Ona da sıra gelecek
O kadar ünlü gazeteci! O kadar pahalı kalem! Hepsi İmralı’daki canavara “Asil Nadir Modeli ” müjdesinin verildiği ana tanık olup tarih yazmaya koştu. Ama “af” referandumdan sonraya kaldı. “Evet” yüksek çıkarsa tamamdır...
Ne kadar ileri demokrat liberal medya mensubu varsa; Hasan, Cengiz, Ruşen, Oral, Ali, Mehmet, Ahmet, Nuray, Okay, İclal, Engin, Emre, Taha, Fehmi say say bitmez. Hepsi Diyarbakır’a Başbakan mitingi izlemeye koştular.
Gazete patronları özellikle istemişti.
Hiçbir harcamadan kısmayın.
En güçlü yazarları Diyarbakır’a yollayın.
Sanki bir göktaşı koptu, gelip dünyaya çarpacak, bu çarpışma sadece Diyarbakır’dan izlenecek ve gözlem gücü ile yazı yeteneği Tolstoy kadar, Balzac kadar güçlü gazeteciler de tarihe not düşmek için bu anı gözlemleyip yazacaklardı.
Heyecanı doruğa çıkarttılar.
Günlerce önceden okur tahrik edildi.
Başbakan o beklenen sözü verecek.
Duyulmak isteneni duyuracak.
Açılıma yeni bir enerji katacak.
Her zaman, her ortamda, her mekanda yapğtığı gibi; mazlum-mağdur-ezilmiş-itilmiş-horlanmış tablolar çizerek; yapılmış ve yapılmamış darbelerden girecek, Diyarbakır’ın o yıkılası hapishanesinden dalacak; önünde derya kalabalıkların zılgıtları eşliğinde “İmralı’dan Apo’yu alıp Diyarbakır’a getireceğiz ve kendisine Asil Nadir modeli uygulayacağız” diyecekti.
Diyarbakır’da tarih yazılacaktı.
* * *
O kadar ünlü gazeteci!
O kadar pahalı kalem!
Tarih yazmaya koştu.
Apo’nun İmralı Ada’sındaki ikametine benzer bir şekilde Asil Nadir de Kıbrıs Adası’nda yaşıyordu. İngiltere Hükümeti, sonunda Asil Nadir’in Londra’ya gelmesini kabul etti. Fakat bileğine elektronik cihaz takıldı.
Cihazdan alınan sinyal sayesinde Nadir’İn nerede olduğu takip edilecekti. Ayrıca İngiliz yargıç da Asil Nadir’İn gece yarısı saat 24 ile sabah saat 06’ya kadar sokağa çıkma yasağı getirdi.
Apo’ya bu model uygulanmalıydı. Af çıkartılıp serbest bırakılmalı. Diyarbakır’a gelmeli. Bileğine elektronik cihaz...
Açılıma yeniboyut bu olabilirdi
ve Başbakan’dan böyle bir cümle bekliyorlardı ve o da kürsüde yazılıp önüne konulmuş prompterdaki metinden; “Asil Nadir modeli üzerinde çalışıyoruz, Allah nasip eder de ”evet“
oyları çok çıkarsa referandumdan sonra düşünebiliriz... Sizi seviyorum...” cümlesini okuyacaktı.
Ülkenin doğusu bu beklentiye sokuldu.
Ülkenin batısı bu beklentiye razı edildi.
Ünlü büyük şöhret gazeteciler,
“bu beklentinin duyurulduğu anı
yazıp, tarihe not düşmek” için Diyarbakır’a uçtular.
* * *
Bölünme fikri olgunlaşıyordu.
Ortam zaten hazırdı.
Başbakan’ın Diyarbakır’da beklendiği hafta eş başkanlar; “Tarihte olduğu gibi Dersim yine kendi kendini yönetecek... Dersim Cumhuriyeti’ne kavuşacak, özerk Dersim parlamentosu kurulacak” demeye başladılar.
Dikkat çekici bir fark vardı.
Türkiye özerk bölgelere ayrılsın istiyorlar ve “Karadeniz Özerk Bölgesi, Marmara Özerk Bölgesi, Akdeniz Özerk Bölgesi...” diye sayarken sıra Doğu Anadolu’ya gelince “Kürdistan özerk parlamentosu...” diyorlar.
Başbakan bekleneni söyleyemedi.
Apo’ya Asil Nadir modeli, referandumdan sonraya kaldı!
“Evet” yüksek çıkarsa tamamdır.
* Necati Doğru / Sözcü
+++++
‘Kucak köpeği’nin ilk onuna girmişler...
Tony Blair adı ne zaman geçse bende hep “kucak köpeği” karikatürünü anımsatır. Irak Savaşı sırasında sanırım bir İngiliz sanatçı çizmişti. Suratı, dönemin İngiltere Başbakanı Tony Blair’e benzeyen küçük bir köpek, koltukta oturan dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un kucağına oturmuş, bütün şirinliği ile yalanıyordu.
