PKK’nın “eylemsizlik” kararının anlamı
PKK’nın “eylemsizlik” kararı Türkiye’nin değil kendi ihtiyaçlarının zorunlu sonucudur. PKK’nın, yalnız bugünlerde değil, çeşitli dönemlerde muhtelif nedenlerden dolayı “eylemsizlik” kararı aldığı ve buna da hiçbir zaman uymadığı bilinmektedir. PKK için her şey propagandadır. Propagandasını güçlü bir biçimde yapabilmek için PKK eylem yapmakta ya da eylemsizlik kararı alabilmektedir. Bu nedenle PKK’nın öldürmeye, suikast yapmaya, yol kesmeye ve mayın döşemeye ara vermesine büyük anlamlar yüklemek doğru değildir. Bu tür bir eylemsizlik kararını “silah bırakmayla” sonuçlanacak bir süreç olarak değerlendirmek de hatalıdır. Hele hele bu süreci söz konusu edip “bir an önce PKK’nın taleplerini tartışmaya başlamak gerekir” diye ahkâm kesmenin de mantıkla bağlaşır bir yanı yoktur.
Eylemsizlik, taktik ve stratejik bir hamledir
PKK’nın “eylemsizlik” kararının “Demokratik Özerklik” tartışmalarının hemen ardından gelmesi de manidardır. İşin özü şudur ki PKK/BDP/İmralı cephesinde bu bağlamda yeni bir şey yoktur. Barış, silah bırakma ya da sivil siyasete dönüş arzusu taşıyanlar önce “demokratik özerklik” tartışmalarını başlatıp ardından “eylemsizlik” kararı açıklamazlar. PKK’nın eylemsizlik kararı taktik ve stratejik bir hamledir. Bu hamle çok iyi görülmelidir. Bu süreçte İmralı’nın rolü de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Devlet terör örgütüyle görüşmez. Ancak terörü sonlandırmak için her türlü yöntemi dener” anlamına gelen sözleri de dikkat çekicidir.
Referandum süresince PKK’nın aldığı eylemsizlik kararı AKP’nin ileri sürdüğü tezleri çürütür mahiyettedir. Zira AKP’li yetkililer PKK’nın terörist eylemlerinin amacının referandum sürecini baltalamak olduğunu söylemişlerdir. Halbuki, PKK bu kararıyla bir anlamda referandum sürecinde AKP’ye destek vermiş olmaktadır. Nitekim “eylemsizlik” kararının açıklanmasının hemen ardından, BDP’nin referandum için aldığı “boykot” kararını tartışmaya açması bu bağlamda manidardır. BDP’liler ve Öcalan referandum sürecinde AKP’nin mitingleri ‘son ana kadar beklenip sonra karar verilsin’ türünden bir karar almışlardır. Bu durum AKP’nin ‘Öcalan ve yeni bir anayasa için edeceği sözler’, BDP’yi ‘esnek/boykot’ modundan “evet” moduna sokacaktır. Durum yeterince açıktır.
PKK’nın terörist eylemlerinin amacını, “açılım konusundaki cesareti ve isteği kırmak” olarak nitelemek PKK’nın oyununa gelmek anlamını taşır. PKK eylemlerini açılıma bağlayanlar, açılım öncesi PKK’nın yaptığı 25 yıllık eylemlere anlam vermekte zorlanırlar. Kaldı ki PKK, “demokratik açılımı” 26 yıllık mücadelesinin ürünü olarak görmektedir. Kendi ürünü olduğunu söylediği bu süreci PKK’nın kesintiye uğratması için bir neden yoktur. “Demokratik açılım”a yönelik PKK’nın itirazı, muhatap olarak Öcalan’ın alınmaması ve açılımın içeriğinin taleplerini yeterince karşılamamasıydı.
ABD’nin memnuniyeti!
Kaldı ki açılımlar en çok bölgeyi kontrol eden ABD’yi memnun etmektedir. Çünkü açılım bir ABD projesidir. Birkaç gün önce ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Genel Denetim Bürosu’nun Türkiye’deki ABD diplomatik misyonu hakkında yayınladığı 110 sayfalık raporda ilginç ayrıntılar var. Bu raporda AKP hükümetinin “etnik Kürt toplumuna” yönelik açılımı olumlu bir gelişme olarak nitelendiriliyor. Rapor, Türkiye’nin Irak’taki güçlü diplomatik varlığını, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile ilişkilerini ve Irak’ın ticaret ile yatırım alanlarında lider rol üstlenmesini “ABD’yi tatmin eden gelişmeler” olarak ifade ediyor.