Parçalama temrinlerine karşı tavrımız net olmalı
Türk Ocağı'nın yayın organı Türk Yurdu dergisi, 1911 yılından beri çıkar. İlk yazı işleri müdürü Yusuf Akçura'dır. "Üç Tarz-ı Siyaset"in yazarı, o dönem "Akçuraoğlu Yusuf" ve "A.Y." imzalarını kullanmıştır. (Ayrıca bir müstearını buldum. Onu sonra açıklayacağım. Bir başka dergide, 1912-1913'te, seri makalesi altında "Yusuf Akçura" imzası gördüm.) Yazı işleri müdürlüğü yaptığı sayılarda imzasız değerlendirmelerin, yorumlu haberlerin de onun kaleminden çıktığı anlaşılıyor. (Okuya okuya üslûbunu çözdüm diyebilirim! Neden okuya okuya dedim? Derginin Osmanlı yazılı bütün sayılarını yeni harflere aktardığımız için. "Üç Tarz-ı Siyaset ve Tartışmalar"ı da yayınladık.) Akçura, 3-4 ay İstanbul dışına çıktığında, yazı işleri müdürlüğünü Mehmet Emin (Yurdakul) üstlenmiştir.
O ben demek, ben o demek olan bir etnik grubu, beden koparma saplantısı yine nüksetti. Saray erkânının hukukçu grubuyla, muhalefetteki üç partinin "Etnik parlamento" talebi neyi gösterir?
Türk Ocağı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz'ün, Türk Yurdu'nun Temmuz 2020 sayısında yer alan, "Geçmişten Yarına Millet, Millî Devlet ve Milliyetçilik", şu sıra okunması gereken bir makale. Mehmet Öz "etnikçilik hastalığı"nı derinliğine tahlil etmiş.
Mesele Türkiye olunca, dışarıdaki "üst akıl" bizi zayıflatmak ve yutmak için etnisite kapısından giriyor. Koskoca Türkiye'yi yönetmeye talep partiler hemen sırnaşıyor, ajanlığa gönüllü talip oluyor.
"Millet"i nasıl anlıyorlarsa, illa parçalamak gerekir, diye düşünüyorlar.
Mehmet Öz, önce Ernest Renan'ın, sonra Ziya Gökalp'ın tarifine dikkat çekiyor.
"Renan'a göre, 'Bir millet, tarihin derin karışıklıklarından hâsıl olan mânevi bir varlıktır, toprak şeklinin tâyin ettiği muayyen bir grup değil, mânevi bir ailedir.(...) Bir millet bir ruhtur, mânevi bir varlıktır. Bu ruhu, bu anânevi varlığı, hakikatte bir olan iki şey teşkil eder. Biri mazide, öteki hâldedir. (...) Bir milletin varlığı, (...), her gün yapılan bir plebisittir."
Ziya Gökalp ise, Türkçülüğün Esasları adlı kitabında, millet konusunda farklı bakış açılarını tek tek ele aldıktan sonra şu hükme varır: 'Millet, ne ırkî, ne kavmi ne coğrafi, ne siyasî, ne de iradî bir zümre değildir. Millet lisanca, dince, ahlâkça ve bediiyatça müşterek olan, yâni aynı terbiyeyi almış fertlerden mürekkep bulunan bir zümredir. Türk köylüsü onu 'dili dilime uyan, dini dinime uyan' diyerek tarif eder.'.
Ezcümle 'millet', tarih içinde yoğrulan ve ortak tarih, inanç, kültür ve dile dayalı sosyo-kültürel bir yapıyı ifade eder. Bu varlığın oluşumunda hangi unsurların ne derecede etkili olduğunu tarihî arka plan, bulunulan coğrafyanın stratejik konumu, uluslararası konjonktür vb. faktörler belirler. Günümüzde, millî devlet ve milliyetçilik meselesinde, yukarıda işaret edilen parametrelere, çağdaş gelişmeler ışığında bakmak icap eder."
Çağdaş gelişmeler ışığında bakılabiliyor mu? Hayır! İllâ parçalayalım.
Bütün kesimler, "çözüm=çözülme"ye karşı tavrını net ortaya koymalıdır.
Dergide Türk milliyetçiliğinin "İdris Ağabey"i, Güriş'in kurucusu ünlü iş adamı İdris Yamantürk'le "ders" niteliğinde bir mülâkat yer alıyor.
İdris Yamantürk'ün tecrübelerinden süzülen sözleri üzerinde durmak isterdim. Başka zaman inşallah.