Ölümsüzler ve Mehmet Özbek...
Sevgili okuyucum; çok değil, yüz yıl önce bu ülkede yaşayan en varlıklı iki insanın adını kim söyleyebilir? İnanıyorum ki meraklıları dışında kimse böyle bir soruyu doğru yanıtlayamaz. Yanıtlamamaları da çok doğaldır; çünkü insan belleği, bu dünyadan -şöyle bir gelip geçenleri değil- sadece, kuşaktan kuşağa aktarılan ve özellikle 'insana yararlı' eserler bırakanları hiç silmez! Bu durum Türk insanına özgü bir şey de değildir; dünyadaki her toplum bireyi için de geçerlidir. Pekiyi... İnsanlık, peygamberler dışında, kimleri unutmaz? Böyle bir soruyu, yetersiz de olsa ben yanıtlamak isterim: Bilim insanları, sanatçılar, düşünürler, devlet kuranlar, Mahatma Gandi gibi kılıçsız -veya kılıçlı- kahramanlar, insanlara hizmet için büyük hayır kurumları tesis eden varlıklılar ve benzerleri... Evet onlar unutulmaz!
Soyu devlet kuran Selçuk Bey, Osman Bey yaşıyor... Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Mevlana, sekiz yüz yıldır yaşıyor... Bâki, Itri, Dede Efendi, Nedim, Emrah, Karacaoğlan yaşıyor... Atatürk yaşıyor ve yaşayacak... Veysel yaşıyor ve yaşayacak... Bizde bu adları çoğaltmak mümkündür. Yabancılar içinde de, yüzyıllara meydan okuyan ve dünya durdukça yaşayacak olanlar pek çok... Söz gelişi, Edison'u; bırakın yüzyılı; hangi zaman dilimi unutturabilir ki? İnsanların birbirini kırdığı dönemde, 'insanca' düşünceler ortaya koyan Montaigne'i, harika besteleriyle Mozart'ı ve benzerlerini kim unutabilir?
Evet... Adlarıyla yüzyıllara, çağlara meydan okuyan 'ölümsüzler' var. Hangi sanat türünde olursa olsun, özellikle sanatçılar da, içinden çıktıkları topluma soluk veren ölümsüzlerdir. Bu nedenle sanatçılara daha bir sevgiyle, saygıyla bakarım. Yaşayan sanatçıların eserlerini dinlerken, izlerken, okurken; onlara duyduğum hayranlığı anlatamam. Hatta 'hayranlık' sağanağının altında sırılsıklam olurum. O sanatçıların her biri ruh ve gönül dünyamızın mimarları...
Hiç unutmuyorum, Sevgili Mehmet Özbek'in Koro Şefi olarak Kültür Bakanlığı'nda çalıştığı yıllarda, konserlerini hep izlerdim. Bir konserinde, sözleri ölümsüz Fuzuli'ye ait olan "Meni candan usandırdı" adlı bestesini okurken, tıka-basa dolu olan o koca salonda, herkes soluğunu tutmuş; salon sanki bomboştu. Mehmet Özbek'in harika bestesindeki Fuzuli'nin o şiiri, benim için de tümüyle "beyt-ül gazel"dir. Sırası gelmişken size Mehmet Özbek'i anlatmalıyım.
Sevgili Mehmet Özbek için şu tarihte şurada doğdu, şuralarda eğitim gördü; demek gibi bir 'yanlışa' düşmeyeceğim. Çünkü o ezelden-ebede gönül dünyamızda hep var olacak. Ama, gençler için bir 'ipucu'ndan söz etmek gerekirse; bu büyük sanatçı, Türk Kültürü'ne Güneydoğu'nun bir armağanı. O nedenledir ki Barak havalarını, Horyatlar'ı, Kerkük Türküleri'ni güzellik doruğunda seslendirir. Eğitimi ise bu ülkede yüksek eğitim neyse, onu yapmıştır... Şunu demek istiyorum; Türk ulusunun ortak değerlerini dile getirenlerin 'doğduğu yer' Türk ulusunun sinesidir! O insanların eğitimi ise, bence, çağını 'aşan' düzeydedir. İşte sevgili dostum Dr. Mehmet Özbek de böyledir!
Mehmet Özbek ile TRT'de bir süre çalıştık. Onu Türk Halk Müziği'nde 'atılımlar' yapmak heyecanını yaşayan birisi olarak tanıdım. Gür akan bir derenin yatağı dar gelir de nasıl taşıp, başka yerlere akarsa; Mehmet Özbek de, TRT'den ayrılıp Kültür Bakanlığı bünyesinde Türk Halk Müziği Koroları'na can verdi. Emekli olmasına karşın hâlâ kültürümüze hizmet ediyor. Özbek için söylenecek çok söz var. Özbek'in her bestesi, her yorumu şahanedir; ama rahmetli Orhan Şaik Gökyay'ın "Bu Vatan Kimin?" şiirinden yaptığı besteyi bir yolunu bulup dinlemenizi isterim; kendinizden geçersiniz! Bu arada -durağı uçmak olsun- sevgili Abdurrahman Kızılay ile beraber hazırladıkları "Kerkük Türküleri"ni ah bir dinleseniz?
Ben Mehmet Özbek'i de ölümsüzler tahtında görürüm.
Esen kalın efendim...