Orta Doğu’nun düşmeyen ateşi!
Suriye’de inatla ve büyük can kayıplarıyla sürdürülen kanlı çatışmalar, Mısır’da “beklenmedik ihtilal” ve sonrası sert direnişler, Irak’ta suikastlar ve Tunus’taki rejime yönelik kıpırdanışlar artık, dünyanın endişeyle odaklandığı Orta Doğu’da, tarihi bir “trajedi” kendini bir kez daha gösteriyor.
Yüce Allah’ın kutsal elçileri Peygamberlerin bile, “barış” ve “huzur”u sağlamak üzere, Orta Doğu’dan çıktığı düşünülürse, ne “derin” bir coğrafyanın karşımıza dikildiği, kendiliğinden anlaşılıyor.
Asırlardır; çıkan savaşlar, çatışmalar, isyanlar, istilalar ve ihtilaller günümüzün Orta Doğu’sunun adeta hamurunu oluşturuyor.
Bir yanda; ABD’nin “geleneksel” yani uzun vadeli, çok yanlı, değişken ve tehlikeli Orta Doğu politikası...
Diğer yanda; İran’ın bir “ahtapot” gibi sardığı Mısır, Filistin, Lübnan, Ürdün, Suriye ve Irak’ta kökenini “mezhep”ten alan etkileri, girişimleri, gizli “silah” ve asker, yardımları...
Üç parçaya ayrılması hedeflenen Irak’ta bitip tükenmeyen suikastlar...
Öbür yanda; İran ve dostlarından, yıllardır gece gündüz demeden korkan, çekinen ve belki de, bu yüzden saldırgan, katı ve istilacı, ABD’nin himayesinde bir ülke İsrail...
Beri yanda; kime dost, kime düşman olacağına bir türlü karar veremeyen, çoğu kez ABD’nin dost saymadığı ülkelerle, başı derde sokulmak istenen “dengesiz” Türkiye...
Bir yanda da; İran’ın katı Şii baskısından, tehditlerinden bıkan hatta korkan başta
Katar ve Suudi Arabistan olmak üzere Körfez Ülkeleri...
Bu arada; yaşadığı “Arap Baharı”nın yakıcı sıcağından kurtulamayan ve şimdi de ihtilal gibi bir facia ile karşı karşıya bırakılan Mısır.
İçin için yanan ve karışık güçlerin “iktidar” için çarpıştığı Suriye
Taşların hâlâ yerine oturmadığı, huzurun sağlanamadığı Libya...
Tunus’ta rejime karşı başlatılan gösterilerin gittikçe sertleşmesi.
Her an patlamak üzere beklenen Sudan’a kadar da uzanmak gerekiyor.
Bütün “bu flu” yani belirsiz görüntüler, Orta Doğu’nun yeni fotoğrafı sayılıyor.
İşte, böylesine bir fırtınalar içine, Rusya ve Çin’in de girmesi mümkün olduğuna göre, fotoğrafın “netliğini” tartışmak ve endişe duymak icap ediyor.
Aslında, bütün gelişmeler, petrol daha doğrusu enerji ve yollarının güven altına alınmasının anlamı çıkıyor.
Dengelerin her an değiştiği bir Orta Doğu’da, ABD’nin yıllar önce hazırladığı, sonra ülkelerin durumuna göre dizayn ettiği politikasının seyri önemli yer alıyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, yavaş yavaş indifa eden bir yanardağı andıran Orta Doğu’da asıl iki gücün çarpışmak için fırsat kolladığı hemen seziliyor.
Her ne kadar; bir İran-İsrail füzeler savaşı senaryosu ortada dolaşıyorsa da, asıl düşmanın ABD ile İran’ın olduğu da hafızalardan silinmiyor.
Aslında, ABD “bir taşla iki kuş değil birkaç baykuş vurma” pozisyonunu yaşıyor ve yaşatıyor.
Zaten, “GBOP” in temelinde, bir yanda (çok yanlış bir değerlendirmeyle) “ılımlı İslam” icadı, diğer yanda İsrail’in mevcudiyetini korumak ve kollamak bu arada Körfez ülkelerini, İran’ın şerrinden arındırmak bu arada da enerji ve yollarını güven altına alma gibi bir misyon yatıyor.
Orta Doğu’nun “pimi çekilmiş bir bomba”ya benzemesinin birçok nedeni varken, aslında başta ABD ve AB ülkelerinden bazıları olmak üzere burada yaşayan bütün devletlerin büyük hataları ve günahlarının olduğunu belirtmek gerekiyor.
Sürece, çoğu ülkelere bağlı olan güç örgütlerinin de karışması Orta Doğu’yu ateşi bir türlü sönmeyen bir bölgeye çeviriyor.
Dünyadaki 54 kadar İslam ülkesinin içinde yer alan 22 Arap devletinin ayrı ayrı politikalar gütmesi ve menfaatlerini veya kazanımlarını koruma gayretkeşliğinin yanında İsrail’in daima tetikte olması ve “hassas durumlardan kendine görev çıkarması” zaten Orta Doğu’nun daima kargaşa içinde olmasına yetiyor.