. “Koordine etmiş” diyorum çünkü o dönemde, depremin mağduriyetini maddi ve manevi yönden en aza indirecek yedi bakanlık da MHP’nin uhdesindeydi. Dolayısıyla hükümete ilk çağrısı o gün tecrübe edinen kişi ve kurumların birikiminden faydalanması yönündeydi. İlk şart “panik ve telaşa kapılmamak” tı Bahçeli’ye göre. Sonra da “doğru bilgilendirme...”
En önemli ikazı “protokol gezileri”nin yarattığı sakıncaya dairdi:
“1999’da deprem yerinde inceleme gezileri başladı. Bakanlıklar, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları... Bu inceleme gezilerine katılanları karşılama, bilgilendirme, gezdirme işini Valilik üstlendi. Böyle olunca depremle birinci derecede ilgilenmek zorunda olan kurumlar, deprem yerinde ne incelemesi gerektiğini bilmeyen insanları karşılamak ve uğurlamakla meşgul oldu. Biz o zaman bu uygulamaya itiraz ettik. Bir tek vali yardımcısının bu işle görevlendirilmesini, onun dışında vali başta olmak üzere bütün kamu görevlilerinin depremin her türlü tahribatıyla meşgul olmalarını istedik. Bugün de hükümetin bu tip uygulamaları en aza indirmelerinde yarar var. ”
En büyük kaygısı ise “istismar” ...
“Deprem felaketleriyle alakalı ister çadır, ister prefabrik ev ister kalıcı konut süreci, hangisi olursa olsun bunları yaşarken istismarcılar çok oluyor. Toplanmış olan yardımların dağıtımında büyük eksiklikler ortaya çıkıyor. Bunların da engellenmesi lazım. ”
Bir de bu gibi “yardıma muhtaç alanları” misyoner faaliyeti için fırsat bilen dış kaynaklı organizasyonlar var tabii... Bununla ilgili olarak da “Diğer devletler böyle durumlarda yardım gönderebilirler, hastane kurabilirler bunların hepsinde kötü niyet aramamak lazım. Ama bu süreç uzarsa burada da bir istismar ortaya çıkabilir. Bunu asgariye indirmenin yolu kriz yönetimini kendi kontrolünüzde tutmaktır” diyor MHP lideri.
Deniz Feneri tahliyeleri hukuk
rezaleti olarak tarihe geçecek
Söz istismardan ve istismarcılardan açılınca Deniz Feneri’ni teğet geçemiyoruz. Gazeteci arkadaşlardan biri “tahliyeler”i hatırlatınca, “zamanlama”ya dikkat çekiyor:
“Deniz Feneri’ndeki son tahliyelere dönük ani kararın zamanlamasının, Türkiye’nin gündemini yoğunlukla terörün meşgul ettiği bir sürece rast gelmiş olması, bunu dikkatten kaçırma gibi bir fırsatı da yaratmıştır. Öte yandan süreç devam ederken, buna benzer birçok davalar varken, oralarda iddianameler hazırlanamamışken, uzun süreli tutukluluklar devam ederken burada ani bir şekilde tahliyelerin başlamış olması toplumda bir şüphe ve kaygı yarattı. Bu kararların, dönemin İçişleri Bakanı, şu an Başbakan yardımcısı olan kişinin köstebek olarak ifşa edilmiş olmasından sonra alınması yargıya çok büyük gölge düşürmüştür. Bu olay hukuk rezaleti olarak yargı tarihine yazılacaktır.”
Sivil toplum kuruluşlarının
çağrısına ret cevabı verdi
Aralarında TOBB, Türk-İş, Kamu-Sen’in de bulunduğu 13 sivil toplum kuruluşunun Genel Başkanları geçtiğimiz günlerde AKP ve CHP ile birlikte MHP’yi de ziyaret etmişti. Görüşmenin içeriğinin iki başlıktan oluştuğunu söylüyor Bahçeli:
Terör ve anayasa süreci.
