Özürcülerden bir özür de biz bekliyoruz!
1970 sonrasını yaşayanlar 34 Türk diplomatının dünyanın çeşitli başkentlerinde şehit edilmelerini hatırlar. O zamanlar şehit cenazeleri için düzenlenen törenlerde ailelerinin yaşadığı travmalar da yürekleri parçalardı. 1992 yılında ise Azerbaycan Hocalı’da bir gecede 664 kişinin adeta doğranarak öldürülmesini ise yaşı müsait olanların çoğu bilir. Bugün yaşayanlar da Ermenilerin Azerbaycan topraklarını işgal etmeleriyle birlikte evlerinden sürülen bir milyonu aşkın ’kaçkın’ın halen yaşadığı insanlık dramını Bakü’nün varoşlarında görebilirler.
Çok yakında, göz önünde hemen yan tarafta yaşananlar görmezlikten gelinerek 1915 yılında yaşanmış olan olaylar için ağıt yakılması inandırıcı olmaz. Kaldı ki, geçmiş ile ilgili yüzlerce yıl boyu yas tutulsa da bunun ne yas tutulanlara ne de o yası içselleştirmiş olanlara bir faydası olamaz. Ancak bugün hâlâ yaşanmaya devam eden acı ve işkenceleri önlemek için bir tavır geliştirilmesi insanlığın daha fazla acı çekmesini engellemiş olur. İşte bu bir işe yarar. Şehit diplomatların, Hocalı katliamının ve Azerbaycan kaçkınlarının yasını tutmayanlar 1915’te yaşananların yasını da tutamazlar.
Özür kampanyası düzenleyenler Türk kardeşlerinin yaşadığı felaketleri bir yana bırakarak “Ermeni kardeş”lerinin yaşadığı “büyük felaket”ten dolayı özür dilediler. Böylece Türkler ve Ermeniler arasındaki psikolojik duvarın aşılacağını (!) düşünmüşler. Öyle görünüyor ki özürcüler internet üzerinden imzaya açtıkları bu özürlü metne fazla önem vermişler. Bugün hâlâ yaşananlara, kendi milletinin yaşadıklarına duyarsız kalanların dün yaşanmış olanlara ya da başkalarının yaşadıklarının acılarına duyarlı olduklarını söylemeleri inandırıcı olabilir mi? Özür kampanyası özü itibarıyla insani olmaktan çok siyasidir. Kaldı ki, uluslararası ilişkilerde günah çıkarmak ya da özür dilemek zevahiri kurtarmak için de yeterli değildir.
İşin bir de bilimsel ve tutarlı olmakla ilgili bir yanı daha vardır. Özür dileyenlerin arşivlere girmediği ve bu konudaki bütün tarafların gerçeklerini de bilmediğine göre en büyük travmayı Ermenilerin yaşadığına nasıl kanaat getirdiklerinin bilinmesi de önemlidir. Ermenilerin “yurtsuzlaştırılması” ya da eski yaşadıkları yerlerde bulunmaması, durumu açıklamak için yeterli değildir.
Ancak imzacılardan bazılarının söylediğine göre tarihle ilgili kendilerinden saklanan gerçekleri yurtdışında öğrenmişler. Özürcülerin büyük bir kısmının gerçek tarihi (!) Amerika’da öğrenmiş olmaları oldukça ilginçtir. Ancak sorun o değil sonuçta öğrenmiş olsalar da bu da yeterdi.
Bu özürcüler bir yandan “kendi adlarına” “vicdanlarının sesini (!)” duyarak “özür” dilemekle yetinmemişler. Bunu bir de “özür dileme” kampanyasına çevirmişler. Özür dilemeyi internet üzerinden Ermeni konusunda “vicdanı ağrıyan” herkese ulaştırmak istemişlerdir. Böylece Ermenilerden “özür dilemeyi” kitleselleştirmeye çalışmışlardır. Bu da yetmemiş internette imzaya açtıkları kampanyaya karşı olan, özür dileme alışkanlığı olmayan kişilerin ismini de listeye yazmışlar. Böylece Ermenilerden “özür dileme” kampanyası kendisi gibi özürlü bir kampanyaya dönüşmüştür.
Özür dilemeyenlerin adlarını da bu sanal âlemde sahte bir biçimde özür dileyenler listesine koymuşlar. Özür dileyenler arasında yok yok. Örneğin 24 Ekim 1975’te Paris’te Ermeniler tarafından şoförüyle birlikte şehit edilen Paris eski Büyükelçisi İsmail Erez de var. Özür dileyenler listesinin 10215. sırasında bu satırların yazarının adı da var. Böylece birileri kimisi gönüllü kimisi de zorunlu olarak binlerce kişiye Ermenilerin yaşadığı “büyük felaketten” dolayı özür diletmiş olmaktadır.
Şimdi ismimizi oraya yazan özürcülerden bir özür de biz bekliyoruz. Özür dilemeye alışmış olanlar için bu, sorun olmamalıdır. Değilse özrü mahkeme marifetiyle diletmesini de biliriz.