"Pavyondaki namuslu kadın"ı unuttu

Zafer Mutlu’nun cep telefonuna yolladığı “Mehmet Baransu’nun yazdıklarını okumadın mı?” mesajına köşesinden cevap veren Ahmet Altan, “Ben başka gazetlerde yazı yazarken yazılarıma karışmaya kalktıklarında büyük tepki gösterdim, birkaç defa bu nedenle istifa ettim.Onun için bu gazetede yazarlara hiç karışmadım” diyor...
Güleyim bari...
Liberalliğine kanıp serbestçe “sosyalistlik” yapabileceği ümidiyle gazetene gelen Oya Baydar’ı “pavyondaki namuslu kadın” benzetmesiyle yazı yazamaz hale getiren kimdi?
Bırak yazıya karışmayı, uzmanı incelese bu tavra belki “mobbing” bile derdi.
Durun bitmedi, daha trajikomiği var. Altan, 28 Şubat soruşturmasının hedef alacağı isimlerin gazeteciler tarafından listelenmesiyle ilgili olarak diyor ki; “Elde bir belge, bir kanıt açık bir tanıklık olmadan insanlara dehşet salınmasına onların korkutulmasına kesinlikle karşıyım...”
Hadi oradan... “Darbede tutuklanacak gazeteciler” diye dehşet salan listeleri ve “darbede faydalanılacak gazeteler” diye kişileri hedef tahtasına dönüştüren metinler neydi peki? Hepsi Altan yönetimindeki gazetede, manşetten ilan edilmedi mi; isim isim, fotoğraflarıyla?.. Hiçbir kanıt olmaksızın...
Yoksa bunca yıl Taraf’ı Ahmet Altan kılığına girmiş bir başkası mı yönetti!




Genetiği çökerten adam

Taha Akyol Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey aleyhine şahitlik yapan kişinin “Yozgat Müftüsü Mehmet Hulusi Efendi” değil “Yozgat Müftüsü Mehmet Hüsnü Efendi” olduğunu müjdeledikten(!) sonra şu minvalde sürdürüyor yazısını:
“Sırf benim büyük amcam olduğu için yıpratmaya çalıştıkları Mehmet Hulusi Efendi “hain” değildi. 1920’de Yozgat Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurucu başkanlığını yapmış, İstanbul fetvasına karşı Mustafa Kemal’i desteklemiş ve Anadolu fetvasını imzalayarak Milli Mücadele’de yerini almıştı...”
Aynı yazının devamında “genetik hükümler çıkarmak, ırkçılığın bir alamet-i farikasıdır” diyen Akyol, Ziya Gökalp’in görüşleriyle kanıtlamaya çalışıyor haklılığını. Gökalp’e gitmeye ne hacet, büyük amcanız bir “milli kahraman” ise “ırkın içtimai hasletler üzerinde tesiri olmadığını” siz varlığınızla kanıtlıyorsunuz zaten!




Başbakan bir “alo” desin...

Nazlı Ilıcak’ın Yeni Şafak’tan Hilal Kaplan’a “herkesi hizaya getirmeye çabalama, ona buna sataşma” diye nasihat ettiğini görünce şüpheye kapıldım; Başına bir darbe filan mı aldı acaba! Neyse ki yokmuş birşeyi; yazının finali Ilıcak’ın “aynı kafa”da olduğunu gösterdi: “Ben olsam, başörtülü kadınları toplayarak, Nuray Mert’e sahip çıkmaya çalışırım. Başbakanın ona bir telefonu kâfidir iş bulabilmesi için.”
Ne güzel, ne anlamlı, ne demokratik bir destek biçimi değil mi! Başbakan’ın işsiz kalan gazeteciye telefon etmesini sağla ki zavallıya sektörde “vebalı” muamelesi yapılmasın. Çaldığı kapılar yüzüne kapanmasın!
Gazetecinin mesleğini yapabilmesini, Başbakan’ın “sağlam raporu” mahiyetindeki telefonuna bağlı olmasını normal birşeymiş gibi yazabilmek, hatta hiç utanmadan bunu bir “çözüm” olarak sunabilmek de ancak Ilıcak’tan beklenirdi... Pes vallahi...




