Hakikat, ehliyet, liyakat, samimiyet / Kerim YILMAZ

Hakikat, ehliyet, liyakat, samimiyet / Kerim YILMAZ

Tahrir Meydanında ölen Esma'ya taziye ile başlayan 'rabia' işaretinin Yahudilikte çok önceden varolması ve atıf telmihi önemsizdir. Tek bayrak, vatan, millet, devlet izahı derhal kabul görür. Kimse AB/D'lerde okutulan 4 çocuğu, yolsuzluk yaptıkları ortaya çıkan 4 bakanı, dört maaşlı yandaşları, devlette üst düzey memur yapılan 4 kardeşi görmez.

Hakikatin hakkı yok olunca derinlik kaybolur. Ehliyet ehemmiyetsizleşince liyakat önemsizleşir. Liyakat olmayınca fikirdeki samimiyet tükenir. Fikir üretemeyen zihinler boşa dönen değirmen taşı gibi beyni öğütür. Herkesin ezberini ünlediği, yekdiğerini dinlemek yerine sığ sloganla laf sokarak alt etme anlayışına dönüşen siyaset pratiği toplumsal yaşamın her alanına hâkim olur ve giderek zihinleri rehin alır.

Uzun süren iktidarların devletin kılcallarına kadar sirayet eden ideolojik üstünlüğü hoyratça kullanılan kamu kaynaklı imkanlarla birleştiğinde yandaş/muhalif herkesin beynine örtülü baskı kuruyor. Giderek toplumu yönetme ve tabanlarını yönlendirme ekseninde tüm siyaset esnafı benzeşiyor.

Ortak değerler -vatanseverlik, inanç gibi-anlam derinliğini yitirir, günlük siyasi kavgaların mezesi haline gelir. Bölücülük bile inanç soslu gösterilerle süslenince masumlaşabilir. Laiklik savunucusu birinin sırf oy devşirme amaçlı Cami'de Kur'an okuması pekâlâ alkışlanabilir. Siyasetçiye herşeyin yakışıp her yolun mübah sayıldığı yerde hakikat görünmez olur.

Tahrir Meydanında ölen Esma'ya taziye ile başlayan 'rabia' işaretinin Yahudilikte çok önceden varolması ve atıf telmihi önemsizdir. Tek bayrak, vatan, millet,devlet izahı derhal kabul görür. Kimse AB/D'lerde okutulan 4 çocuğu, yolsuzluk yaptıkları ortaya çıkan 4 bakanı, dört maaşlı yandaşları, devlette üst düzey memur yapılan 4 kardeşi görmez. Yandaşlar kahve basarak, Filistin bayrağı asarak, cülusa hazırlanan mahdum miting yaparak, tüm suçu muhalefete atarak sözde İsrail'i protesto eder. Ama arkadan askeri malzeme dahil her türlü ticarete devam eder.

Dünyada 57 Müslüman ülke olmasına rağmen 7 Ekimden beri halkı Müslüman Gazze'de soykırıma varan katliamlara karşı Hırıstiyan Güney Afrika Hıristiyan bir mahkemede dava açar sanık da Yahudi İsrail'dir. Yani hiçbir yanında, yönünde Müslüman yoktur. Ama bunu bile kendileri yapmış gibi anlatıp hakikati karartırlar.

Protestoyu halk yaparsa “provokatör” sayılır, fiyatları Allah belirler, zamları marketçiler yapar. Hayat pahalılığı enflasyonun işi enflasyon da zaten hep canavardır. Doğal afetler, deprem, sel, heyelan “takdiri ilahi”, toplu madenci ölümleri “fıtrat”tır. Bunların hiç sorumluluğu yoktur, çünkü esir alınan zihinler hakikatten kopuktur.

