Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

Patrikhane yetki sınırını aştı

Fener Rum Patriği, İsviçre’de 15-16 Haziran 2024’te düzenlenen “Ukrayna’da Barış Konferansı”na İsviçre ve Ukrayna tarafından “ekümenik” adıyla davet edilmiş, bu davete “Konstantinopolis Ekümenik Patriği” olarak gözlemci sıfatıyla katılmış, konuşma yapmış ve sonuç bildirgesine de imzasını atmıştır. Konferansta, önünde bulunan tanıtım etiketinde bu sıfatın yer aldığı ve yanına da patrikhane bayrağının konduğu fotoğraflarda görülmüştür.

İsviçre’deki Ukrayna toplantısına Türkiye, Dışişleri Bakanı seviyesinde katılmış, konu medya tarafından da takip edilmiş, Dışişleri Bakanı’nın konuşması ayrıntılarıyla açıklanmıştır. Ancak bu konferansa Patriğin de katılması ve buradaki durumu, kamuoyuna 2-3 gün sonra intikal etmiş ve tepkiyle karşılanmıştır.

Patriğin konferansa katılımı önemsizleştirilmeye çalışıldı

Konferansa birçok uluslararası organizasyon ve ülkeden 100 temsilci katılmıştır.

Konferansa katılım davetli listesinin önceden belirlendiği, ilgili ülke ve organizasyonlara gönderildiği görülmüştür. Listeye bakıldığında kimlerin hangi sıfatla katılacağı, listenin içinde Fener Rum Patriğinin de “Konstantinopolis Ekümenik Patriği” sıfatıyla yer alacağı görülmesine rağmen ne konferans öncesinde ne de esnasında Türkiye Dışişleri Bakanlığı’ndan herhangi bir itiraz yapılmadığı ve tepki gösterilmediği anlaşılmıştır. Hatta bundan bahsedilmeyerek konunun önemsizleştirilmeye ve mümkün olduğu kadar da üstünün örtülmeye çalışıldığı görülmüştür. Kamuoyundan tepkiler gelse de bir müddet sonra gündemden düşebileceğinin düşünüldüğü söylenebilir.

Bunun sebebi, Patriğin “ekümenik” sıfatını kullanmasının, dışarıda da böyle tanımlanmasının yönetim tarafından kabullenilmiş olmasıdır. Ancak bu önemsenmeyecek, üstü örtülecek, “bir şey olmaz” denecek bir konu değildir.

Patrikhanenin konumu

Hristiyanlığın Ortodoks mezhebinde, Katoliklerin olduğu gibi tek bir dini merkezi olmamış, birden fazla olan patrikhane liderlik için tarih içinde mücadele etmiştir. Bunların önde gelenlerinden biri de Bizans İmparatorluğu içinde yer alan Fener Rum Patrikhanesi’dir. Patriklik dini bir liderlik olmakla beraber, daha çok siyasi alanda kullanılan, himaye ve desteğini gördüğü ülkeye, kendine verilen önem ve/veya öz kabiliyetiyle etkinlik kazandıran bir müessese durumundadır.

Fener Rum Patrikhanesi, Osmanlı İmparatorluğunun İstanbul’u fethetmesi ve Bizans İmparatorluğunu yıkmasından sonra boşlukta kalmış ve zayıflamıştır. Osmanlı İmparatorluğu da genişleme sonucunda topraklarına kattığı ve katmayı hedeflediği coğrafyadaki gayrimüslim Ortodoks halkı daha rahat kontrol edebilme ve yapacağı savaşlarda da Ortodoksların desteğini alabilme düşüncesiyle boşlukta kalan bu patrikhaneye sahip çıkmıştır.

Fener Rum Patrikhanesi, çıkarılan bir nizamnameyle Osmanlı İmparatorluğu içinde “ekümenik” statüyle dünya Ortodokslarının liderliğini yapan evrensel bir kurum olarak kabul edilmiştir.