Doğu Perinçek’ten Aydınlık’a kınama

Birinci Ümraniye Davası’nın tutuklu sanıklarından İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek dün Aydınlık’ta yayınlanan yazısında, “merkez medyada dolaştırılanlara bakarak haber yaptıkları” gerekçesiyle Aydınlık ve Ulusal Kanal’ı eleştirdi. Silivri’de medyanın yazdığı gibi 2 değil tam 12 kişinin tecrit hücresinde tutulduğunu hatırlatan Perinçek tecritteki tutukluların isimlerini de sıraladı:
Durmuş Ali Özoğul, İbrahim Özcan, Serdar Öztürk, Sait Çakır, Tuncay Özkan, Fikret Emek, Coşkun Musluk, Mustafa Balbay, Semih Tufan Gülaltay, Doğu Perinçek, Levent Bektaş ve Levent Göktaş.
İşte Perinçek’in bu gerçeği atlanıyor olmasına tepki gösterdiği o satırlar: “Önce Ulusal Kanal’ın Haber Merkezi’ni kınıyorum. Aydınlık da aynı yanlışları yapıyor. Silivri 1 No’lu L tipi Cezaevinde tecrit hücrelerinde 2 veya 5 tutuklu değil şu anda 12 tutuklu kalıyor. Beş gün öncesine kadar da 10 tutuklu kalıyordu.
Habercilik ciddi iştir. Sabah, Milliyet ve Vatan gibi merkez gazetelerinde sistemin iklimine göre dolaştırılan haberlere bakarak habercilik yapılmaz.”




Keşke canavara ebelik yaparken düşünseydiniz

Cengiz Çandar önceki gün Radikal’de “28 Şubat soruşturmasını cadı avına dönüştürmemek gerekiyor. Darbe’deki rol dağılımı ve sorumluluk hiyerarşisini doğru saptamak, elmayla armutu birbirine karıştırmamak gerekiyor.” yazdı. Çandar’a destek veren Ali Bayramoğlu, dün Yeni Şafak’ta “Umarız 28 Şubat soruşturması derinlemesine ve hakkıyla yapılır, ancak demokratik değişim sürecinde gerilemeye yol açacak biçimde kullanılmaz.” temennisini paylaştı.
Zaman yazarı İhsan Dağı’nın “ikazı” da aynıydı: “Sürecin meşruiyetine gölge düşürücü atraksiyonlardan kaçınmak, davayı bir ’cadı avı’na çevirmemek şart.”
Bugün “biri bunu durdursun” diye feryat ettikleri canavarı, 12 Eylül 2010 referandumunda “yetmez ama evet” deyip yargının bağımsız olabilme ihtimalini ortadan kaldırarak kendi elleriyle yaratmış olmaları ne acı.



BASINDAN SEÇMELER


Sivas Madımak Oteli’ndeki katliam, aydınların canlı canlı yakıldığı en canice katliamlardan biridir. Birçok faili 19 yıldır yakalanamıyor. Bazıları katliamın gerçekleştiği Sivas’ta normal yaşamlarını sürdürürken. Düğün dernekle evleniyorlar, davul-zurnayla askere gidiyorlar ama kolluk güçleri, haklarında yakalama kararı olan bu kişileri 19 yıldır yakalayamıyor. Dava, yakalanamayan bu kişiler için zamanaşımı sınırına gelip dayandı. Savcı, yasa gereği, zamanaşımı nedeniyle yakalanamayanlar için davanın düşmesini talep edecek. Zamanaşımı, katliamının üstünü örtecek. Fikret Bila / Milliyet




SKY Tırışka Ödülü

Türk Hava Yolları’nın iç hatlarda yolcusuna pek değer vermediği malum. Ama dış hatlarda da durum giderek benzer hale geliyor. (...) Uçaklar bakımsız... “Bu ne biçim uçak?” diye soruyorum. “Bilmem ne havayollarından kiraladık” diye bir yanıt. Bilmem ne havayolu dediği, Türkiye’de kurulmuş batık bir şirket. Onun dandik uçağına THY fiyatı ödüyoruz. Yahu bayrak taşıyıcı havayolu, dünya lideri olmaya oynayan havayolu, en dandik şirketin uçağını mı kiralar? Kargo muyuz biz? THY’nin Atatürk Havalimanındaki hali de facia. Sürekli meydanın bir ucunda iniyor, otobüse tıkıştırılıyoruz. Eşek muamelesi. Air France’la gel, en iyi yere yanaş. THY ile gel, hangarda in, otobüse bin. Bir de dergilerine aldıkları ödülü basıyorlar. “Skytrax” mı neymiş.
Fatih Altaylı / Habertürk




Görüş açıklama rehberi

İktidarın görüşleri dışında farklı görüş açıklayanlar;
- Ya hapisaneyi boyluyor.
- Ya işinden oluyor.
- Ya da “sen kendi işine bak” uyarısı eşliğinde, yaylım ateşine tutuluyor. Günümüzde görüş açıklamak AKP doğrultusunda ise, serbesttir, yoksa...
Yalçın Doğan / Hürriyet




“Eğer bugünkü koşullarda cezaevine düşsem ve ağır bir hastalığım da varsa büyük ihtimalle intihar ederdim!”
Demiray Oral / Taraf

Yazarın Diğer Yazıları