Ordun yoksa, sonun Irak
Burası Orta Doğu... Burada güçlü ordun yoksa sen de yoksun! Namusunla da oynarlar. Vatanını da bölerler. Kukla hükümet, kukla anayasa, kukla meclis, kukla basın, kukla aydın yaratıp yönetirler
Şu günlerde, Tarık Aziz’in hapishane hücresinde söylediklerini duymayacaksak; kulakları boş yere niçin taşıyoruz.
Onu hatırladınız mı?
ABD Ordusu Irak’ı işgal ediyordu.
Gökyüzünden ölüm yağıyor; inceltilmiş uranyum bombalarıyla yanmakta olan Iraklı çocuklarla kadınlara; Saddam’ın o güçlü ordusundan yardım gelemiyordu.
Irak Ordusu sinip kalmıştı.
Tarık Aziz Irak’ın önde geleniydi.
Irak işgal edildi. ABD ve AB Irak’ı böldüler. Birlikte Kürdistan yarattılar. Irak’ın petrolüne el koydular. Kukla hükümet kurdular, kukla anayasa yaptılar, kukla meclis seçtiler. Kukla yeni ordu oluşturdular.
İşte bu Tarık Aziz, 7 yıldır yatmakta olduğu Bağdat’taki hapishanede İngiliz gazeteciyle yaptığı görüşmede; “ABD Ordusu Irak’ı bırakıp gitmesin. Iraklıları kurda kuşa teslim etmesin. Irak’ta bugün eskisinden çok daha fazla hasta var...” dedi.
Ordusuz kalmaya görsün insan!
Düşmanına ’kurtarıcı’ diye sarılıyor.
Tarık Aziz kendisini hapishane hücresine “ömür boyu hapis cezasıyla kapatan” ABD ordusuna gitmeyin diye yalvarmak zorunda kalıyor. Kulaklara küpe olsun!
Tarık Aziz’in acı yakarışı, Ankara’daki yeni statükonun da kulağına küpe olsun. Bir ordunun komuta kademesini biçimlendirirken; yargıyı da arkasına alan sinsiliklerle; “Şu general bizdendir, isterim... Bu orgeneral ’Ümraniyeci’dir (!) istemem...” türü siyasi bencilliklerle değil, ordunun vatanı ve vatandaşın özgürlüğünü koruyacak göstergelerine bakmak gerekli. Burası Orta Doğu! Burada güçlü ordun yoksa!
Sen de yoksun!
Namusunla da oynarlar.
Vatanını da bölerler.
Petrolün varsa petrolünü, suyun varsa suyunu alır, kukla hükümet, kukla anayasa, kukla meclis, kukla basın, kukla aydın yaratıp yönetirler.
Ordun yoksa sonun Tarık Aziz!
Kulaklara küpe olsun!
* Necati Doğru - Sözcü
+++++
Ülkenin geleceği için referandumda ‘Hayır’
12 Eylül’de yapılacak halkoylamasında “Hayır” oyu vermek için yüzlerce neden vardır. Bu nedenlerin başlıcalarını yineleyeyim:
* Demokratikleşme, hukuk devleti alalaması altında vatandaşın aldatılmasına Hayır.
* Tek adam sultasına, parti diktasına gidişe Hayır.
* Yargının yürütmenin denetimine tümüyle girmesine Hayır.
* Yargının siyasallaşmasına Hayır.
* Siyasal görevli yargıçların varlığına Hayır.
* Tarikat, cemaat egemenliğine Hayır.
* Tarikat, cemaat destekli sivil ve askeri bürokrasiye Hayır.
* Ayrımcılığa ve dışlanmaya Hayır.
* Yandaş kollamaya, yandaş oligarşisine Hayır.
* Partizan kamu görevlilerine Hayır.
* Kamu kaynaklarını yandaş, besleme medyaya aktarmaya Hayır.
* Yalaka beslemeye Hayır.
* Özelleştirme yaftası altında kamu mallarının peşkeşine Hayır.