Teröre karşı yapılmak istenen “büyük yürüyüş”e katılmayı reddetmiş. Nedeni mi? Buyurun kendisinden dinleyelim:
“Kendilerine birlik beraberlik görüntüsü vermenin çok doğru ve faydalı olduğunu yalnız siyasi partilerin bu tür faaliyetlere katılmamalarında yarar olduğunu ifade ettik. Sonuçta o sivil toplum kuruluşlarının üyeleri de belli siyasi partilere mensup olan insanlar. Bu “ortak üyeler” üzerinden siyasi partiler de orada zaten temsil edilmiş oluyor. Öbür türlü, partilerin katılmasının siyasi rekabet çerçevesinde toplantıyı gölgeleyebileceğini, bunun da toplantının amacına ters düşeceğini düşünüyoruz. Ben orada bulunmadan gerekli desteği verebileceğimizi söyledim. ‘Şahsen bulunmak istemiyorum’ dedim.”
Meşru mücadele TSK ile
koordinasyonla olur
Daha önce muhtelif zamanlarda “terörle mücadele” konusunda kendi çözüm önerilerini kamuoyuna iletmişti MHP. En büyük hassasiyetleri mücadelenin “meşru zeminde” yürütülmesi. Bunun da yolu belli Bahçeli’ye göre:
“Meşru zeminde mücadele Türk Silahlı Kuvvetleri ile devletin diğer güvenlik güçleri arasındaki koordinasyonla mümkün olur. Dolayısıyla terörle mücadele siyasi iktidarın sorumluluğundadır. Siyasi iktidar devletin güvenlik kurumlarının arkasında irade olarak durmalı gerekli tesisatı sağlamalı gerekli yasaları çıkartmalı veya değiştirerek takviye etmeli.”
Şu anda siyasi, sosyal ve psikolojik açıdan bütün şartların terörle mücadelenin kararlılıkla yürütülebileceği bir zemin yarattığına dikkat çeken Bahçeli, iktidarın bu fırsatı kullanmak yerine muhalefete yüklenmeyi tercih etmesini “gaflet” olarak nitelendiriyor:
“Siyasi desteğe sahip. Sosyal ortam müsait. Halk sokaklarda psikolojik yönden de “artık buna son verin” diye gönülden istek var. Bu üç unsurun bir arada olduğu yerde iktidar sonuç alamazsa beceriksizlik olur. Ve her an iktidardan uzaklaşma mecburiyetinde kalır.”
Gerekirse bir onbaşı yeter
Sohbetimiz sırasında TSK’nın sınır ötesi harekatla ilgili yaptığı “düzeltme” açıklamasını da değerlendiriyor. Terörün uzantısı ve beslendiği kaynağa doğru giderken yurt içindeki terörün hakimiyet alanını ihmal etmenin büyük hata olacağını ileri sürerek “İki tarafı keskin bıçak gibi çalışma” çağrısı yapıyor sorumlulara:
“Yurt içini derleyip toparlarken, onu besleyen Kandil’e doğru da gitmesi lazım. Kandil’e bayrak dikildiğinde zaten her yanda bayraklar dalgalanır...”
Peki Türkiye yoğun terör tehdidi altındayken bu alanda tecrübe kazanmış bir çok komutanın cezaevinde olması mücadele sürecini olumsuz etkiler mi?
MHP Genel Başkanına göre “yüksek tecrübeden yararlanma” konusunda bir eksikliğe neden olur:
“Konuyu çok iyi bilen biri olarak görevde olsanız çok daha verimli olabilirsiniz. Sizin yerinizdeki kişi o deneyime sahip değilse kayıp. Yoksa TSK her şartta mücadele gücüne sahiptir. Gerekirse bir onbaşı yeter!”
Cesaretlenmeni sağlıyorsa
muhalefete çakmaya devam et
CHP’nin TBMM’de bir terör komisyonu kurulması yönündeki önerisine tepkisi sert MHP liderinin:
“Hiçbir faydası olmaz. Kimler olacak o komisyonda? TBMM’de grubu bulunan partiler olacaksa, dağdaki terörün sivil uzantısını TBMM’de dağdaki terörle mücadele komisyonunda bulundurursanız bunun izahı yok, bu garabet olur. Böyle şey mi olur? Tek yapılacak şey var hükümeti desteklemek. Ne yapacak o komisyon? Hükümetin istifasını isteyen CHP lideri kavramları karıştırıp koalisyon yerine komisyon dediyse, o da şu anda mümkün olabilecek bir şey değil...”
