Öteki “diktatör”ler gibi...
Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi dünkü köşesini baştan aşağıya “bizim diktatörün neden diktatör olamayacağını” kanıtlamaya ayırmış.
Sunduğu en önemli delil:
“Bizim diktatör” ün girdiği seçimlerin listesi...
Farkında değil herhalde, çünkü tezini güçlendirmek için kullandığı cümle, tersine çevrilirse bütün iddialarını imha edebilecek bir “canlı bomba” işlevinde.
Selvi diyor ki;
“Bizim diktatör” seçimle geldi “aynen Obama gibi, Merkel gibi, Cameron gibi...”
İyi, güzel de ya biri de bu mantıktan ilhamla şöyle derse;
“Bizim diktatör” seçimle geldi “aynen Hitler gibi, Mussolini gibi...”
Haksız mıyım; Hitler, hem de o yetim, hem de o yoksul, hem de o eğitimsiz, işsiz güçsüz haliyle “paraşüt”le indirilmedi ya!
1921’de Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin liderliğine geldikten sonra -üstelik tesadüfe bakın ki önce bir cezaevine girip çıkarak- iki seçime girdi. İktidara gelemedi ama oylarını yükseltti. 1930’a gelindiğinde yüzde 18 ile ülkesinin en çok seçmen desteğine sahip ikinci partisinin lideriydi. 1932’de ise oy oranını yüzde 37’ye çıkararak partisini birinciliğe yükseltti. Ve 5 Mart 1933 seçimleriyle Hitler, aldığı yüzde 44’lük “milli irade” desteği ile parlamentodaki çoğunluğun sahibiydi!
Aynı şekilde Mussolini, iktidarı kralın kendisini başbakan olarak atamasıyla başlamış olsa da iki yıl sonra gittiği seçimde, sandıktan da çıkmayı becerdi! Değiştirdiği seçim sistemi sayesinde ama son tahlilde “halkın tercihi” ile yüzde 30’la milletvekillerinin üçte ikisine sahip olabildi. Bu tablonun “sandık”tan çıkmadığını kim söyleyebilirdi?
Kaldı ki hiç öyle tarih içinde debelenmeye, uzak memleketlere gitmeye de lüzum yok; sınır komşumuz (umarım hâlâ öyledir) Suriye’nin başında bulunan ve “bizim diktatör”ün “diktatörlük”le suçladığı Beşşar Esad da halkoyuyla seçilmedi mi;
Hem de “bizimki”ni katlıyor arkasındaki “milli irade”nin sayısal karşılığı!
Dokunmayacaktın ÖYM’me...
Günün konusu AKP milletvekili İdris Bal’ın “Gezi raporu”. Bugün TV’de Bal ile telefon röportajı yapan sunucu lafa “Sayın Bal, siz tarafsız bir gözle...” diye girince, gül gül öldüm önce.
Yahu adam AKP milletvekili, bizzat kendisi olayın “tarafı”; ne tarafsızlığı!
“Akademik bir çalışma”ymış ya, güya AKP’yi eleştiriyor ya...
Eleştiriyor da ne diyor veya kimin ağzıyla diyor acaba?
“Pusuda bekleyen illegal yapılanmalara fırsat veren ulusal bir problem” ne demek mesela?
“İktidar olarak hata yaptık” demiyor Bal, “Başbakan yanlış yönlendirildi” diyor, hangi kesimin ağzına sakız olduğu malum geleneksel “o iyi ama çevresi kötü” masalını anlatıyor. Erdoğan’ın ne zamandır belli bir “cemaat”in hedefindeki yerel yöneticilerden ve danışman kadrosundan vazgeçmemesinden yakınıyor.
Sözün özü; bu raporda bahse konu strateji hatası “Bal gibi” Erdoğan’ın ÖYM’lere sırt çevirmesi;
Dokunmayaydı özel yetkililere, kimse başını kaldırabilir miydi böyle?