Parlamento mahallesi
Ön sıralarda gündemi ciddiyetle takip edenlerin hemen arkasında “kaynatan” ikili, üçlü, dörtlü gruplar...
“Yoklama” hatırına kendini Genel Kurul salonuna getirmeyi başarmış ama aklı kim bilir nerelerde olan “arka
sıradakiler”...
Sıraların arasında “kafasına göre” turlayan hiperaktif arkadaşlar...
Laf atmalar...
Sataşmalar...
“Azar”a kıkırdayanlar...
Ve sözünü dinletmek konusunda çaresiz kalan, bayağı bayağı bezmiş halde bir Başkan (vekili)...
TBMM Genel Kurulu’nun önceki günkü oturumunu izlerken ilkokul günlerimi hatırladım. Bir gün olsun, içimizden bir kişiye bile elini kaldırmışlığı olmayan öğretmenimiz Hüseyin Elitaş’ın “azgın” arkadaşlarımız karşısında ne söyleyeceğini bilemez hale geldiğinde takındığı ifade vardı TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu’nun suratında:
“Söylesem tesiri yok; sussam gönül razı değil...”
Sorsan hepsi süper eğitim sahibi, kültür abidesi, kim bilir ne eleklerden geçip de seçilmişler de... Çizdikleri manzara ortada:
Kim kime, dum duma...
Hele dünkü gazetelere yansıyan o “saç saça, baş başa yoluşmaya ramak kala” fotoğrafı var ya...
Ne üslup, ne seviye, ne edep...
Parlamentoyu “mahalle”ye çevirmişler kaşla göz arasında...
***
“TBMM TV” canlı yayın yapmıyor diye şikayet edeceğinize, şükredin bence bu rezillik örtbas ediliyor diye...
Hem yayınlamaya kalksa ne diye yayınlayacak, akıllı işaretler bile aklını kaybeder TBMM söz konusu olduğunda;
“Şiddet ve korku” damgası mı vursa ekrana, “Olumsuz Örnek Oluşturabilecek Davranışlar”la mı tanımlasa...
Yoksa yeni bir etiket yapıp “absürd komedi” mi dese yaptığı yayına!
Korkma yamyam yok Van’da
“Somali’ye gittiniz ama Van’a gitmediniz” eleştirilerine cevap veren Ajda Pekkan “Somali’ye böyle bir anda deli gücüyle gittim. Eğer Başbakanla gitmeseydim bizi orada öldürürlerdi...” demiş.
Hadi Afrika deyince, yurdum sanatçısı bir tür “Tanrılar Çıldırmış Olmalı” sendromu yaşıyor, yahut fazlaca “yamyam” hikayesi dinledi diyelim de...
Başbakan’sız gidemediğine göre, “Van”ı ne sanıyor acaba?
Korkma Ajda, kimse insan yemiyor orada!
Otosansür...
Star TV Ana Haber spikeri Nazlı Öztarhan, “Habere neden yorum katmıyorsunuz” sorusuna cevaben “Türkiye’nin şartları yorum yapmaya müsait değil” dedi. Medyanın maruz kaldığı baskı ve buna karşı gelişen otosansür bundan daha “nezaketle” nasıl izah edilebilirdi acaba?
Allah senin sevginden korusun bu milleti
Baktı “buhran kaçağı” aziz milletim “ye, iç, gül, eğlen dostum” havasında; reytingin yolu “gülmece/güldürmece”den geçiyor bu ara, o da sürüye katılıp komiklik yapmak istedi zahir...
Yoksa neden şöyle bir cümleyle başlasın dünkü yazısına:
“Polis rejimlerinden oldum olası nefret ettim...”
Amacı kendisine güldürmek olmayan biri, “polis rejimi açılımı” nı başlatmak üzere 2009 Ağustos’unda Gölbaşı’na koşan 12 seçilmiş adamdan biri olduğunu bilmeyen kalmamışken neden yazsın ki böyle bir şeyi!
Son iki yılını, Türkiye’yi, Polis Akademisi Başkanı ve Polis Akademisi Araştırma Merkezleri Başkanı eliyle “demokratikleşeceğine” iknaya adayan Çandar’ı tebrik etmeli; muradına erdi. “Polis rejimlerinden oldum olası nefret ettim...” cümlesi hepimizi kahkahadan kırdı geçirdi!
***
Bu arada, velev ki Çandar bunu yazarken son derece ciddiydi.
“Polis rejiminden nefret eden” haliyle neredeyse “medyadan sorumlu kollukçu başı” kesilen biri, düşünsenize ya bir de “polis rejimi”ni sevseydi!
Ucuz kurtulmuşuz ahali!
AKP iktidarı Suriye konusunda ateşle oynuyor
ÖZÜRLÜ YÖNETİM
Suriye’de Türk temsilcilikleri saldırıya uğrar uğramaz hükümet ne yaptı? Suriye yönetimine hemen nota verdi. Bu ülkedeki bazı görevlilerimizi ve ailelerini geri çekti. Ayrıca tüm Türk yurttaşlarına çağrı yaparak zorunlu olmadıkça bu ülkeye gidilmemesini istedi.
Söz konusu saldırı üzerine Suriye Dışişleri Bakanı Muallim özür dileyince Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’ndan aldığı yanıt ne oldu?
“Biz onlardan özür istemedik. Kabahat işlemesinler yeter.”
Ya her çorbaya maydanoz olan Bülent Arınç’ın tepkisi mi?
“Medya yoluyla özür olmaz. Özür resmi olmalı.”
***
Görüldüğü üzere Suriye’nin kendisini affettirmesi için özür dilemesi yeterli değil. Ayrıca ağzıyla kuş tutması da isteniyor anlaşılan.
Geçelim ve biraz geriye gidelim.
