Oyun oynamak ya da eğitim!
Kesintili eğitim tasarısıyla dört yılın sonunda şu veya bu biçimde bazı çocukların okuldan alınabilmesine imkan sağlanmaktadır. Bu yaklaşım kaynaştırma eğitimini riske atacak, engeli ve diğer özel gerekçesi bulunan öğrencileri, ilk dört yıldan sonra ev eğitimine alacak ya da açık öğretimin umuduna terk edecektir.
Ayrıca bu gelişmenin özellikle doğuda kız çocuklarının eve çekilmesi sonucunu doğurma ihtimali vardır ve bu durum doğal olarak çocuk yaşta evliliklerin artmasına da sebep olabilecektir.
İlköğretimin iki kademeye ayrılması gençlerin mesleki eğitime çırak olarak başlama yaşını aşağıya çekecektir. Mesleki eğitime başlama yaşının daha küçük olması gerektiği konusu ilgililer tarafından sürekli olarak tartışılıyordu. Ancak çocukların 10 yaşında mesleklere yönlendirilmesi, erken yaşta yapılabilecek bilinçsiz seçimler, ömür boyu çocukları etkilemeye devam edeceği gibi bir sakınca da doğuracaktır.
Bu durum da çıraklığa başlama yaşının uluslararası insan hakları sözleşmelerine aykırı olarak 11’e düşürülmüş olması sonucunu doğuracak ve çocuk işçiliğin önü de böylece açılmış olacaktır.
Öngörülen düzenleme ile ilköğretim ikinci kademede farklı okul türleri bulunduğundan merkezi sınav sistemi kaçınılmaz olarak gündeme getirecektir. Böylece çocuklar 2. sınıftan itibaren dershaneye gidecek, 10 yaşında SBS türü sınavlardan geçmek zorunda kalacaklardır. Bu durum sosyal eşitsizliği artıracaktır.
Ayrıca bu tasarı okul öncesi eğitimi zorunluluk kapsamına almayarak eşitsizliği kurumsallaştırmış oluyor. 1 artı 12 olmalıydı.
Batı ülkelerindeki uygulamaların bu tasarı için gerekçe yapılması da doğru değildir. Türkiye’nin sosyolojik, kültürel ve ekonomik yapısı Avrupa ya da ABD ile aynı değildir. Aşiret düzeni, kan davası, kız çocuklarına bakış açısı ve feodal ilişkiler Türkiye’nin bazı yörelerinde kesintili eğitim uygulaması, beklenmeyen sonuçlar ortaya çıkarabilecektir.
İktidar partisinin eğitimci olmayan beş milletvekilinin getirdiği tasarı, eğitimden daha çok ekonomiyle ilgilidir. Bu tasarı yalnız milli eğitimi değil, tablet bilgisayar ihale edilmesi sistemini de düzenliyor. Yasa mevcut haliyle komisyondan geçmiş olsaydı 7.5 milyar dolarlık tablet bilgisayar ihalesi, Kamu İhale Kanunu’nun kapsamının dışına çıkarılmış olacaktı.
Bir ihalenin Kamu İhale Kanunu’nun kapsamı dışında tutulmasının öngörülmüş olması vahim bir durumdur. Bunun hiçbir mantığı, açıklaması ve gerekçesi kabul edilemez. İktidar, tablet bilgisayar ihalesini planladığı şirketlere ihale edebilmek için Milli Eğitim, Gençlik, Kültür ve Spor Komisyonu’nu araç olarak kullanmak istemektedir.
Eğitim, AKP’nin eğitimci olmayan milletvekillerinin umuduna bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir.
Kaldı ki eğitim; insan davranışını istenilen yönde değiştirme, ona nitelikli davranışlar kazandırma eylemidir. Ünlü eğitimci John Dewey eğitimi; ’Yaşantıyı yeniden yapılanma yoluyla değiştirme süreci’ olarak tanımlar. Rousseau ise, “Bitkiler kültürle, insanlar eğitimle biçimlenir” der. Ünlü Fransız ihtilalcisi Danton da “insanın ekmekten sonra en fazla ihtiyaç duyduğu şeyin eğitim olduğunu” iddia eder. Eğitimin hammaddesi insandır. Amacı iyi davranışlar kazandırmak, bir mesleğin bilgi, beceri ve tekniklerini öğretmek, onu daha üretken kılmaktır.
Amerika’da temel eğitimi almayan kişilere sakat muamelesi yapılması sebepsiz değildir.
İnsanların bugünkü davranışları büyük ölçüde dünkü eğitim uygulamalarının ürünüdür. Davranışların, tutumların, alışkanlıkların ve inançların hemen hepsi eğitim sisteminin rahminde büyür.
Eğitim düzeni hasta olan bir toplumun hiçbir sistemi sağlıklı değildir. Kısacası eğitim bir toplumun istiklal ve istikbal sorunudur. Altı doldurulmamış, içi boş tasarılarla eğitim üzerinde oynamak topluma yapılacak en büyük kötülüktür.