Paket paket yumurta...

Erkenden kalktım, giyindim, kuşandım. Fırından taze pasta börek aldım. Çayı demleyip beklemeye başladım.
Neticede “demokratikleşme”... Her gün gelmiyor... 90 yılın başı teşrife niyetlenmiş, güzel ağırlamalı!
Televizyon kanalları da “bize buyurun” yarışına başladı:
“Azz sonra, paket bu ekranda...”, “Biz paketle birlikte tercümesini de veriyoruz!..”, “Bizde paketten önce ” müneccim özel “ yayını, paketten sonra da ” hınk deyiciler faslı “ var, bizden takip edin mutlaka...”
Ve perde!
Bismillahirrahmanirrahim; o da ne?
Gözler şişmiş... Yüz düşmüş... Beniz solmuş... Uyanamamış desem yok uykuyu fazla kaçırma hali değil bu, bayağı uykuları kaçmış. Uzattıkça uzatıyor, eveliyor, geveliyor, kıvranıyor... Arka fona “Türk bayrakları”nı almış, “Gazi Mustafa Kemal” le başlıyor, “şehitlerimiz”le devam ediyor, dönüyor yine “Cumhuriyetimizin banisi Mustafa Kemal”i anıyor, utanmasa “bu paket toprağın kara bağrında...” ya bağlayacak... Ama olmuyor, bir türlü “role” giremiyor, suratı müjde değil sirke satıyor...
Korkuyor belli, farkında olmalı “Pandora’nın Kutusu” nu açmaya mahkum edildiği! Sığınacak yer arıyor. Nereden baksanız 45-50 dakika sürüyor bu “açıklayamama” hali.
Ama bravo, “ustaca”; çünkü “uzmanlar” a göre insanın bir konuda “aralıksız dikkati”ni devam ettirebilme süresi taş çatlasa 40 dakika.
Algımızı bertaraf ettikten sonra “ilk öfke” nin hedefi olmayacağından emin, derin bir oh çekip başlıyor “açmaya” :
- “The Başkan” olamamış olabilirim, ama daraltılmış bölge formülüyle “iki partili” siyasi hayata geçtik mi “taht” cepte!
- Benim “süreç ortağım” işini bilir; ben iktidara kök salarken o da kırsın dizini hazine yardımıyla palazlansın işte!
- Eş Genel Başkanlık, farklı dil-lehçelerde propaganda/eğitim, klavye özgürlüğü, (Bizi elif, be, te, se, dal’den mahrum ettiniz diye dövünürken x,w,q biraz tuhaf oldu ama...) yer adları (Varsın Heybeliada’ya vize çıkmadı diye yazıp çizip “benim muhafazakar milletim” in gözünde imajımı cilalasınlar, Barto’ya İstanbul’un yeniden “Konstantiniye” olabileceği hayali yeter!), Öcalan’ı da içine alır biçimde siyasi partilere üye olma hakkıyla “rüşvet” tamam; “bir parmak bal” da Alevilere, devamı sonraki pakette diye avuturuz bir süre...
- “Yaşam tarzına saygı”yı “dini inancın özgürce yerine getirilebilmesi” yle tanımlamak kıyak oldu... “Baş örtüsü yasağını kaldırıyoruz” deyip küstürdüğümüz “eski taban” ı geri kazanırız... Üstüne de sönmüş fenerlere can suyu niyetine kurban derisi toplama serbestisi...
- Bu hengâmede kimse oralı olmaz, Süryanilere “azınlık” statüsü zemini yaratmanın tam zamanı. Ermenilerin Şark Meselesi’nde kullanılmak üzere “millilikten(!)” koparılması gibi, diğer Hristiyan toplulukları da “Protestanlaştırıp” , emperyalizmin hizmetine sunalım ki “umut vaat eder” yanımız kalsın “BOP” da.
- Altın vuruş:
Türk’e “Vallahi Türk değilim” dedirten Tanzimat kafası, 1912’de Sebilürreşat’ta “Türk” kelimesinin kullanılmasını kafirlik sayan kafa, 1913’te İslam’da Dava-i Kavmiye ile “Türk’ün geçmişini bilmesine, öğrenmesine lüzum ve ihtiyaç yok, gerekli olan şeriatı öğrenmektir” diyen kafa yeniden sahnede!
“Başkaları” na helâl olan ne varsa Türk’e haram yine!
Yine “Arap’a Arap, Arnavut’a Arnavut, Rum’a Rum...” demek serbestken, kendi adı, andı yasaklanan ve “Padişahım çok yaşa” demeye zorlanan “kullar” a dönüştürülüyoruz işte:
“Türk’üm” deme!
Andımızı okumamak “hak”, “okumak” hakkını kullanmak “nefret” suçu!
Haşmetlünün buluttan nem kapıp “Yoksa sen beni beğenmiyor musun” hissine kapılması kafi “sanık” sandalyesine gönderilmene!
Çoğumuzun zihninde aynı manzara şimdi:
Gülhane... Dünkü sureti gibi yorgun, elindeki uzun fermanı okumaya çalışıyor Mustafa Reşit Paşa...
Sonrası Paris’te “son raks”:
“Islahat için azınlıklar küçük düşürülmeyecek, gayrimüslimler kendi dinlerinde yemin edecek, ibadet özgürlüğü sağlanacak...”
“Hilafet” , “Haçlı idaresi” ni taklitle şahlanacak!
Uymuyor tabii; Kırım Savaşı’nın “Avrupa’ya minnet” yoluyla kağıt üzerindeki galibi, tarihin en büyük hezimetlerinden birini yaşıyor ve “devleti âlîye” nin tapusunu kendi eliyle sunuyor “paylaşım” için bekleyen akbabalara!
Özetlemek gerekirse;
Kurtuluş Savaşı’yla yeniden kazanılan “o tapu”nun, hortlayan “o kafa” eliyle yeniden devri ilan edildi!
Tanzimat ve Islahat fermanlarıyla devleti azınlıkların oyuncağına dönüştüren Abdülmecit’le “Dizbağı nişanı ortaklıkları” boşa değildi!
“Türk Milliyetçiliği” ne alerjilerinden yıllarca “devletin ideolojisi olmaz” masalını anlattıktan sonra, dün, 1990’lardan itibaren ABD istihbaratçıları eliyle yoğrulan “yeni devlet ideolojisi” ni ilan etti:
“Neo-Osmanlı” Cumhuriyeti! Hayrını gör diyeceğim, “Tarzan zorda” pozundan belli kendisi de farkında “göremeyeceğinin” ! Nihayetinde bu “demokratikleşme yolları” , aynı zamanda “ecdad”ın “batış yılları”ydı!


***


Son söz:
“Demokrasi” buysa sen “anti-demokratik” daha güzelsin Türkiye!
Paket paket yumurta, sakın bu yazıyı unutma...
“Nefret suçu” kılıcı kalemlerimizin üzerinde sallanırken belki böyle açık açık yazamayız bir daha!

Yazarın Diğer Yazıları