Okuyucularımla başbaşa...
Sayın Ali Ay duygularınıza, saptamalarınıza tümüyle katılıyorum. Bu ülke için birileri kesinlikle -sizin deyimizle- “vardır, kalmıştır, kalmalı...” Devlet konusunda biz ‘şerbetliyiz’. Dünya yüklendi; Osmanlı çöktü; ama çağdaş bir devlet doğdu enkaz içinden. Hiç endişe etmeyiniz; içeriden ve dışarıdan Türk’ün ayağına dolananlar, ayak altında kalırlar. Tarih bunun tanığı.
Sevgili İrfan Tetik, beni 35 yıl öncesinden tanıyor olmana sevindim. Doğrudur; Türk milletiyle bir ‘sorunu’ olmayan tüm erdemli insanları kucaklamak adına hiç değişmedim. Bu konuda bana “bu dünyada ve öbür dünyada tanık” olacağını belirtmene ayrıca çok mutlu oldum. İlk kez böyle bir sözle karşılaşıyorum. Sağ ol sevgili kardeşim.
Sevgili Lütfi Öztürk, Ünsal Aktaş konulu yazımla ilgili sözlerine teşekkür ederim. Değerli insanları yaşarken ’görmeyip’, öldükten sonra yüceltmeyi bir türlü anlayamıyorum.
Sayın Suna Dinçer, bir-iki yabancı kuklasının Türkçe’ye ‘dil uzatması’na hiç üzülmeyiniz. Azerbaycan Türk’ü ne güzel diyor: “Yel kayadan ne aparır?”
Sevgili Memduh Şenol, “Hatay’da Esinti” dergisindeki “Gün Doğarken” adlı şiirini zevkle okudum. Ulu Tanrı’dan sağlığına tez elden kavuşmanı diliyorum.
Sayın İsmail Günay, nasıl ki alkış, bir sahne sanatçısı için en büyük ödül ise, bir yazar için de okuyucusunun gönülden takdir ifadeleri aynı anlamdadır. Bu güzel duygularınız bana, boşluğa ok atmadığımı anlatıyor.
Sayın Korkut Arslan, biraz geç yanıt verdiğim için bağışlayınız. “Osmanlı’nın Arka Bahçesi” adlı eserime gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederim. Evet zor bulunuyor. Son baskıyı yapan Emre Yayınları’na ben de ulaşamıyorum. Bugünlerde başka bir yayınevine vereceğim. Sayın John Asım Temurtaş, New York’ta sizin gibi bilge bir okuyucumun bulunmasından mutlu oldum. Görüşlerinizin tümüne katılıyorum. Özellikle Osmanlı dönemi ‘dil’ konusuna yaklaşımınız çok doğru. Değerli okurlarım, iletisinin bir bölümünde Sayın Temurtaş şöyle diyor:
“Türklerin ana dili Türkçedir. Türkçemizin en önemli özelliği yaratıcılığıdır. Kullandığımız sözcüklerin Türkçe olmasının faydası bu sözcüklerle Türkçenin yaratıcılığını en iyi şekilde kullanabilmemizdir. Bu konuda yapılan her hata çocuklarımıza eğitimi zorlaştırıcı bir engeldir. Ben bunu ilk orta eğitiminde kendi deneyimlerimden görmüştüm. Öz Türkçe diye bir şey yoktur. Türkçe Türkçedir; Osmanlıca, Osmanlıca. Türkler’in ana dili Osmanlıda da Türkçedir. Osmanlıca eğitim kurumlarında (medrese, sanat, devlet yönetimi gibi ortamlarda) öğretilmiştir. Osmanlıca’yı kullanmak Osmanlının iyi günlerini geri getirmez. Bunun için Osmanlı devletinin dinamiklerini ve sonra zaaflarını kendi dönemi içinde incelemek gerekir. O dinamikler bugün ayni neticeyi vermez. Sözcükler kendilerine yüklenen anlamı taşır. Türkçede bu sözcük yok diye bir şey olmaz. Türkçe sözcük gücü olarak çok zengindir. Anlıyorum bin yıldır belli çevrelerde kullanılan sözcüklere Türkçe karşılık bulmak zor gelir. Bu bir dil sorunu değildir, bu kültürel bir sorundur.”
Sayın Nesrin Yolay, size verdiğim sözü unutmadım. Önümüzdeki hafta “Uluğtekin” adını nasıl bir olay sonucu kimin verdiğini ve niçin taşıdığımı tüm okuyucularımla paylaşacağım. Ayrıca 40 yıldır yazdığım gazete ve dergilerde kullandığım takma adları da belirteceğim.
Haftaya buluşmak dileğiyle esen kalın.