“Paralel yargı”nın kazdığı “ölüm kuyuları” ne olacak...
Duvar panolarının PKK’lı cani Öcalan’ın “siyasi parti genel başkanı” pozlarıyla donatılmasının dahi “alelade” bir olaymış gibi geçiştirilebildiği günlerde bu yazacaklarımın “vahameti” fark edilebilir mi doğrusu artık ben de emin değilim. Yine de yazmak, “Alo Fatih” medyasında “mesleki” diyemesem de vicdani görevim.
Hani zihninize korku filmi fragmanı gibi yerleştirdikleri bir dava var; faili meçhuller, ölüm kuyuları, kemikler...
Onlardan bahsedeceğim bugün biraz size.
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen “Cizre Faili Meçhuller Davası”nın sanığını -uğradığı medya linci sayesinde- hepimiz tanıyoruz:
Emekli Jandarma Albay Cemal Temizöz.
Peki ya davanın müdahilleri? Temizöz tarafından “mağdur” edildiklerini iddia edenler kimler?
Öcalan’ın avukatlarından M. Emin Aktar, Yılmaz kod adlı PKK’lı Ahmet Elçi’nin kardeşi, 1993’te, PKK’ya kuryelik yapan avukatlar soruşturmasında gözaltına alınmış, yargılanmış ve cezası ertelenmiş olan Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, Elçi’yle aynı suçlamadan yargılanan Meral Beştaş, KCK operasyonlarında tutuklanan Veysel Vesek, Muharrem Erbey, DHKP-C operasyonlarında tutuklanan Selçuk Kozağaçlı, KDP Merkez Komitesinde görev almış M.Ali Dinler, Cizre eski Belediye Başkanı Haşim Haşimi...
Sadece ilçe sınırlarında 8 asker, 4 polis, 1 öğretmen, 1 imam, 1 muhtar, 22 vatandaşın PKK’lılarca katledildiği, -bölgenin bilirkişisi(!)- Hasan Cemal’in “gerilla hakimiyetindeydi, gündüzleri bile ana yolları gerilla tutardı” dediği 1993-1995 yıllarında Cizre’de “yüzbaşı” rütbesiyle görev yapan, bu süre zarfında hem PKK hem DHKP-C’nin suikast listesine, hem de Öcalan’ın 66 kişilik kara listesine girmeyi başaran(!) Temizöz, işte bu kadronun “müdahil” olduğu davada 9 KEZ AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET’le yargılanıyor! (İki dakika gözlerinizi kapatın, kulağınızı bütün diğer seslere kapatın ve bunun ne demek olduğu üzerinde düşünün lütfen.)
5 yıldır cezaevinde. Bu arada bonus olarak bir de Balyoz’dan 18 yıl hüküm verdiler kendisine!
İçim yandı okurken Silivri Cezaevi’nden yazdığı şu satırları:
“Devletine, milletine, bayrağına aşk ve sadakatle bağlı şerefli bir Türk subayı olarak, devletten rehin alınanların geri alınmasına sunduğum katkılarımdan dolayı boynuma takılan ‘ÜSTÜN CESARET VE FERAGAT MADALYASI’nın, aslında boynumuza dolanan bir İDAM İPİ olduğu biraz zaman geçtikten sonra ortaya çıktı.”
Haksız mı?
Suçlamalara konu olan dönemde 12-13 yaşlarında olan Mehmet Nuri Binzet ve iki gizli tanığın ifadeleri ile “13 parça kemik” gerekçe gösterilerek tutuklandı Temizöz.
Tanıklar daha iddianame bile düzenlenmeden ifadelerini reddettiler! Savcı tanıkların reddettikleri ifadeleri esas alınca, tanıklar bu kez mahkeme safhasında, mahkeme heyetinin önünde ifadelerini tehdit ve şantajla, çeşitli vaatlerle kandırılarak verdiklerini söylediler. Ve buna rağmen savcılık mütalaasında “tanıkların ifadelerini inkâr etmediklerini’ söyleyerek, hukuka aykırı olduğu halde bunları geçerli kabul etti!
Günlerce yaygarasını kopardıkları kemikler hayvanlara aitti; Adli Tıp Kurumu’nca belgelendi!
Temizöz suçlamaların yöneltildiği tarihlerden ikisinde yurt dışındaydı; kanıtladı!
Temizöz davasındaki performasından sonra İzmir’e atanan Başsavcı “HSYK’ya rağmen Temizöz’ü bırakmamak için direndim” diyerek işin içinde iş olduğunu itiraf etti!
Tekrar soruyorum; böyle göz göre göre hayatı çalınan Temizöz “madalyalarından boynuna idam ipi örüldüğünü” düşünmekte haksız mı?
Bir kere daha kapatın gözlerinizi ve idrakinizi kolaylaştıracaksa, önceki gece bolca gözyaşı döktüğünüz “Şehzade Mustafa’nın katli sahnesi”ne uyarlayın bunları!
“Cemaat cephesinin kurduğu oyunla PKK cephesinin önüne atıldım” diyor Temizöz. Siyasilerin “sürece ve dengelere zarar verir düşüncesiyle”
“Devletin bekası ve huzuru adına büyük sorumluluklar gerektiren görevleri üstlenirken iyiydim de, bugün mü kötü oldum? Kasıtlı propaganda ile bilinçaltına suçlu imajı yerleştirilerek yalnız bırakıldım. Cemal TEMİZÖZ’ü serbest bıraktırmamak için nöbetçi hâkim ayarlaması 2009’da normal karşılanıyordu. Bugün ise “davaların kurgulanmış yargıyla yürüdüğü” söyleniyor. Anlaşılmak için herkesin başına gelmesi ya da gelecekleri görmesi gerekiyormuş.
“İki cepheli bir ‘siyasi’ hesaplaşma ve öç alma projesi” ne kurban edildiğini düşünüyor:
“Cephenin bir yüzü” devletin imkânlarını kullanan bir organizasyonun hücreleri “ yargı ve polis içinde rolü olanlar... Kayseri’de ortaya çıkardığımız gibi bir askeri birliğe yine içerideki askeri elemanları vasıtasıyla yerleşmiş ve onlara suç işletmişler... Ben bu çete ile görevim gereği yüz yüze geldiğim için hedef oldum. O dönem sadece faal hücrelerine ulaşılmıştı, ya uyuyan hücreler?”
500 yıl geçmesi gerekmez umarım bu katliama yanmanız için de!