Arkadan gemicikli şirketleriyle jet yakıtı, demir-çelik, asker içliği satıp mesture bir kan ticareti yapıyorlar. TÜİK tarafından silah malzemesi gönderildiği belgelendiğinden yalanlayamıyor, gemilerin rotasını haberleştirenlere engel koyuyorlar ama yetmiyor. Bu kez haber doğru olsa da -muhalif olduğundan- yanlış kişiden olunca yanlış kabul ediyorlar.
HAKİKAT SUSMUYOR
Geçen hafta SP milletvekili Hasan Bitmez, Meclis kürsüsünde ''katil İsrail, işbirlikçi iktidar'' döviziyle, vicdanları acıtan, insanlığı utandıran konuşmasının sonunda kalp krizi geçirdiği esnada Allah'ın gazabı böyle olur diyen sözcüsünün şahsında iktidarın gerçek yüzünü fani aleme gösterdi, adeta gülerek ölümüyle kendini Müslüman zanneden herkese ibretlik dersler verip baki aleme göçtü.
Devlet okulu sayısından çok fazla camisinden verilen vaazlar ve okunan hutbelerle, kayıt dışı binlerce tarikat ve cemaatin verdiği sözde dini eğitimlerin getirdiği yer, ahlaksız, vicdansız şeklen dindar bir güruh oluştu. İktidara yaslanıp beslendiklerinden halkın olması gereken milletin malı hazinesi soyuluyorken seyrediyor, soyanı alkışlıyor. Bu yanlış, günah, suç diyeni kendi mahallelerinden olsa bile linç ediyor, küfrediyorlar.
17-25 ARALIK
On yıl önce bugün gerçekliği buz gibi rüşvet ve yolsuzluk operasyonları yapılmış, dört bakanın marifetleri açığa çıkmıştı. Siyasi tarihimizde ilk defa devasa bir organize yolsuzluk dosyası lağım gibi patladı, teknik ve fiziki takiple apaçık ifşa oldu. Yapan ekibin sonrasında Fetö olarak yargılanıp cezalandırılan ve esasen özünde ülkemiz için hiç de rahmani olmayan bu örgüte bağlı kamu personelinin yapmış olması bu gerçeği değiştiremezdi ama tersi oldu.
Başbakan bir babanın oğluna evindeki paraları sıfırlaması talimatı niye? Kişi evindeki helal/meşru paraları polisten niye kaçırır diye sorulmadı. Rüşvet ve yolsuzluk konusu ''elkonulan'' paraları Fetö koydu diyenler iadeyi kendileri aldı. Hükümetin yargı darbesiyle kendine dönen silahla vurulan polisler, savcılar hapsi boyladı.
Sonrasında yargı siyasallaştı, yolsuzluk kamu katında sıradanlaştı, halk nezdinde meşrulaştı, sistem yozlaştıkça yozlaştı. Operasyonu ''Yolsuzlukla Mücadele Haftası'' ilan edenler, makam saatini 17/25'e kuranlar iktidarla uzlaşınca deterjana gerek kalmadan cari düzenin bütün kirleri temizlenip herkes aklandı.
KURYE CİNAYETİ
İstanbul'da kuryeye arkadan çarpan katilin kasten kaçırılması ifşa olunca Başsavcılık tirit bir açıklamayla durumu kurtaracağını sandı. İBB muhalefet yönetiminde olmasa kamera kayıtları olmayacak iş kapatılıp gidecekti. Taksirden öte kasta yakın bir trafik kazasında hayatını kaybeden T.C vatandaşı yerine Somali'li bir mahdumu korumak için maktulün karısına ''kocan intihar etti'' yalanını söylediler. İBB'nin ulaşım dairesinden olayın görüntü kayıtları ortaya çıkınca Somali'ye telefon edip Cumhurbaşkanından oğlunu göndermesini istediler. Adalet Bakanı duruşma hakimiymiş gibi raporlar arası çelişkiden giderilmesinden vs bahsedip top çeviriyor.
Soralım Bakan ve Başsavcıya; Kasten gerçeğe aykırı trafik kaza tutanağı düzenleyen polislere ne yapıldı? Karakoldan ifadesini aldırıp serbest bırakan Savcıya ne oldu? Duyan olmadı, açıklanması gerekenler açıklanmadı üzerine vazife olmayan işler resmi açıklama formatında resmi yalanlar oldu.
Peki neden? Niye önemli bu Somali'li de devlet katında böyle bir korumaya alınıyor? Yargı üzerinde etkili İstanbul gurubunun Somali'deki hava ve deniz limanlarını işletenlerle yakınlığı mı yoksa daha yüksekler mi etkili oluyor? Somali'nin İMF' ye 30 milyon dolarlık borcunu neden apar topar bizim ülkemiz ödüyor? İMF gelir ve kamu harcamalarını incelerse Somali'ye yardımın din kardeşliğinden öte halkından para kaçırılan bir kirli düzen olduğunun ortaya çıkmasından mı korkuluyor?