Patrikhane zararlı oluyor

Patrikhane, Osmanlı devletine başlangıçta sıkıntı yaratmamakla birlikte, zamanla ve özellikle Osmanlının gerileme dönemine girip zayıflamasıyla önemini kaybederek zayıflamaya, bir taraftan da zararlı olmaya başlamıştır. Özellikle Mora isyanında ve Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanma döneminden itibaren zararlı faaliyetlerin içinde olmuştur. Kurtuluş Savaşının başlamasıyla devleti parçalamaya, Türkleri yok etmeye, dinî ve siyasi bir hâkimiyet kurmaya çalışmıştır. Kurtuluş savaşında Yunanlılar lehine çalışması, Türkiye ve Türklere karşı sergilediği düşmanlık unutulmamıştır.

Kurtuluş Savaşının kazanılmasını müteakip yapılan Lozan Müzakerelerinde, Ulu Önder ATATÜRK’ün de fesat ve hıyanet ocağı olarak nitelediği Patrikhane’nin yurt dışına çıkarılması istenmiş, ancak o zamanın şartları gereği Batı Trakya Türklerinin Yunanistan’da kalmasının Türkiye’nin menfaatine olacağı düşüncesine karşılık ülkede bırakılmıştır.

Patrikhanenin statüsü

Lozan Antlaşması’nda Patrikhanenin, İstanbul ve adalardaki Ortodoks Rumların dinî gereksinimleri için, Fatih Kaymakamlığı’na bağlı bir kilise olarak kalması kararı yer almıştır. Patrikhanenin her türlü faaliyeti Kaymakamlığın iznine tabidir.

Ancak başta ABD ve Avrupa bu kiliseyi, eski statüsüne sokarak Türkiye’yi kontrol edebilmek, siyasi amaçları doğrultusunda kullanabilmek için araç olarak kullanmaya başlamıştır. Bu amaçla 1948 yılında ABD, patrik olması için ABD’den bir papaz göndermiş, Patriğin Türk vatandaşı olma mecburiyeti üzerine Türkiye de bu papazı vatandaşlığa kabul etmiştir.

Batı, 1950’den itibaren “ekümenik” olabilmesi ve çeşitli dönemlerde değişik amaçlarla kullanılabilmesi için siyasi çıkarlar karşılığında Türkiye’den isteklerde bulunmuştur. 1982’de konu dondurulsa da son dönemde “ekümenik” sıfatının kullanılması alışkanlık hâline getirilmiş, bu sıfatın kullanılmasına ses çıkarılmamıştır.

Fener Patriğinin ekümenik olmasını en çok ABD istemekte ve şimdiden öyleymiş gibi davranmaktadır. ABD’nin amacı, tamamen siyasi olup, dünya Ortodoks ülkelerini, özellikle Rusya’yı bu yolla etkisi altına almaktır. Patriği Ukrayna Barış Konferansı’na davet ettiren de odur.

***

-Son olayda herhangi bir itiraz/tepki gösterilmemesinin de alışkanlıktan, “bir şey olmaz” demekten, bazı siyasi ve ekonomik beklentilerden kaynaklandığı söylenebilir. Yapılanlar Lozan’a ve bizim kanun ve yönetmeliklerimize aykırı olup suç teşkil etmektedir. İstenirse çok şey yapılabilir ve engellenebilir.

-Vatikan devleti, Katolik bir ülkenin içinde, dünya Katoliklerinin dinî liderliğidir. Onlara zararı olmayabilir. Türkiye’deki Fener Rum Patrikhanesiyle benzerliği yoktur. Türkiye devlet içinde devleti bekası gereği kabul edemez.

-Ekümeniklik konusunda ses çıkarılmazsa; Annan Planı’ndaki gibi tuzağa düşmek, Ege’deki 20 ada ve adacığın işgali emrivakisiyle karşılaşmak, 12 adanın silahlandırılıp askerîleştirilmesine seyirci kalmak, Suriye’nin kuzeyinde göz göre göre, PKK/SDG/PYD/YPG’ye bir devlet kurdurulmasına doğrudan müdahale edememek, sığınmacı ve göçmen konusunda çıkmaza girmek gibi istenmeyen bir sonuçla karşılaşmak mümkündür.

-Bugün müdahale edilmezse, yarın egemen, devlet statüsünde, Vatikan benzeri bir yapı dayatmasıyla karşılaşabiliriz. Bunun yapı uyuşmazlığı yaratacağı, güvenlik ve bekamız için zararlı olacağı bilinmelidir. Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesinin, mevcut olaya karşı çıkışı takdire şayandır.

Yazarın Diğer Yazıları