OHAL ve şiddetin tehdidinde referandum
MHP'de neler oluyor? İnanılır gibi değil. Partinin programları, rahmetli Genel Başkan Alparslan Türkeş'in konuşmaları ve son ana kadar parti yetkililerinin beyanları "Başkanlık" yönetimine, yüksek sesle hayır diyordu. "Başkanlık federasyon, federasyon bölünme" görüşü, adeta ülke bütünlüğünü inançla savunan tek sesti. Bahçeli grup toplantısında, durup dururken mealen "getirin başkanlık sistemini, onu da halledelim" deyince tek ses 180 derece değişti. MHP delegesinin olağanüstü kongre taleplerine karşı, PKK hamisi olarak gördükleri AKP ile alenen iş birliğine gidildi.
Kongrede Genel Başkan adayı olarak isimleri öne çıkan partinin seçkin şahsiyetleri, ağır hakaretlere ve saldırılara uğradı. Referandum tartışmaları döneminde ise, bu sözlü saldırılar eylemli hale geldi.
Sırasıyla Çanakkale'de Meral Akşener, İstanbul'da Sinan Oğan, Mersin'in Silifke ve Mezitli ilçelerinde Ümit Özdağ ve Yusuf Halaçoğlu kalabalık grupların saldırısına uğradı; ama saldırganlardan hiç kimse gözaltına alınmadı. "Evet"çilere yapılsaydı kıyamet kopardı. Güvenlik güçlerinin adeta kerhen önlediği saldırının, bundan sonra da devam edeceği anlaşılıyor.
Bahçeli'nin bu çirkin eylemleri kınaması beklenirken tam tersine "Ülkücü hiçbir şeyi yarım bırakmaz. Uyarıyorum sabırları daha fazla zorlamasınlar" şeklindeki kışkırtıcı etki yapacağı açık olan beyanı; Ülkü Ocakları Başkanı Olcay Kılavuz'un "Hiç kimse davamıza yaptıkları yanlışlara karşın bizden anlayış, hoşgörü beklememelidir!" şeklindeki tehdit kokan konuşması yeni saldırıların işareti gibidir. Demokratik haklarını kullanıp HAYIR kampanyası yürüten, ihraç edildikleri için de parti ile hukuki bağı kalmayan bu değerli kişilere karşı "uyarıyorum, sabırları daha fazla zorlamasınlar" ne demektir? Bu açık tehdidin hukuki, insani, İslami ve millî bir karşılığı olabilir mi? Unutulmasın ki; çok geçmeden gerçekler ortaya çıkacaktır. OHAL ve şiddetin tehdidi altında olmalarına rağmen Türk Milletinin bin yıllık egemenliğini yaşatmak için yollara düşen bu değerli kardeşlerimizi kutluyor, kendilerini kahramanlarımız olarak alkışlıyoruz.
Parti yetkililerini; işgal ettikleri makam ve taşıdıkları sorumlulukla asla bağdaşmayan, aslında kendilerinin de inanmadığını düşündüğümüz bu çirkin iftira, hakaret ve fiziki saldırıları özendiren destekleyici beyanlardan vazgeçmeye davet ediyoruz.
İkinci bir davetimiz de şudur: Malum, Türk Milletinin geleceği 16 Nisan'da oylanacaktır. Bu oylamada; Ya 1876'da Sultan Abdülhamid döneminde kabul edilen ve 141 yıldır ıslah edilerek zamanımıza kadar gelen çok partili demokratik (parlamenter) rejim devam edecek; ya da sıfırdan, ne idüğü belirsiz "tek adam" yönetimine geçilecektir. Demokratik rejimlerin tarihinde örneği olmayan tek adam yönetiminin ne olduğunu, oylanacak pakette görüyoruz. Buna göre ülke tek adama, yani "keyfi" yönetime teslim edilecektir. Bunun benzerine zamanımız dikta rejimlerinde veya 400-500 yıl öncesinin krallıklarında rastlıyoruz. Kısaca, çağımızda demokratik rejimlerin olmazsa olmazı sayılan yasama (meclis), yürütme (hükümet) ve yargı (tarafsız ve bağımsız) tek adamın denetimine geçmektedir. Seçilmemişlerin, seçilmiş gibi yetki kullanıp ülkeyi yönettiği, millî iradenin dışlandığı karanlık bir dönem başlayacaktır.
Bu bakımdan bütün Türk Milliyetçilerini ve vatanseverleri asli görevleri olan Türk Milletinin birliği, vatanın bütünlüğü ve Türk egemenliğinin ilelebet yaşaması için HAYIR demeye davet ediyoruz.
***
Müthiş bir kitap
Bize göre Türkiye'de bir benzeri yayımlanmayan MİLLET VE MİLLİYETÇİLİK eserinin yazarı değerli bilim ve fikir adamı Prof. Dr. İskender Öksüz'ün Panama Yayıncılık'tan yeni bir kitabı çıktı. ALT AKIL: APTALLAR VE DİKTATÖRLER adlı bu müthiş kitabı dolayısıyla hocayı kutluyoruz.
Kitap; Memleketimizin hali - İnsan sermayesi - Sosyal sermaye - Kurumlar - Düşük IQ: Sebepler ve sonuçlar - IQ düşükse basitleştiririm: Komplo teorileri - Sonuç: Ne yapmalı? şeklinde 8 ana, 46 ara başlıktan meydana gelmekte, her düşünen kişi için çok önemli tespit ve tahliller yapmakta; grafik ve istatistikler ile meselenin ne olduğunu ortaya koymaktadır. Pek çoğumuzun zihnine yerleşmiş şartlanmalardan ve tembelliklerden kurtularak; halimizden sorumlu olanın başkaları ve yabancılar değil, kendimiz olduğunu, kurtuluşu da şu veya bu liderde değil, kendimizde aramamız gerektiğini, bu bakımdan çalışmamız, daha bağımsız düşünmemizin ve yeterli bilgi sahibi olmamızın önemi üzerinde durulmaktadır.
Yazarın ifadesiyle; "Tezlerimiz doğru olabilir, yanlış da olabilir. Ancak her iki halde de, bize lâzım olan bizim gayretimizdir. Sıkıntılarımız kendi hatamızdandır. Başarımız da kendimize ait olacaktır. Bize, hepimize. Yani sana sevgili okuyucum! Ülkeyi ve seni sen kurtaracaksın, başkası değil... Unutmayalım ki, biz başkalarının davranışlarından sorumlu değiliz. Başkalarının davranışlarını düzeltemeyiz de. Ama kendi davranışlarımızı düzeltebiliriz. O halde kendimizi inceleyerek işe başlayalım.
Var mısınız?"
Evet, varız diyorsanız, bu kitabı sakin ve dikkatle okuyarak yola çıkmalısınız.