Örümcek Ağı...
Otuz yıldır devam eden bölücü terör meselesini 60 dakikalık çay-kahve toplantısında çözüme kavuşturmayı başaran Erdoğan-Kılıçdaroğlu ikilisini avuçları patlayana kadar alkışlayanlara sözüm yok. Sonuçta herkes görevini yapıyor. Lakin Türkiye Cumhuriyeti Devletinin üniter
yapısını ortadan kaldırmayı amaçlayan planda MHP’yi mindere çekme gayretleri canımı sıkıyor. Zaman zaman yönetim anlayışı yüzünden eleştirdiğim MHP’nin Türkiye’nin bütünlüğünün sigortası olduğuna dair düşüncem hiç değişmedi. Erdoğan’ın “MHP’yi ikna edin” talebiyle havayı yumuşatmaya çalışan Kılıçdaroğlu, bu anlayışla MHP genel merkezinde çay bile içemeyecektir. On maddelik öneri paketinde pimi çekilmiş el bombalarının patlamasıyla CHP, ava giderken av durumuna düşebileceği gibi “Cumhuriyeti kuran irade” hüviyetini de kaybedecektir. CHP’nin randevu talebine balıklama atlayarak önüne düşen topu ağlara göndermeyi planlayan AKP, medya rüzgârı ile beraber TUSİAD desteğini de kaptı. Kendi tabanının gazını alabilmek için arada bir TUSİAD’a çatan Erdoğan, okyanus ötesinden kurgulanan senaryoda avantaj sağlamış görünüyor. Türkiye’de iktidar olmanın yolunun ABD’den geçtiğine inandırılan “Yeni CHP” ise bu senaryoda “rol kapma” telaşına düşmüş. Seçim meydanları, balkon konuşmaları, TBMM deki uyum komisyonları dâhil bu güne kadar verdiği hiç bir sözü yerine getirmeyen Tayyip Erdoğan’a ve AKP’ye güvenen Kılıçdaroğlu’nun başına karlar yağacak gibi görünüyor. Tıpkı tutuklu milletvekillerinin tahliye edilmesi görüşmelerinde olduğu gibi yarın-öbür gün “Sarhoştum aydım, ben bu işten caydım” dediklerinde CHP ne yapmayı planlamakta... Oyun bozuculuğu ile ün yapmış AKP’nin hamlelerine karşı CHP’nin B, C, D, E planlarının olmadığını sağır sultan da biliyor. Dolayısı ile Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu CHP’yi küresel örümcek ağına düşürmeye ne Kılıçdaroğlu’nun ne de “Yeni CHP Yönetimi”nin hakkı vardır.
Adı açıkça “terör meselesi” olan konunun MHP’siz çözülemeyeceği gerçeğini AKP herkesten iyi bildiği için, “ak tasmalı medya” desteği ile MHP’yi masadan kaçmakla suçlayacaktır. Yanlarına terör örgütünün uzantısı olan BDP’yi almış olsalar bile sorunun çözümü daha baştan “kadük” kalacağı için “biz çözmek istedik engelleniyoruz” diye kedi gibi viyaklayacaklarından eminiz. Aslında amaç çok önceden bellidir. Tıpkı ABD’de olduğu gibi iki kutuplu siyaset oluşturmaktır. Cumhuriyetçiler, Demokratlar ya da Muhafazakarlar gibi... Ne de olsa “Başkanlık” rüyasının yolu buradan geçmektir. Mevcut manzara Kılıçdaroğlu’nun “Yeni CHP”sinin de buna teşne olduğunu gösteriyor. Fakat bu rüya Kılıçdaroğlu’na kâbus olur. MHP seçmeni CHP’ye oy vermeyeceği gibi tıpkı anayasa referandumundaki gibi bu AKP ve Erdoğan’ın işine yarar. Sonuç itibariyle yanlış hesap
Bağdat’tan dönecektir. Gelecek nesiller yerine gelecek seçimleri düşünen CHP ve AKP, Türkiye’yi bölmeye götürecek planda ittifak yaparlarsa milletten okkalı bir tokat yiyeceklerdir. Bu konuyu gelişmeleri takip ederek enine boyuna mercek altına almaya devam edeceğiz.
Gelelim Başbakan Erdoğan’ın “devlet içinde devlet gibi davrandığını” ifade ettiği özel yetkili savcılara “beni de alın!” seslenişine... Söz konusu mahkemeleri kurdurtan ve yine kendi deyimi ile “toplumu kamplara ayırmasını” seyreden, hukuksuzluğa ses çıkarmayarak, itibar ve yargısız infaza yol veren kendisidir. Fırat kıyısında kaybolan koyundan sorumlu olması gereken Başbakan, özel yetkili mahkemeler yetkilerini aşarken tapu müdürü değildi. Bugün şikâyet etme safhasına geldiyse önce aynaya bakmalı ve “gizli ortakları”nın etkisinde kalmayarak bu ucubeyi ortadan kaldırmalıdır. Ama yetmez, Barış Pehlivan’ın Gazi üsteğmen, Av. Serdar Öztürk, Müyesser Uğur Yıldız ve tüm sözde Balyoz sanıklarının “Asıl örgüt sahte delil üretenlerdir” feryatlarına kulak verip “Digital Terör Çetesi” nin de ortaya çıkarılıp yargılanmasını sağlamalıdır. Vesselam...