"Orduya İnan!"
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu (1886-1978) olağanüstü üretken; ilginç bir düşünce insanı. Hani ne derler; onda ne ararsan var! O bir felsefeci, o bir oyun yazarı, o bir estetikçi, o bir pedagog, hattat, yayıncı, eğitimci, ilahiyatçı... 130 eserinin her biri farklı ilginçliklerle dolu. Hemen hemen her konuda fikir üretmiş. Eserlerinin tümünden söz etmek için sayfalarca yazmamız gerekir. Kısaca şunu diyebilirim: Eserlerinde öne çıkan özelliği anlatım biçimidir. Öyle ki, bir paragrafta yaptığı -gereksiz gibi görünen- yinelemeler bile okuyucuyu rahatsız etmiyor. Yüreğindekini yazıya coşkun bir ırmak gibi dökmesi beni hep etkilemiştir. Büyük şair Rainer Maria Rilke “İnsan içinden bir şey verirse, o küçük ya da büyük olmaz; gerçek olur.” diyor. Baltacıoğlu hep içinden, yüreğinden verdi ve gerçeği yaşattı. Yalın bir anlatımı vardır; kesinlikle söz cambazlığı yapmaz. O ’korkmadan’yazdı. Yazarken ’şu ne der; bu ne düşünür’gibi beynine engeller kurmadan kalem oynattı. Eğer günümüzde çok tanınmıyorsa, çoğu fikirlerinin ’birilerini’rahatsız etmesindendir. Eserleri zor bulunuyor. Baltacıoğlu’nun eserlerini yeniden toplumla kucaklaştırmak gerekir. Özellikle “Türk’e Doğru” adlı eserini tüm okuyucularıma öneririm. Bu kitabın her sayfasında yoğun duygu ile tutarlı mantık sizi sarıp sarmalıyor. Şimdi sizlere Türk’e Doğru’dan “Orduya İnan” başlıklı küçük bir bölümü sunacağım. Buyurun efendim, okuyalım:
“Ayrı bir dilin var; adı Türkçedir! Konuşmaya yarar, anlaşılır, yazmaya yarar. Okunur, nesre, şiire gelir, duygularını taşır, sahneye, temsile uyar, heyecanlarını taşır.(...) Türkçe akıl dili, heyecan dili, hareket dilidir. Bu dil, bu Türkçe, varlığını önsüzlükten alan, evrimini sonsuzluğa kadar uzatan bir milletin dilidir. Türksün; çünkü Türkçe düşünüyorsun, Türkçeyi seviyorsun, çocuklarına Türkçe öğretiyorsun, Türkçeyi yeryüzüne yaymak istiyorsun. Bu isteğini hâkim kılmak için sana kuvvet gerek. Sana kurmayı, erleri, silâhları ile hazırlanmış bir cihaz gerek. Bu kuvvet ordudur, Orduya inan!”
“Macar kadınlarının gömleklerini, Bulgar kadınlarının peştamallarını süsleyen ” alaturka “yı üç kıtada fizik kanunları gibi hâkim kılan sensin. Yaratıcı mimar, bu âlemdeki vazifen daha bitmedi. İnsanlara yapıcılığı öğretmen için elin, kolun bağlı olmamalı. Hürriyetini sana silâh kuvveti verir. Bu kuvvet ordudur. Orduya inan!”
“Elini kana bulaştırmazsın. Fakat kestiğin parmak da acımaz. Kanaatkârlık millî hassandır (özelliğindir). Hırsın barbarların hırsı değildir; idealcinin hırsıdır. Kuvvete eğilmezsin, zayıfı ezmezsin. (...) Tarihin bir erdem tarihidir. İnsanların daha kötü olmaması, faziletlerin yeryüzüne yayılması için senin varolman, yaşaman, yaşatman gerekir. Ersiz, silâhsız, kurmaysız, tekniksiz kalamazsın! Orduya inan!”
“Türk! İnsanlığı seversin ve bütün insanların kardeş ve eşit olmasını istersin. Fakat apayrı bir şey; bütün insanların birbirini sevdiklerine inanırsan yanılırsın! Barışı seversin; fakat barışın (bozulmayacak bir) âlem yasası olduğunu kabul ettiğin gün kendini kaybetmiş olursun. Bilirsin ki savaş bir gerçektir; korkunç bir gerçek! Savaşı acıklı bir zaruret olarak al! Seni vurmak isteyeni açık gözlülük edip sen daha önce vur! Türk! Orduya inan!”
Haftaya buluşmak dileğiyle esen kalın efendim.