Tony Blair anılarını yazmış; dünyada en takdir ettiği ve en beğendiği politikacıların listesini yapmış. Bizim Recep ve Recep’in Çankaya’daki biraderi Abdullah “top 10” daymış.
Bizim yalaka medya, “kucak köpeğinin top 10”una girmeyi uluslararası büyük bir başarı olarak halkımıza yedirmekte tabii ki gecikmedi.
Fakat halkımızdan da bir tepki gelmedi.
Irak’taki savaşta öldürülen 1.5 milyon Müslümanın en az dörtte birinin katledilmesinden İngiltere’nin sorumlu olmasına rağmen “öldürün” emrini veren Tony Blair’in açıkladığı Türkiye’deki Müslüman işbirlikçilerine karşı bile kimse sesini çıkartmadı. Tony Blair’in kitabında Recep ve Abdullah’ı yere göğe sığdıramamasının bir başka nedeni ise, İngiliz şirketlerinin Türkiye’nin yağmasında kullanılan özelleştirme operasyonundan okkalı paylar alması olmalı.
* Deniz Som / Cumhuriyet
+++++
İki yazar daha susturuldu
Birileri, ‘Türkiye’de askeri vesayet var, onunla mücadele ediyoruz.’ diyor. Lakin, asıl vesayet, AKP vesayeti. Ona karşı çıkanlar bir bir susturuluyor. Alın size Mine Kırıkkanat olayı. Vatan Gazetesi’nin bu cesur kalemi susturuldu... Mine, çağdaş yaşam tarzına bağlı olmanın, yurtsever ve dürüst olmanın bedelini ödedi. Diğer bir isim ise ülkemizin yetiştirdiği sayılı entelektüellerden birisi olan Haluk Şahin. Radikal’in yönetimine Eyüp Can diye birisini getirdiler. Haluk Şahin’in işine son verdi. İktidardan gelen işaretlere dayanarak gerçek gazetecileri kırıp geçiriyorlar. Böyle bir demokrasiye evet diyebiliyor musunuz?
* Rıza Zelyut / Güneş
+++++
Radikal köşelerinin çoğunu kaybetti
Haluk Şahin, Nur Çintay A., Hasan Celal Güzel’den sonra Mehmet Ali Kışlalı ve Namık Kemal Zeybek de “Radikal’le yolları ayrılanlar listesi” ne eklendi. Namık Kemal Zeybek veda yazısında çalıştıkları süre zarfında yazılarına dokunmayan, gazetenin eski Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan’a teşekkür etmeyi tercih etti. Kışlalı’nın okurlarına veda notu ise mesaj doluydu: “Daha ziyade “Güvenlik” temelli, anayasal rejimin demokrasiyle ilgili boyutlarına önem veren konularda, olabildiğince Batı’nın medya kurallarına uygun objektif yaklaşımla yazmaya çalışan bir Radikal mensubu olmuştum. Mehmet Y. Yılmaz Radikal’i her türlü görüşün özgürce yer aldığı farklı içerikli bir gazete olarak tasarladığından, uygulama hep devam etti. Yazılarımda hiçbir sınırlama etkisinde kalmadım. Radikal okurlarının çoğu görüşlerimin çoğunu paylaşmadılar. Eleştirilerini internet sayfalarında ifade ettiler. Radikal yazarlarının büyük kesimi de onlardan farklı düşünmüyordu. Hatta “Ben Kışlalı’nın yazdığı gazetede yazmam” diye ayrılan yazarlar da oldu. Bunlar benim bu gazetede 13 seneye yakın yazma mutluluğumu engellemedi. Yazma özgürlüğüme gölge düşürecek en küçük bir davranış ile karşılaşmadım. Şimdi Radikal’in yeni yöneticisi, Türkiye’de genellikle kabul edilmiş bir yetkiyi kullanıyor.”
******
THY uçağı yağ bulutuna takıldı!
Türk Hava Yolları, Başbakan Erdoğan’ın gözde gazetecisini beklemek için 45 dakika geç kalktı! Yolcular isyan ederken, o gazeteci uçağa bindiğinde bakın ne yaptı?
Başbakan Erdoğan’ı konuk ettiği programında sorularıyla meslektaşlarından büyük eleştiriler alan Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Yiğit Bulut, Erdoğan’ı Diyarbakır mitinginden sonra bir kez daha programına konuk aldı. Bulut, Diyarbakır Karayolları Tesisleri’ndeki röportajının ardından geziyi izleyen diğer habercilerle birlikte 21.50 uçağıyla İstanbul’a dönecekti. Tüm yolcular saatinde havaalanındaydı ve bir gecikme bildirilmeksizin uçağa alındılar.
Ancak TK2611 sefer sayılı uçak bir türlü kalkmadı. Uçak içerisinde de bir gecikme anons edilmedi. Yarım saat geçmişti ki bir yolcu, kabin görevlisine “neden kalkmıyoruz, gecikme olacağını da duyurmuyorsunuz, yaptığınız terbiyesizlik” diye tepki gösterdi.