Amerika, Kuzey Irak’ta askerlerimizin başına çuval geçirmişti hatırlarsanız. Peki, bu olay nedeniyle Amerika’ya nota verilmesini isteyenlere Başbakan Erdoğan’ın verdiği cevabı da hatırlıyor musunuz?
“Ne notası? Müzik notası mı?”
Bir başka devlet büyüğü de şu müthiş diplomasi dersini vermişti:
“Büyük devletler öyle kolay kolay özür dilemez.”
Özür demişken... Mavi Marmara gemisi olayından dolayı “affetmemiz!” için İsrail’e üç şart koşmuştuk. Onlardan biri “özür dileme” idi.
Hâlâ bekliyoruz.
***
Suriye’nin özürünün iadesi tabii bu ülkeyle geçinmeye niyetimizin olmayışıyla da ilgili...
Türkiye ve Suudi Arabistan ABD adına Esad’ı devirmek için yola çıkmış durumdalar.
Öyle görünüyor ki... Bu olay bir savaşa kadar ilerleyecek...
O savaş bir Türkiye - İran kapışmasına da yol açabilecek...
Türkiye’yi yönetenler ateşle oynuyor... Hepimizi kavuracak bir ateş bu...
Melih Aşık / Milliyet
Atatürk için idam fermanı yazan Vahdettin’i anıyorlar
17 Kasım...
Mustafa Kemal için idam fermanı yazan Vahdettin’in Türkiye’den defolup gittiği gündür!
*
“Dersaadet işgal orduları başkumandanı General Harrington cenaplarına... İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere devlet-i fahimanesine (yüce devletine) iltica ve bir an evvel naklimi taleb ederim efendim” diye dilekçe yazıp, hiç utanmadan, “halife-i müslimin” diye imzalayan Vahdettin’in, İngiliz işgal zırhlısının ambarına fare gibi saklanarak kaçtığı gündür!
*
Alenen...
Vahdettin’i anıyorlar.
*
Hazır, alayınız Dolmabahçe Sarayı’nda toplaşmışken... Mustafa Kemal’in son nefesini verdiği odada yapın bari töreninizi de, tam olsun.
Yılmaz Özdil / Hürriyet
12 Eylül 1980 darbesinin ardından; Atatürkçülük; Amerikancı generaller elinde gericiliğin yeniden kurumsallaştırıldığı bir çağdışı çizginin adı haline getirildi. Bugün o karşıdevrimci olayları ele alanlar; Atatürkçülüğü de Kemalizmi de Kenan Evrencilikle karıştırıyorlar.
Rıza Zelyut / Güneş
Cumhuriyet Savcıları maaşlarını
hak etmek için daha ne olmasını bekliyor?..
PKK’lının hamisine dokunun artık
Deniz otobüsünü kaçıran terörist Mensur Güzel’in, örgüt üyeliği suçundan aranan kız kardeşi Şeyma Güzel de meğer yedi ay önce Diyarbakır’a gitmek isterken yakalanmış... Yakalandığında yanında kim varmış biliyor musunuz?
PKK davasında yargılanırken milletvekili seçilen ve bu yüzden tahliye edilen BDP’li Sebahat Tuncel... Daha da ilginci; Şeyma Güzel’i, kendi makam arabasıyla havaalanına getirmiş ve terörist kadının gözaltına alınma işlemine müdahale ederek polislerin üzerine yürümüş... Bu ülkenin savcıları: Aldığınız maaşları hak etmek için ne bekliyorsunuz? Yoksa milletvekili dokunulmazlığı zırhı; teröriste yardım ve yataklık suçlarının soruşturulmasını engelliyor da... Bizim mi haberimiz yok! Engellemiyorsa, neden görevinizi yapmıyorsunuz?
Mustafa Mutlu / Vatan
TRT tiyatrosu: Bilinen final
Başvuruların sona erdiği gün yazdım.. Bu tiyatroya son verin demiştim.. Bu ne biçim yasa dedim.. Mesele şu..
TRT’ye genel müdür olmak isteyenler RTÜK’e başvuruyor.. RTÜK üyeleri, başvuranların özgeçmişlerini inceliyor, üç kişiyi seçip Bakanlar Kurulu’nun takdirine yolluyor..
Özgeçmişle genel müdür mü seçilir!
Zaten bugüne kadar yapılan uygulamalardan gördük ki hükümet kimi isterse o kişi genel müdür oluyor.. RTÜK hükümetin istediği kişiyi elemiyor.. Eleyemiyor..
O halde bu tiyatroya ne gerek var?
*
Bu dönemde 42 kişi başvurdu.. RTÜK 39 kişiyi eledi, 3 kişinin adını Başbakanlığa gönderdi..
Bakanlar Kurulu kimi mi atadı? Şu anki, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’i..
Hükümet kendisinden memnundu, onun yeniden atanacağı baştan belliydi..
Tiyatroya ne gerek var demem bundandır..
Mehmet Tezkan / Milliyet
“Bir daha, bir daha”nın pilot faturası
Bakan ile vali, “Korkmayın yıkılmaz... Bir kez sallandıysa bir daha sallanmaz...” dedikleri için çatlak binaya girip oturdular...
Bina yıkıldı tabii... Şimdi “bize içeri girin yıkılmaz dediler” diye kızıyorlar bakana... Dokuz yılın özetidir aslında... Gördünüz:
Devlet çatırdadı...
Hukuk yamuldu... Güvenlik döküldü... Asker büküldü...
Medya eğildi...
Sendikalar, sermaye kurumları, bürokrasi, sivil toplum örgütleri, üniversite, bilim kurulları dağıldı...
Ama “bi daha” diye girip oturdunuz...
Bekir Coşkun / Cumhuriyet