Oltadaki balık kıbrıs
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'in son Türkiye ziyaretindeki temasları ve basına yansımalar Kıbrıs Türkleri olarak bizler adına iç açıcı değildir. Kendisini Rum-Yunan dostu olarak ön plana koyan hatta kendisine "Bidenopulos" diye hitap edilmesinden oldukça memnun olduğunu belirten ABD Başkan Yardımcısı göreve geldiğinden beri başımıza çorap örmekle meşgüldür. Bidenopulos Kıbrıs'ı Rum-Yunan ikilisine peşkeş çekerek, aklı sıra Türkiye ve Kıbrıs Türklerini cezalandıracak, aynı zamanda da stratejik öneme sahip Kıbrıs'ı tamamen bir İngiliz-ABD uydusu haline getirecektir. Çözüm için önümüze konanlar öyle yer yutulur cinsten değildir.
Biden Türkiye ziyaretinde hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de Başbakan Davutoğlu ile görüşmüştür. Geçtiğimiz hafta gazetemiz Yeniçağ manşetlerine de yansıdığı üzere Biden ahlaksız bir teklifle gelmiş ve "Kıbrıs'ı verin anahtar ülke olun" mesajını iletmiştir.
Başbakan Davutoğlu'nun görüşme sonrasında ABD'nin Kıbrıs sorununun çözümü konusunda kritik rol üstleneceğini söylemesi beni rahatsız etmiştir. Anavatan Türkiye Biden'in uzattığı havucu yedi mi? Bilmem ama yakında Kıbrıs'ta tezgahlanan oyun su yüzüne çıkacaktır. Çözümün ekonomik yönünü bahane ederek, işin içine ABD'nin kontrolündeki Dünya Bankası ve IMF'yi sokmak ne kadar doğru bir siyasettir? Anavatan Türkiye IMF ve Dünya Bankası'nın kıskacından, yıllarca oltadaki balık olmaktan ne pahasına kurtulmuştur bunu yakından yaşadık gördük.
***
KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı'nın Davos'a davet edilmesi, orada sergilenen tiyatro ve temaslar konusunda da endişelenmemek elde değildir. Bir kere KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı'nın orada Türk Toplumu lideri Anastasiadis'in ise Kıbrıs Cumhurbaşkanı hüviyeti ile aynı platformda toplantıya katılmaları doğru olmamıştır. Rahmetli Denktaş bu tür toplantılarda ve tüm temaslarında bu konuya özen gösterir; Rumlarla "aynı statüde" temas kurulmasına önem verirdi. Cumhurbaşkanı Akıncı'nın çözüm için ortaya koymakta olduğu iyi niyetli yaklaşımlarında bu tür önemli prensiplere dikkat etmesi şarttır. Kıbrıs Türkünü azınlık statüsüne düşürebilecek, böyle bir algı yaratabilecek, temaslardan kaçınılmalıdır.
Rum yetkililerin bu konuda gösterdikleri hassasiyeti biz de göstermeliyiz. Rum tarafı, Davos'ta sözde yasadışı KKTC'nin ve temsilcilerinin statülerinin yükselmesinin sözkonusu olmadığını açıklamıştır.
Bu arada Türkçenin AB'nin resmi dil olması için Anastasiadis'in hassasiyet göstereceğine ve gerekli başvuruları yapacağına dair haberler ciddiye alınmamalıdır. Türkçe'nin AB'nin resmi dili olması için bir başvuru gerekmemektedir. AB'ye üye yapılan sözde Kıbrıs Cumhuriyeti'nin resmi dili Türkçe ve Yunanca'dır. Durum böyle iken Türkçe'nin bugüne kadar AB'nin resmi dillerinden biri yapılmaması, Avrupa'nın konuya önyargılı ve adaletsiz yaklaşımını göstermektedir.
Kasulis'in geçtiğimiz hafta "İki Toplumlu Koro'nun" Güney Kıbrıs'ta düzenlenen bir etkinliğe katılmasına Türkçe şarkı söyleneceği gerekçesiyle izin verilmemesine ne diyeceğine çok merak etmekteyim doğrusu.
***
EOKA'cı Anastasiadis'in muhataplarına, "Kıbrıslı Türkler yönetime katılacak, bunun karşılığında Kıbrıslı Rumların çıkarına pratik adımlar atılmalı" diyerek, 20 bin Türk askerinin anlaşmanın ilk günü, geriye kalanının da uzlaşılacak kısa bir süre içerisinde Ada'dan çekilmesini, kapalı Maraş'ın ve ara bölgenin Rum tarafına verilmesini istemesi, mevcut Garanti ve İttifak Anlaşması'nın ise ortadan kalkmasında diretmesi, önümüzdeki süreçte Kıbrıs'ta olan-biteni şimdikinden daha çok yakından ve hassasiyetle izlememizi gerektirmektedir.