* Yandaş sarı sendikacılığa Hayır.
* Dış güçlerle işbirlikçiliğine Hayır.
* Cumhuriyetin geri kalan eserlerinin de yıkılmasını önlemek için Hayır.
* Vatandaşın hak ve hürriyetlerini korumak için Hayır.
* Haksızlığa, yolsuzluğa Hayır.
* Din, inanç istismarına Hayır.
* Kamu kaynaklarının kişisel çıkarlar için kullanılmasına Hayır.
* 12 Eylül ürünü olup, 12 Eylül’e karşıymış gibi görüntü verenlere Hayır.
* Ülkenin geleceğini, ülkenin bağımsızlığını, kişisel hakları güvence altına almak için Hayır.
Vatandaşın aydınlanmasından korkanlar, çıkarlarını korumak isteyenler kişisel bir dikta rejiminde, cemaat ve tarikat egemenliğinde çıkarlarını güvence altına alacağını düşünenler, niteliği belli nerelerden beslendikleri kuşkulu yazılı ve görsel yayın organlarında “güçlü evet” kampanyası başlatmış bulunmaktadırlar. Evet kampanyasına katılımları gözlemek, onları tanımak bile Hayır oyu için yeterli neden oluşturur.
Demokratikleşme nerede? İnsan hak ve hürriyetlerini güvence altına almak nerede? Bağımsız yargı nerede? Vesayet rejiminin kalkması nerede? Cumhurbaşkanlığı yetkilerini kısıtlamak nerede?
Sosyal hakları güvence altına almak nerede? Vatandaş yine bazı ağzı kalabalıklar aracılığı ile kandırılmaya çalışılıyor. Vesayet rejimi kalkıyor yaftası altında, kendi vesayet düzenlerini kurmaya, perçinlemeye çalışıyorlar.
Keşke demokratikleşme olsa, ayrımcılık kalksa, yargı gerçekten bağımsızlaşsa, tarikat, cemaat egemenliğinin yerini vatandaşın egemenliği alsa, kişisel dikta hevesleri önlense, oligarşik düzen yıkılsa... Bunları kim istemez?.. Ne yazık ki getirilmek istenen düzenle, mevcut demokratik hakların da ortadan kalkması, yargının iyiden iyiye siyasallaşması, tek adam tek parti yönetime gidiş tehlikesi büyüyor.
Vatandaş “Hayır” oyu ile oynanan bu oyunu bozmalıdır. Bir tek oyun bile değeri vardır. Hayır” diktaya gidişin, tek parti tek adam yönetimine yönelişin sonu, şarlatanlara da vatandaşın yanıtı olmalıdır.
* Öztin Akgüç / Cumhuriyet
+++++
Milleti adam yerine koyun!
Başbakan “Demokrasi bizim için araçtır” sözünü ağzından kaçırdığına halâ yanıyordur. Çünkü bu söz 15 yıldır onu takip ediyor. Artık öyle düşünmediğini göstermek için bir fırsat ele geçirdi ama yine olmadı. Son fırsat askeriyedeki atama krizi bağlamında yaşananlardı. Türkiye aslında böyle bir krizi hak etmiyor. Geleneklere sahip köklü bir kurumdur Silâhlı Kuvvetler. Gerilimi en yoğun olarak Cumartesi yaşadık. Başbakan ile Genelkurmay Başkanı’nın gece yarısı buluşmaları yargıdan gelen memnun edici öncü işaret nedeniyle umutlu bir havada başladı. Ama sonra?.. Haber alabilmek için uykularını feda eden insanlar, yöneticilerinden saygı beklemenin beyhudeliğini yaşadı. Halkı adam yerine koymayan bu tavır, demokrasiye inanç ve bağlılık iddiası taşıyamaz.
