Peki, ya oyuncu kim?
Reşadiye şehitlerini uğurladık... Cenaze törenlerindeki bayrakların gölgesinde öfkelerini kustu millet... Dualar ve sloganlar eşliğinde enerjiyi tüketirken, “Kanı Yerde Kalmayacak” gibi beylik sözleri dinleyip, kös kös evlere dönüldü. Birkaç gün sürecek bu nutuktan sonra unutulup gidecek şehitler. Ocaklara düşen ateş için için sonsuza kadar yanacak ve şiddetle devam etmekte olan hayat normal akışında sürüp gidecek. Bu ve buna benzer tablolar neredeyse çeyrek yüzyıldır devam ediyor. Öfkeye rağmen bu millet kanıksadı. Bu coğrafyada yaşamanın bedelini bin yıldan fazla ödeyen halkımızın, bundan sonra da ödemeye devam edeceğini biliyor. Bunun aksini savunanlara da inanmıyoruz. Değişen tek şey 2002’de neredeyse bitme noktasına gelen bölücülüğün, her geçen gün büyüyerek meydan okuma cüretini sergilemesidir. Komplo teorisini seven bazı liberal faşistlerle, dönme devşirme grubu Reşadiye’deki hain pusunun arkasında da Ergenekon’u arıyor. Yetmiyor, Dağlıca, Aktütün ve hatta 33 erin şehadetinde de aynı adres aranıyor. Maksat terör örgütün savunmak, bölücülüğe çanak tutmaktır. PKK’nın siyasi kanadının TBMM’deki temsilcileri ise olayın failinin provokatörler olduğunu söylüyorlar. Senelerdir merak ederim bu provokatör kim diye? Geçenlerde bir İngiliz gazeteci, 1999 depreminin bile bunlar tarafından yapıldığını söyleyerek kafa bulmuştu bizimle.
Devleti 7 yıldır yönetmekte olan Başbakan Erdoğan da, “Taşeronlar”dan bahsederek halka karşı gizem oluşturuyor. Taşeronun kim olduğu, kimler tarafından görevlendirdiğini, nereye bağlı olduğunu söyleyen yok. Sanki âlem aptal, bunlar uyanık. Taşeron deyince, taşeronu kimin tuttuğu biliniyormuş gibi, işi taşerona havale edip, biriken gaz alınarak, süre kazanılıyor. Bu sırada, açılımın taşeronluğunu yapanların, terör olaylarında taşeron arayışı gibi garip bir tutumla karşı karşıyayız.
Milleti bilgilendirmekle görevli basının, “Oyuna gelmeyelim” çağrısı yaparken, oyuncu, oyun kurucu figüran, kostüm, dekor, sahne, gibi oyunu oluşturan öğelerden bahsetmeyişlerinin arkasında iyi niyet aramak mümkün mü? “Barışa tuzak” gibi ilgi çekici sözlerle, vatandaşı uyutmakla görevli olanlara, “Hangi Barış?” sorusunu yönelttiğimizde cevap alabildik mi?
İşgüzarlık bunlarla da bitmiyor. “Kurşun atan da, yiyen de evladımız” manşetiyle, tetikçi katillerle, şehitlerin aynı kefeye konması, acılı bir babanın feryadı mı, yoksa terör örgütünün meşrulaştırılması girişiminin bir parçası mı?
“Ne zaman çözüm gündeme gelse provokasyon oluyor” manşetine gelince; Çözüm dediklerinin adını bir türlü açıkça zikretmeye cesaret edemeyenlerin, provokasyonda adres belirtmeyişleri daha da manidardır. Çözüm olsun da nasıl olursa olsun sonucuna doğru yol güzergahı belirlemek görevi onlara verilmiş.
“Karanlık el” bu karanlık eli neredeyse 40 yıldır arayan millete, gölge oyunundaki perdeden başka bir şey gösterildi mi ki... Karanlıkta, karanlık eli aratarak gerçeğin bilinmesini önleme görevi yürütenlerin, ışıklar yandığındaki suratlarını tahmin etmek de güçleşti artık.
Manşetlerden bunları okurken, sayfa aralarına sıkışmış, “Saddam Hüseyin saldıracak istihbaratı taksiciden alınmış” haberi dikkatimi çekti. İşgali meşrulaştırmak için Saddam’ın nükleer silah sahibi olduğunu Bağdat’taki bir taksicinin sözlerinden çıkaranlarla, “Karanlık el, taşeron, barışa tuzak, provokasyon, oyun, çözüm, açılım, saçılım vesaire...” arayanlar arasındaki farkı düşündüm. Oyunun içinde oyuncu olduğunu fark etmeyenler neyse de oyun kurucular keyifle seyrediyor.