Ömür boyu memurluk
Amire memur, şeyhe mürit, patrona işçi olmak arasında pek de bir fark yoktur. Makbul insan; birincisinde edilgen bir yurttaş, ikincisinde sadık bir uşak, üçüncüsünde ise yumuşak başlı bir köle gibi davranmalıdır. Her üç kurumda da iddia sahibi olmak, itiraz cüreti göstermek ve başına buyruk davranmak hoş karşılanmaz. İnsanları ikna etmede yönetim gücü; mürşit inancı; patron da parayı kullanır.
Başkası hesabına eylem koymak, yaban emeller için düşünmek; edilgen yaşamın ilk şartıdır. Karın doyurmak için emir almaya hazır olmak köle tavrıdır.
Emre amade yaşamak insanlığın gereklerinden değildir! Eylemin efendisi olmak dururken uşağı olmak kabul edilemezdir! Sistemin ürünü olan amirin ve ona muti olarak yaşamaya çalışan memurun durumu bu bağlamda hazindir.
Her insanın hayat sürecinde memurluk yaptığı anlar vardır. Sorun hayatın belirli bir döneminde memur olmak değil, ömür boyu memur kalmakla ilgilidir. Memurluktan amirliğe terfi edenlerin memurluk döneminde içselleştirdikleri davranış kalıpları nedeniyle ömür boyu “Bekçi Murtaza” olarak kalmalarıdır.
Onların amirliği de çekilmez bir hal alır. Bunun psikososyal aşamalarını ilginç bir biçimde ortaya koyan bir devlet başkanının görüşleri şöyledir: “Üstünde biraz düşünülürse, memuriyetin ilk aşamasında bireyin ahlakına korkunç bir darbe vurulduğu görülür. Birey, daha başlangıçta, toplumun diğer bireylerinden ayrılır. Onda, toplumun diğer bireylerinde bulunmayan ’zorunlu itaat’duygusu oluşuyor ve zamanla gelişiyor. Bundan sonraki aşamalar bu duygunun sahneye çakmasıdır. Sonuçta bu birey, amir konumuna geldi mi? Yöntemi görmüş olmasının yanında, bürokratik nüvesini geliştirerek, bu nüvenin egemenliği altına girer. Artık, bu birey, memuriyet yaşamından önceki doğasına yabancılaşmıştır; kişi, bu yolun sonuna ulaşıncaya kadar, yeni bir renge girmiş insandır ki, seneler, onun doğasını değiştirmiştir ve artık geçmişte üyesi olduğu sosyal gruptan bütünüyle ayrılmıştır. Böyle bir bireyin, tamamen başkalaşmış olması kabul edilemez de, doğasının bu etkin kısmının artık başkalaşım geçirdiği kabul edilmelidir. Bu durumda, toplum çıkarı düşüncesini, ’derin bir kendini beğeni’ ve emirlere uyma zorunluluğunu egemen kıldığı için ’derin düşünememek’ temeli bulunur. Zira, bu temel üzerinde gelişen ilişkilerinin, kendine beğeniyi oluşturacağını anladıktan sonra, artık emre itaatin beyinde yaratacağı yıkımdan söz etmek uygun olur. Eğer bir memur, vicdanı ve görevi ile ilgili şeylerde ’düşünmeksizin’ hareket edecek olursa, bu durumun, beyninde ciddi bir izi bırakacağından şüphe edilmez” .
Her şeye rağmen hayat boyu memur olmak ya da hayatına hakim olmak iradesi bireyin elindedir! Unutmamak gerekir ki yönetilemeyecek kötü şart yoktur. Türkçe bir deyim “Dağlar ne kadar yüksek olursa olsun üzerinden geçecek bir yol mutlaka vardır” der.
(Kimse yanlış anlamasın! Bu yazıda memurluğun negatif anlamda davranış ya da ahlak haline getirilmesi eleştiri konusu yapılmıştır.)