Geçtiğimiz günlerde yaptığı “Kandil’e Türk bayrağını dik” çağrısını polemik malzemesi yapan Erdoğan’a son sözü de manidar Bahçeli’nin:
“Muhalefete çatarak cesaret beslemesi yapıyorsa çatmasında fayda var!”
MHP’nin içine yerleştirilen siyasi mayın!
MHP’nin kendi iç gündemindeki yoğunluk da ülke gündeminden farklı değil. 12 Eylül referandumu sürecinde AKP ile ters düşen ve MHP’ye katılan Yusuf Ziya İrbeç’in Disiplin Kurulu’na sevk edilme nedenleri ve bundan sonra işleyecek süreç merak konusu. Tüzüğe göre İrbeç’i “disiplin kuruluna sevk eden kişi” durumunda olduğu için bu konuda yorum yapmanın “Müşterek disiplin kurulunu yönlendirmek” olarak algılanabileceğini düşünüyor Bahçeli. Bu nedenle konuşmaktan yana değil. “Dedikoduya mahal vermemek” için bir süreç analizi yapmakla yetiniyor:
“Yusuf Bey bilgili, eğitimli bir şahsiyet. Geçmişi milliyetçi- ülkücü camia içerisinde geçti. 12 Eylül referandumu sürecinde partisiyle bazı uyumsuzluklar içinde olduğu ve ayrılmak konumunda kaldığı, MHP’ye gelmeyi düşündüğünden hareketle, bazı arkadaşlarımızın da tavsiyeleri neticesinde onu partiye aldık. Sonra da Antalyalı olması sebebiyle 3. sırayı kontenjan olarak kendisine verdik ve milletvekili seçildi. Vekil seçildikten sonra, daha Temmuz ayında, bu arkadaşımız teşkilatları dolaşmaya başladı. Bu geziler kendisinin tanıtımı açısından faydalı da olabilirdi. Teşkilatlarımız da kendisini bu manada kabul ediyordu. ’Ben Antalya Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç. Şu an için -mesela- Çanakkale’de bulunuyorum, teşkilatımızı ziyaret etmek istiyorum’ dediğinde arkadaşlarımız kendisine yardımcı oluyordu. Bu normaldi. TBMM’de bulunan, sonradan partimizi tercih eden ve vekil seçilen bir arkadaşımızın kendini tanıtım gayreti bizim için de faydalıydı.”
Pimini çekmek lazım...
Eee peki İrbeç’in “yurt gezileri”ni soruna dönüştüren neydi?
“İstismar” diyor Bahçeli:
“Bu süreci kendisi veya bir başkası dengesiz biçimde istismara yöneldi. Bu bizim gözümüzden kaçmayacak bir durumdur. Bir an düşünün 24 şehidin verildiği gün, millet sokakta, o öfkeyle herkes bağırıyor, çağırıyor, nümayiş yapıyor, cenazeler kalkıyor. Bizim parti teşkilatlarımız da bu cenazeleri istismar etmeden, insani ve dini görevini yerine getirmek doğrultusunda üzerine düşeni yaptığı bir süreci yaşıyor. Böyle bir ortamda Türkiye’de MHP’nin potansiyelinin yüksek olduğu Orta Anadolu’daki illere giderek ”Sessiz kalınıyor, ne oluyor“ gibi birtakım provokasyon cümleleriyle görüşmeler yapılması benim kabul edebileceğim bir durum değildir. Bunun affı da olmaz. O zannediyorum MHP’ye yerleştirilmiş bir siyasi mayın. Bu mayının pimini çekelim ki ilerde çok daha büyük bir tahribat olmasın. Provokatörler her zaman ortada görünür yanda dururlar bu Farsi politikadır...”