* Güngör Mengi / Vatan
+++++
Boy latifeleri
Uzun boylu vatandaşlarımız kusura bakmasınlar da insanları boylarına göre değerlendiren Bülent Arınç’a cevap verenler ikide bir mektup gönderip uzun boylulara çatan sözler aktarıyorlar. Kemal Kılıçdaroğlu’nu kısa boylu göstererek dalga geçmeye çalışan Sayın Arınç’a bize gelen bir iki atasözü ve deyim gönderelim: Devede de boy var ama dokuzunu bir eşek çeker... Uzunlarda hüner olsaydı çamlarda hıyar biterdi... Boyu uzun beyni boş, tut kulağından çifte koş... Boyunu gören de onu adam sanır.
* Rıza Zelyut / Güneş
+++++
Başbakan işin keyfini sürüyor
Hiç lafı dolandırıp durmayalım: Anlaşılan o ki, Başbakan Tayyip Erdoğan artık işin “keyfini” çıkarma sürecine girdi. Bize kalırsa bir ileri aşama daha var. Onu pek kimse fark edemedi diye düşünürken önceki akşam bir televizyon programına çıkan Cengiz Çandar’ın gözünden kaçmadığını anladık: Yapar mı yapmaz mı bilmiyoruz. Ama Tayyip Erdoğan’ı eğer biz tanıyorsak bu fırsatı değerlendirir ve “Yasalar Genelkurmay Başkanı’nın Kuvvet Komutanlığı yapmış bir general” olmasını yeterli bir şart olarak gördüğünü söyler. Sonra da şimdiye kadar sadece Kara Kuvvetleri Komutanına aitmiş gibi görünen bu makama Hava veya Deniz Kuvvetleri Komutanını getirmek isteyebilir. Tabii bunlar spekülatif sözler. Ama yaşanmış olanla uyumlu ise önerinin “yasal yönden” doğru olmasından daha önemlisi Silahlı Kuvvetlerimiz arasında bir “rekabet” yahut “bölünme” sürecini başlatabileceğidir. Tabii “bölünme” deyince “Ya zaten istenen de o ise?” sorusuna yanıt bulmanız gerekir. Görüldüğü gibi sanki birileri hepimizle yahut hepimizin idraki ile oynuyormuş gibi bir süreci yaşıyoruz. Aksi halde haklarında Balyoz davası suçlusu oldukları iddiasıyla “yakalama” kararı çıkarılan 28’i general rütbesi taşımış 101 subayla ilgili -rakam 102 idi ama bir subay görevine fazla düşkün bir polis ekibi tarafından görülüp mahkemeye çıkarılınca tutuklandı. O yüzden sayı 101’e indi- bu kararın kaldırılmasının yetkili mahkemeler tarafından 2 defa oybirliğiyle reddedilmesine -ve hepsinin tutuklanmasına ramak kalmasına- rağmen tamamının yine aynı mahkemeler tarafından serbest bırakılmasını nasıl izah edeceğiz?
* Oktay Ekşi / Hürriyet
+++++
Or’kestra...
Güzel güzel öneriler yapılıyor: “Generaller görevden alınsın! Albaylar kuvvet komutanı olsun. Yarbaylar aynı işi yapmıyor mu? Niye ordu komutanı olmasın?” Haklılar aslında. YÖK Başkanı mesela... Rektör değildi. Dekan bile değildi. Herhangi bir üniversiteyi, hatta fakülteyi yönetmemişti, şak, bi atadılar... Hepsini yönetiyor. Albayın “tuğ, tüm, kor, or”u zırt diye atlayıp, zart diye “genelkurmay başkanı” olması değil midir bu? Kaymakamlar illa ilçe yönetecek diye bi şey yok çünkü... Sen yeter ki, fırsat ver. Bak TRT genel müdürüne. Kaymakam. Daha önce?