Gerginlik artarken, işin aslı tam 45 dakika sonra Yiğit Bulut’un çevresine gülücükler dağıtarak uçağa girmesiyle ortaya çıktı.
Erdoğan ile yaptığı canlı yayın uzamış, uçak bu yüzden bekletilmişti.
Bulut’un gelişiyle uçağın kapıları kapatıldı. Zor durumda kalan pilot ise “Bizim önümüzde bir VIP(Erdoğan’ın Ana uçağı) uçağı vardı. Onun kalkmasını beklemek zorunda kaldık, anlayışınız için özür dileriz” şeklinde bir anonsla durumu kurtarmaya çalıştı.
Tam 45 dakika bekletilen uçağın 120 yolcusu arasında Mete Çubukçu ve Ergun Babahan gibi çok sayıda haberci vardı.
* Medyafaresi
+++++
Dünyanın son günü
Profesör üniversitenin ilk günü ilk derse şöyle başlamış:
- Düşünün ki bugün dünyanın son günü. Yarın bu saatte her şey bitecek. Kurtuluş şansınız yok. Bugün ne yapardınız?
Tek tek cevap vermişler:
- İbadet eder, Tanrı’dan günahlarımı affetmesini dilerdim... Tüm sevdiklerimle vedalaşırdım... Ailemle vakit geçirirdim... Anneme veya babama giderdim... Arkadaşlarımla yarım saat eski günlerdeki gibi basket oynardım... Barbekü partisi yapardım... Tüm sevdiğim yemekleri yerdim... Ormanda son defa dolaşırdım... Güneşin doğuşunu ve batışını son defa seyrederdim... Akşam yıldızları seyrederdim... Üzdüklerimi arar, özür dilerdim.
Hoca bütün hepsini tahtaya yazmış. Sonra gülerek sınıfa dönmüş ve demiş ki:
- Bütün bunları yapmak için dünyanın son günü olması şart mı?..
Bu internet mesajını gönderen okurumuz diyor ki:
“12 Eylül dünyanın son günü değil belki, ama Türkiye’nin son özgür günü olabilir. Oyunuzu ona göre kullanınız!”
* Melih Aşık / Milliyet
+++++
Peş peşe devlet yalanları
Devletin Anadolu Ajansı tarafından önceki gün geçilen ve AKP medyası tarafından balıklama kullanılan haber ilginçti:
“Toplu istifa: DSP Muş İl Başkanı Mehmet Ek ve Muş’ta partiye kayıtlı 7.300 üye ”Evet“ oyu vereceklerini açıklayarak partilerinden istifa ettiler.”
Bu haberi okuyunca kendi kendime “Vay canına, demek DSP’nin Muş gibi küçük bir ilde bile 7.300 üyesi varmış” dedim. Sonra rakamlara baktım, 2009 yerel seçimlerinde Muş’ta DSP’nin sadece 68 oy aldığını gördüm! O halde 7.300 üye neredeydi?
TRT yetmedi, borazanlık konusunda şimdi Anadolu Ajansı devreye sokuldu.
Devletin Anadolu Ajansı, yalan haberini bu açıklamalardan sonra geç saatlerde değiştirmek zorunda kaldı. Ama yalan haberi kullanan kullanmış, iş işten geçmişti.
Bütün devlet kurumları, devlet parası, iftar sofraları, cami avluları, türbe kapıları, adamların para gücü, korkak medya patronlarıyla, TRT ile Anadolu Ajansı’nın propagandaları ve yalan haberleriyle referanduma gidiyoruz.
Hayır’lı olacak inşallah!
* Emin Çölaşan / Sözcü
+++++
Yaprak Dökümü
Reşat Nuri’nin klasikleşmiş romanlarından Yaprak Dökümü yanılmıyorsam iki yıldır Kanal D’de dizi halinde yayınlanıyor.Dizide önemli rollerden birini Halil Ergün oynuyor. Hani, şu ünlü sanatçı, hani bir zamanlar CHP’den Beyoğlu Belediye Başkan adayı. Hani, solcular arasında kendine yer edinmiş olan oyuncu. Hani, ağır abilerden.
Halil Ergün geçenlerde evet oyu kullanacağını açıklıyor.
Oynadığı diziye uygun bir tavır, “Yaprak Dökümü”.
* Yalçın Doğan / Hürriyet
+++++
MİNİ YORUM
TRT’nin cezası 13 Eylül’de mi
Yüksek Seçim Kurulu referandum sürecinde ilk cezasını Halk TV’ye verdi; gerekçe “taraflı” yayın yapıyor olması... Bir günlük yayın durdurma cezasına çarptırılan Halk TV, CHP’ye destek amaçlı kurulan bir özel televizyon kanalı... Peki ya AKP’ye destek amaçlı kurulan kanallar! Daha fenası ya TRT! Tarafsız olma mecburiyeti yasayla belirlenmiş kamu televizyonuna ne zaman verilecek cezası; 13 Eylül günü mü?