Hakikatle bağını henüz koparmamış olanlar da beyinlere yüklenmiş bu baskı nedeniyle korkaklar. Masum bir görüş açıklamasında dahi yanlış anlaşılmamak ya da saldırıya uğramamak için söze referans kimlik beyanıyla başlanıyor. Ülkede neredeyse herkes adaletsizlikten mustarip ve müşteki. Ama yüzü aşkın Hukuk Fakültesi dekanı-hocaları topluca tek sayfalık bir açıklama yapamaz haldeler. Kürsüdeki vicdan sahibi yargıç ve savcılar pozisyon ve mevkilerini kaybetmemek içi susar ancak emekliye ayrılınca o da fısıltıyla konuşurlar.

Anayasanın açık hükmünü kasten ihlal eden yüksek yargıçlara karşı ve çoğunluk olduğuna inandığım diğerleri de bu baskıdan dolayı konuşamıyorlar. Mahkemenin başkanı, hukuk öğrencilerine konferans veriyormuş gibi yaparak, utangaç ve aşırı dikkatli sözlerle, kurumunu ve anayasayı savunmaya çalışıyor.

***

Toplumun en çok uzlaştığı ve duygudaşlık yaşadığı bölücü terör konusunda şehit gelmesin diye eleştirel analiz yapmak imkansızlaşıyor. Yüreklerimizi yakan ardışık haberlerle askerimizin nasıl şehit ve orada ne olduğu sorulamıyor. Alan hâkimiyeti kurduğumuzu iddia ettiğimiz bölgede neden 21 günde 21 şehit verdiğimizi bilmiyoruz. Ağır kış şartlarında içeri çekilip sızmalara karşı daha güçlü konuşlanmayı konuşamıyoruz.

Pijamalı profesör donanımlı sözde “güvenlik uzmanı” güruhun her gece ekranlarda elde çubuk abuk subuk izahlarıyla oyalanıyoruz. Ne olduğunu en iyi şehit olan askerlerin başındaki komutanları bilir. Birisi çıkıp bir saat konuşsa her şey anlaşılır. Bölücü terör örgütünün etki ajanlarının manipülatif, provakatif propagandaları boşa çıkar. Neden konuşamaz veya konuşturulmaz?

Bir ay içerisinde aynı şekilde birden ziyade sızma ve baskına muhatap olmamız yalnızca teröristlerin kabiliyeti mi yoksa oradaki stratejik müttefikimizin marifeti mi? Suriye'de SİHA'mızı düşüren, on yıllarca eğitim, silah ve mühimmat desteğiyle bize karşı olduğu açık olan bir ordu kuran ABD'ye bir şey söylenmeyecek mi?

Hakikatin kasten örtüldüğü ehliyetin, liyakatin olmadığı bu yönetim zihniyetinin samimiyeti de olmuyor. Kahramanmaraşlı şehidimizin ailesinin çadırda yaşadığı görüntülenmişken dahi Vali gerçeğe aykırı açıklama yapabiliyor. Bakanı tarafından yalanlanan açıklamasını hakikat sayıp gerçeği açıklayanları yalancılıkla suçlayarak bir de üst perdeden ayar verebiliyor.

Hakikat şu ki; yirmi iki yıldır işbaşında olup da ekonomiyi, eğitimi, adaleti, sağlığı gerileten, en küçük bir kriz halinde sorunu çözmek yerine büyüten ve algıyla vaziyeti idare eden bir siyasî iktidarın, hiyerarşisini bozup geleneklerini yok ettiği ordumuzu örgütleyip olası bir savaş koşullarında ona komuta etmesi ciddi bir handikaptır.

Kutuplaştırdığı halk arasında tasarlanmış ayrışmalarının sonucu ''uzlaşmaz çelişkilerin'' kışlalara yansıması kaçınılmazdır. Bu durum toplumun her kesiminde var olan tarihten ve kültürümüzden kaynaklı ordusuna güven duygusunu zedeler. Balkan faciasına neden olan kışladaki malum ayrışmaların yaratacağı hasarı tahmin bile herkesi ürkütmeli ve irkiltmelidir.

Cumhuriyetin esası ve niteliği, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak yola devam bir mecburiyettir. Bu ülkede herkes için sığınılacak en son ve salim liman demokratik hukuk devletidir.

İlgili Haberler