Orta Doğu’nun “buhranlı” fotoğrafı!
Türkiye’de yaşananlar; ne yazık ki bir Orta Doğu profili çizerken, aslında bölgenin “buhranlı” fotoğrafını unutmamak ve daima hatırlamak gerekiyor.
Her şeyden önce, sözüm ona bir bahardan çıkmaya uğraşan Orta Doğu’nun gün geçtikçe daha da “derin” yaralar aldığı görülüyor.
Artık, dünyanın endişeyle odaklandığı Orta Doğu’da, tarihi bir “trajedi” kendini gösteriyor.
Yüce Allah’ın kutsal elçileri Peygamberlerin bile, “barış” ve “huzur”u sağlamak üzere, Orta Doğu’dan çıktığı düşünülürse, ne “derin” bir coğrafyanın karşımıza dikildiği, kendiliğinden anlaşılıyor.
Asırlardır; çıkan savaşlar, çatışmalar, isyanlar, istilâlar ve ihtilaller günümüzün Orta Doğu’sunun adeta hamurunu oluşturuyor.
Bir yanda; ABD’nin “geleneksel” yani uzun vadeli, çok yanlı, değişken ve tehlikeli Orta Doğu politikası...
Diğer yanda; İran’ın bir “ahtapot” gibi sardığı Mısır, Filistin, Lübnan, Ürdün, Suriye ve Irak’ta kökenini “mezhep”ten alan etkileri, girişimleri, gizli “silah” ve asker, yardımları...
Öbür yanda; İran ve dostlarından, yıllardır gece gündüz demeden korkan, çekinen ve belki de, bu yüzden saldırgan, katı ve istilâcı, ABD’nin himayesinde bir ülke İsrail...
Beri yanda; kime dost, kime düşman olacağına bir türlü karar veremeyen, çoğu kez ABD’nin dost saymadığı ülkelerle, başı derde sokulmak istenen “dengesiz” Türkiye...
Bir yanda da; İran’ın katı Şii baskısından, tehditlerinden bıkan hatta korkan başta Katar ve Suudi Arabistan olmak üzere Körfez Ülkeleri...
Bu arada; yaşadığı “Arap Baharı”nın yakıcı sıcağından halen kurtulamayan Mısır...
Taşların hâlâ yerine oturmadığı, huzurun sağlanamadığı Libya...
Her an patlamak üzere beklenen Sudan’a kadar da uzanmak gerekiyor.
Bütün “bu fulû” yani belirsiz görüntüler, Orta Doğu’nun yeni fotoğrafı sayılıyor.
İşte, böylesine bir fırtınalı “kare” içine, Rusya ve Çin’in de girmesi mümkün olduğuna göre, fotoğrafın “netliğini” tartışmak ve endişe duymak icap ediyor.
Aslında, bütün gelişmeler, petrol daha doğrusu enerji ve yollarının güven altına alınmasının anlamı çıkıyor.
Dengelerin her an değiştiği bir Orta Doğu’da, ABD’nin yıllar önce hazırladığı, sonra ülkelerin durumuna göre dizayn ettiği politikasının seyri önemli yer alıyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, yavaş yavaş indifa eden bir yanardağı andıran Orta Doğu’da asıl iki gücün çarpışmak için fırsat kolladığı hemen seziliyor.
Her ne kadar; bir İran-İsrail füzeler savaşı senaryosu artık ortada dolaşmıyorsa da, asıl düşmanın ABD ile İran’ın olduğu da hafızalardan
silinmiyor.
Aslında, ABD “bir taşla iki kuş değil birkaç baykuş vurma” pozisyonunu yaşıyor ve yaşatıyor.
Zaten, “GBOP” in temelinde, bir yanda (çok yanlış bir değerlendirmeyle) “ılımlı İslam” icadı, diğer yanda İsrail’in mevcudiyetini korumak ve kollamak bu arada Körfez ülkelerini, İran’ın şerrinden arındırmak bu arada da enerji ve yollarını güven altına alma gibi bir misyon yatıyor.
Nerden bakılırsa bakılsın, ABD, Rusya, Çin ve AB ülkelerinin gözü hiçbir zaman Orta Doğu’dan ayrılmıyor.
Çünkü, izah edilmeye çalışıldığı üzere, bu sancılı ve buhranlı bölgede enerji yatıyor.
Enerjinin dünyaya ne kadar gerekli olduğunu belirtmeye, sanki kelimeler ve rakamlar kafi gelmiyor.
Özellikle büyük ülkeler için; enerji ve yollarının güvenliği her şeyden önce geliyor.
Ve bu güvenlik için gerek diplomatik,
gerek ekonomik ve gerek askeri, hiçbir şey esirgenmiyor.
Ne var ki; dünyayı etkisi altına alan hatta günlük yaşantıya giren “iletişim” fırtınası, çoğu vakit süper ülkelerin planlarını alt üst etmeye yetiyor.
Artık, Orta Doğu insanı, enerjinin değerini ve süper ülkelere ne kadar yarar getirdiğini yavaş yavaş anlıyor.
Fakat, çoğu girişimleri asla sindiremiyor.