Orada bir Şirinyer var uzakta!..

Dün “Sessiz Çığlık” günüydü. 83’ncü kere haykırdılar, “Teröristler, katiller salıverilirken, suçsuz oldukları bilirkişi raporları ile kanıtlanan vatansever askerlerin tutsaklığı devam etmektedir. Kim ne yapacaksa bir an önce yapmalı ve suçsuz insanlar artık özgürlüklerine kavuşmalıdır” diye...
Baktılar “karadan” olmuyor bu kez “denizden” seslenmeyi denediler “dalga” olup “yetkili mercilerin” yüzüne vurur ümidiyle... “Adaletiniz batsın” dediler denizin dibine...
Vardiyayı devralan kadınlar, kızlar onlar; yetmez, yetmedi ama yeri geldikçe anlattık onları.
Bugün heybemizde “bir babanın çığlığı” var.
Ümraniye davasında tutuklu kalmadı, Odatv sanıkları kademeli olarak salındı, Balyoz’da “pazarlık payı” olarak tutsak edilenler dışındaki subaylar Yargıtay aşamasında ailelerine sarılma şansı yakaladı. Silivri, Hasdal, Mamak, Sincan, ayranını kabartamasa da iyi-kötü kamuoyunun kulağına çalındı. Ama bir de orada bir Şirinyer var uzakta;
Gitmesek de, görmesek de bu milletin çocukları, aynı “kumpas”ın kurbanları “tutsak” orada da!
Onlardan birinin, 24 aydır cezaevinde tutulan Deniz Üsteğmen Onur Süer’in babası, Haspolat Amca bir mektup yollamış. Sayfalarca da “bilgi,” “belge” ekli; inanalım, inanın diye “haklı” olduklarına..
Satır satır okudum; en kestirme yoldan anlayabileceğiniz bir minik “hap”a dönüştüreyim:
Onur dahil bu insanlar; - içlerinde 9 general/amiral, onlarca kurmay subay, Kara, Hava, Deniz ve Jandarmadan pek çok Alay, Boğaz ve Deniz Üs Komutanları, Komodorlar, Kurmay Başkanları, F-16 Filo Komutanları, Firkateyn ve Tabur Komutanları, Askeri Ataşeler, MİLGEM ve Milli Torpido gibi çok önemli milli projelerde çalışan üst düzey mühendisler, Hastane Başhekimleri, Doktorlar, Profesörler, şizofreninin çaresini bulmuş ve bu konuda geliştirdiği ilaçla dünya çapında değer kazanmış bilim insanları var- İzmir 12’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde “Suç İşlemek Amacıyla Kurulan Örgüte Üye Olma ve Devletin Güvenliğine İlişkin Gizli Belgeleri Temin Etme” suçlamasıyla yargılanıyorlar. Medyatik adıyla “Askeri Casusluk Davası” sanıkları.
“Üzerimize atılı suçların hiçbirini işlemedik” diyorlar;
“Yapılan dijital bir komplodur. Sözde örgüt faaliyeti kapsamında yapıldığı iddia edilen bütün faaliyetler, nasıl ele geçirildiği şüpheli, bilgisayar okur yazarı olan herkes tarafından yazılabilecek ve tek başına hukuki olarak geçerliliği olmadığı konusunda akademisyenlerin mutabık olduğu dijital verilerden başka bir şey değildir. (...) Amaç; TSK’nın değişik birimlerinde şeref ve onurlarıyla görev yapmakta olan, kariyerlerinin en iyi yerlerinde bulunan nitelikli subaylar ile generalleri tasfiye etmek ve bizim tutukluluk halimizi psikolojik baskı unsuru olarak kullanarak, vatana hizmet etme dışında başka hiçbir beklentisi olmayan diğer TSK personelinin de emeklilik veya istifa yoluyla bir an önce sistem dışına çıkmalarını sağlamaktır. (...) İçinde bulunduğumuz coğrafyanın, güçlü bir Silahlı Kuvvetlere sahip olmayan bir devlete bu topraklarda yaşama şansı vermediği bilinmektedir. Dolayısıyla, geleceğimiz için bu komploların münferit, basit birer olay olarak görülmeyip, adil bir hukuk sisteminin yaratılması için hep birlikte çalışılması gerektiğine inanmaktayız. Unutmamalıyız ki; gerçek demokrasi ancak HAKÇA BİR ADALETLE sağlanır...”
“Askeri Casusluk Davası” süreci de YİNE “yurtdışı kaynaklı faili meçhul bir ihbar”a dayanıyor...
YİNE, teknik ve fiziki takibe alınan kişiler üzerinden “asıl hedefe” ulaşılmaya çalışılıyor; hiçbir bağ kurulamayınca dijital veri üretme yöntemine başvuruluyor!
Düşünün, yüzlerce sanık var, çoğunun adı 2 yıldır soruşturmanın hiçbir yerinde geçmiyor!
YİNE hiçbirine işledikleri iddia edilen suçlara dair bir tek soru sorulmuyor!
YİNE gerçeğin ortaya çıkarılmasına dönük bütün “araştırılsın”, “incelensin” talepleri reddediliyor...
YİNE, resmi kurumların sanıkların lehine yazıları yok sayılıyor...
YİNE, yüzlerce TSK personeli tek şey istiyor:
“Adil yargılama...”
Bu kadarı, bu devletin boynunun borcu değil mi onlara!

Yazarın Diğer Yazıları