Olay yeri polisi hilafı hakikat zaptı kendiliğinden tutmuyor, katil sehven serbest bırakılmıyor, eşine intihar etti yalanı da fevren söylenmiyor. Ortada din kardeşliğinden çok daha öte ve kârlı bir 'yeşil biraderliği' var. Sudan'da milyonlarca dönüm arazi kiralayıp üretim yapacak şirket kurmuşlardı ya geçenlerde CB kararıyla fesholundu. Yıllarca ne yaptı orada, tarlalar nerde, ne ekildi, kaç milyon dolar harcandı, bilen var mı?
Uluslararası tröstlerin yurt içi temsilcisi olup da Türk çiftçisini tarlasına küstürenlerin Tarım Bakanı olmaları sizce tesadüf mü? Değilse, niye diye soran var mı? Yetenekli iseler ülke tarımı niye bu halde? Halkı idarecileri eliyle soyulan -kabile devletleri dışında- başka bir ülke var mı?
REZERV ALAN, YASAL TALAN
Bağıra çağıra gelen deprem için önlem almak yerine, toplanma alanları ranta çevirenler, Kahramanmaraş depreminde halkı enkazda bırakanlar, boşalttıkları hazineyi doldurmak için imar affıyla yasalaştırdıkları evlerini vatandaşa mezar yapanlar kentsel dönüşüm aşkıyla halkın mülküne saldırıyorlar.
Kararına uymadıkları mahkemeyi de anayasayı da hiçe sayıyor, temel insan hakkı olan mülkiyet hakkını gasbediyorlar. Dönüştüreceğiz diye halkın evine dükkanına çökmek için rezerv alan ilan edecekler. Sonrasında yandaş müteahhite peşkeş çekip yaptıracak ve sahibi olduğu evi adama bir daha satacaklar.
Ama Merkez Bankası başkanının dahi ev kiralamaya gücünün yetmediği yerde pahalılıktan dolayı mülküne elkonulan garibanlar satın alamayacaklar. Mecburen olanlar köyüne dönecek olmayanlar da şehrin 50-60-70 km uzağındaki çeperlerine gidecekler. Böylelikle İstanbul başta merkezî rantı yüksek büyük şehirler ''doğal seleksiyonla'' yerlilerinden arındırılıp zengin din kardeşlerinin eline geçecek. Eski sahipleri de yenilerinin evlerine temizlik de dahil çıkarıldıkları şehirlere ancak iş için gelecekler.
Beyanlarda yüzbinlerce konut yapıp dağıtmaktan söz ediyor nedense azıcık da olsa hala teslim edemiyor. Zar zor konteynıra yerleştirdikleri depremzedelere bile yapacakları konutları satıyorlar. Demografisi son on yıldır değişen Hatay'da rezerv alan dümeniyle hak sahiplerini bölgeden uzaklaştırıp değerli arsaları ecnebi zenginlere satacak, bonus olarak ta vatandaşlık verecekler.
Eğitimi, adaleti, tarımı, sanayii çöken toplum ahlaken çürüyor. Devlete kurumlarına, siyasete güven hızla eriyor. Derinleştikçe kronikleşen sorunların, mevcut siyasi parti düzeni ve pratiğiyle çözülme eşiği de aşılıyor. Dünyada ve ülkemizde otoriterliğe yönelen eğilimler güçleniyor. Muhalif blok kendini yönetemiyor ki ülkeyi yönetsin düşüncesi yaygınlaşıyor.
Mevsimi geldi, hepsi hizmet sevdalısı, memleket aşığı belediye başkan adayları yeni bir kutlu yola çıkmanın heyecanından çok meşguller genel sorunları çözmekte mazur görülebilirler. Hiç değilse sayıları milyonları aşan sığınmacıları gönderdiklerinde konut sorununun kısmen çözülebileceğini söyleseler. Yoksullaşmaya karşı projelerinden söz etseler, diyeceğim de hepsi vatanı kurtarma derdinde ufak işlere zaman ayıramıyorlar.
Ne diyelim, hayırlısı olsun. Ancak bunun sürdürülebilir olmadığı, kış aylarında artan harcamaları karşılayamayanların biriken öfkesinin sosyal patlamalara neden olacağı unutulmasın. Ortanın üstünde maaş alan BDKK uzmanlarının kiralara yetişemediği İstanbul'da, az maaş lan diğer binlerce memur ile dar ve sabit gelirlilerin nasıl yaşayacağını niye düşünemezler? Onlarda annelerinin evine mi gitsinler? Dizginlenemeyen enflasyonun Mayıs'a kadar artıp pik yapıp düşeceğini söyleyenler o vakte kadar halkın ne yapacağını niye söylemezler?
Siyasette ahlak olmadan yönetimde adalet olmaz. Yitik de kaybettiğinden başka yerde aramakla bulunmaz..