Oportünizm ve Ülkücülük
Başını dik tutmak her yiğidin harcı değildir. Bu günlerde mazisini satarak varlığını ispata kalkmak bazı insanların ideolojisi olmuştur. Halbuki geçmişinden başka elle tutulur, gözle görülür bir meziyeti olmayanları geçmişte kalmak gibi bir kaderi beklediği bir gerçektir.
Geçmişini satarak ayakta kalmaya çalışanların durumu hazin ötesidir. Sözümüz mazisini refere ederek siyaset, iş ve kariyer kazanma peşinde koşanlara değildir. Bizim sözünü ettiğimiz her devirde ayrı bir oportünist kimlik edinenleredir. Daha açıkçası mazisini ticari bir meta gibi pazarlayanlar, bir zamanlar uğrunda feday-ı can etmeye ant içtikleri değerleri haraç mezat pazara sürenler, inanmadıkları halde kendilerinden söz etmesi şartıyla geçmişine düşman olanların hoşlandıkları tarzda yorumlayanlardır.
Değer yargılarını zamana endeksleyenlerin, geçmişte kendisi olamamış bireylerin dün olduğu gibi bugün de samimi olmadıkları bilinmektedir. Hiçbir düşüncesinde ve hiçbir eyleminde “kendi kendisi” olamamış, sürekli olarak başkasının fiziki ve fikri yeteneğini kullanmış, başkalarının sırtında yükselmeyi davranış tarzı olarak seçmiş kişiliklere özgü bir tavırdır oportünizm.
Günümüzde en fazla itibar da oportünist tavra karşı gösterilmektedir. Zaman dönmelerin, döneklerin ve yumuşakçaların zamanıdır. İmanı, ahlakı ve ülküyü cıvıklaştırmak; taşıyamadığı bir yükten zayıf bir kişiliği aniden kurtarır. Sürekli başkasından ödünç aldığı değerlerle yaşayan hiçbir zaman kafasıyla ayaklarını yönetememiş bir kişi için bu ortam bulunmaz imkânlar sağlar.
Oportünist tip, bireydir, fakat şahsiyet değildir. Bu bireyin, teşhis için hiç aynaya bakma ihtiyacı duymadan, çömezi olduğu tutkuların, içinde uyuştuğu telkin dünyasını tanıması ve onu ipnotize eden cazibeyi keşfedebilmesi yeterlidir.
Bu tür bir birey, bir sürü, yığın ya da kitle adamıdır. Bu tür adamların yüzlercesi gerçekte şahsiyet sahibi bir kişiliğe eşit tutulamaz.
Haramın dayanılmaz cazibesi karşısında şeytanla yapılan sözleşmedir oportünizm. “İçimi döküp rahatladım” ya da “söyledim kurtuldum” türünden zihinsel tatmindir. Kaldıramayacağı ideallerin ve inançların altına giren zayıf yapılılar bir süre sonra fırsatını bulunca onlardan kurtulmaya çalışacaklardır. Başarıyı, doyumu ve hemen sonuç almayı arzulayanların istikbal ve iktidar karşısında çözülmeleri doğal bir süreçtir. Kendini idealleri uğruna feda eden yiğitler çağının değerler sistemini değiştirip, oportünizmi destani şereflerin yerine koyma hastalığı Türklerin kurduğu bütün devletlerin yıkılma sebeplerinden başlıcasına meydana getirir.
Kahramanlığın feragat felsefesini benimseyen ülkücülerin varlığı ancak toplumu ve milleti başarıya ve huzura ulaştırır. Ülkücülük, uyuşuk ve onursuz bir teslimiyet yerine mert ve dobra bir aksiyondur. Tarihte büyük idealist kişilikler ölümü esarete, idealleri dünya nimetlerine tercih eden kişiler arasından çıkmıştır.
Geçmişini taşıyamayan bir kişi idealist olamaz. İsminin ön kısmına kariyer olarak kutsal bir kavramı koyup sonra da ona eskilik izafe etmek sağlıklı bir ruh yapısının ifadesi değildir. Bu “bir zamanlar ben de adamdım” demek gibi bir şeydir. Herkes mevcut haliyle kendisini tanımlamak zorundadır. Türklerde, ailenin isteği hilafına başkalarıyla nikâh kıyanların kaderleriyle baş başa bırakılması örftür. Bugün manevi vücudunun mimarı olan babasını terk edenler, yarın yeni efendilerini de terk edeceklerdir!