PTT genel müdürüydü. TCDD genel müdürü, İETT genel müdür yardımcısıydı... Ha otobüs, ha tren. Dışişleri Bakanımız, elçilik yapmadı, konsolos değil, milletvekili bile değil; dışişlerine baktığı için dışardan... Ormanları bitiren ne? İnşaat... Var mı dünyada, inşaat mühendisi orman bakanı, bizden başka? İstanbul büyükşehir belediye başkanımız, muhallebici... Mimar olarak pek bi eserini hatırlamıyorum ama, sütlacı harika, profiterolü nefis. Hal müdürü başbakanlık yaptı bu ülkede... MİT müsteşarı, çavuş. Kantin asteğmeni, demokrasi ayaklarıyla komuta kademesine karar veriyorsa, albay bile lüks... Genelkurmay’ı genel müdürlük yapın, atayın başına bi or’kestra şefi, hem çalın, hem söyleyin.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++++
Terör en tehlikeli adımı atacak
Terör örgütü, siyasi uzantısı BDP’nin de desteğiyle “demokratik özerklik” adını verdiği siyasi durumun yeni bir aşamasına geçmeye hazırlanıyor. Son derece tehlikeli bir aşama. BDP’li belediyelerin işbaşında olduğu yerlerde bayrak direklerine “Kürdistan bayrağı” çekecekler. Bunun için iki toplantı yapıldı. Biri Kandil’de, diğeri Diyarbakır’da. Terör örgütünün fiili elebaşı Karayılan, önümüzdeki hafta bununla ilgili açıklamayı yapacak. Ardından bölgesel meclisler oluşturacaklar. Bunun anlamı şu: Doğu ve Güneydoğu’daki durum1990’ın ilk yarısına dönecek. Türkiye’nin buna tepki göstermemesi imkânsız. Tepki sert olacak. Terör örgütü ve siyasal uzantıları buna “halk eylemleri” ile karşılık vermeyi planlıyorlar. Yani bir tür “intifada”. Amaçları, devletin göstereceği sert tepkinin önüne sivilleri koymak. Nihai amaç ise Türkiye’nin en azından bölgede “demokratikleşmeyi askıya alması” ve çatışma ortamının dağdan şehre indirilmesi. Ardından konuyu uluslararası boyuta taşımak. Bu tehlikeli oyun çok yakında sahnelenecek. Türkiye ise bu arada ne ile uğraşıyor hep beraber izliyoruz.
* Fatih Altaylı / Habertürk
+++++
GBT benim de tansiyonumu çıkarıyor
Eski 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan biliyorsunuz “terörist” olduğu suçlamasıyla “arananlar” listesinde. Şu anda hastanede. Çünkü “arandığını” öğrenince yanında korumalarıyla birlikte İstanbul’a gelmek üzere yola çıkarken Bodrum’da gözaltına alınmıştı. Emekli Paşa “GBT” denilen “Genel Bilgi Toplama” sistemine “yakalanmıştı” aslında. Bu durum Çetin Doğan’ın tansiyonunu fırlatmıştı. Bu nedenle de hapishane yerine hastaneye gönderilmiş, AKP yandaşı medya da “buna inanmadığını” belirtmişti. Şu GBT denilen uygulama ile karşılaştığımda benim de tansiyonum yükseliyor. Çünkü hiçbir suçunuz olmadığı halde toplum önünde “şüpheli” gibi algılanmanız son derece rahatsız edici.
* Can Ataklı / Vatan
+++++
MİNİ YORUM
‘Hayır’lısıyla...
Tebdil-i kıyafet sokaklardayım günlerdir. Miting meydanlarının neyin göstergesi olduğunu, kalabalıkların indirme mi, bindirme mi olduğunu bilmem, ama çay ocağındaki, pazardaki, sahildeki, tarladaki, hastane bahçesindeki ‘vatandaş’, açıkçası duymaktan oldukça memnuniyet duyduğum bir endişeyi dillendiriyor sürekli; “Hayır çıkacak mı dersiniz?” Belli ki ‘Hayır’lısıyla atlatmak istiyor 12 Eylül’ü. Toplumun zihninde referandumun partiler arası bir yarış olmaktan çıkıp “memleket meselesi”ne dönüşmüş olması bile umut başlı başına.