Öcalan’a var, Özkan’a yok
Ertuğrul Özkök, cani Abdullah Öcalan için İmralı’da bizim vergilerimizle oluşturulan koşulları hatırlatmış: Öcalan’ın, cezaevindeki odası 11.81 metrekare. Koğuşundan şikâyet edince bir dizi iyileştirme yapıldı. Günlük havalandırma saati 2 saate çıkarıldı. “Hava alamıyorum” deyince, kapısı da değiştirildi. Sürgülü kapı Ankara’da yaptırılıp İmralı’ya gönderildi. Koğuşun penceresindeki sineklik de kaldırıldı ve kapının üstüne bir pencere daha açıldı. Öcalan rutubetten de şikâyetçiydi. Duvarları ithal kâğıtla kaplandı, yeniden boyandı.
Adalet Bakanlığı, Silivri’deki rutubete karşı duvarını battaniye ile örten gazeteci Tuncay Özkan’ın hücresini de “ithal duvar kağıdı” ile kaplatmayı düşünüyor mu!
Ayıp... Ayıp...
Artık bir tür papağan repliğine dönüşen “Kemalist vesayet rejimi toplumun %10’luk ‘seçilmiş’ kesimi hariç herkesi değiştirmeye çalışan, insanlara zulmeden bir rejimdi” tezini -yeniden- dünkü köşesine taşıyan Nagehan Alçı yazısının bir yerinde aynen şunları yazıyor: “Benim Dört Bir Taraf programındaki yayın ortağım Enver Aysever de bu zulümleri görmüş Nusayri-Arap bir ailenin çocuğu. CHP zihniyeti tarafından asimile edilmiş, anadili ve kimliği unutturulmuş bir insan. Bugün CHP’li olması ayrı bir trajedi ve komedi elbette...”
Ağzından yahut kaleminden saçtıklarına “fikir” kıymeti vermediğimden bu köşeyi itinayla kendisinden korumaya çalışmama rağmen kayıtsız kalamadım... Ayıp... Ayıp...
Konuşabilseydi bunları söyleyecekti
Hüseyin Ersöz’e (Balyoz duruşmasında) konuşma fırsatı bulsaydı ne söyleyeceğini sorduk dün. Dedi ki:
- İddianamede darbeyi zamanın Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile ve Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın önlediği öne sürülüyor. Ancak bu iki komutanın bugüne kadar ifadeleri alınmış değil. Bir darbe teşebbüsünün var olup olmadığı ancak bu komutanların ifadesiyle anlaşılır. Biz iki komutanın tanık olarak dinlenmesini istiyoruz. İkincisi iddianamedeki belgelerin sahte olduğuna ilişkin sayısız kanıt ve bilirkişi raporları var. Mahkeme heyeti daha önce belgelerin sahteliğine ilişkin kanıtların inceleneceğini bildirmişti. Şimdi ise bu incelemeyi yapmaktan vazgeçmiş görünüyor. Biz mahkemenin en azından bir bilirkişi oluşturup kanıtları incelettirmesini talep ediyoruz. Bu iki talebimiz karşılanmadıkça duruşmalara girmeyeceğiz.
Melih Aşık / Milliyet
Falcılarla yönetilsek daha mı iyi
Yeni adıyla Myanmar, daha çok bilinen eski adıyla Burma, geleneksel olarak astrolojiye verdiği önemle tanınıyor. Mesela 2006 senesinde, Burma diktatörü Than Shwe, falcıların telkiniyle devletin başkentini taşımaya karar vermişti. Falcılar devlet başkanına, eski başkent Rangoon terk edilmezse rejimin çökeceğini söylemişti. Bu sebeple başkent, yüzlerce kilometre uzaktaki boş bir araziye taşınmış, devlet memurları barakalarda çalışmak zorunda kalmıştı.
Geçen günlerde Burma’nın gündemine astroloji yine damgasını vurdu. Ülkenin önemli ve meşhur falcılarından San Zarni Bo ile yapılan bir röportajın Burma Basın Denetim ve Tescil Kurumu tarafından yasaklanması çok konuşuldu. San Zarni Bo yasaklanan röportajında ülkeye 2012 senesinde de basın özgürlüğünün gelmeyeceği tahmininde bulunmuş. Bu tahmine kızan ve tahminin isabetsizliğini göstermek isteyen Burma hükümeti de bu tahmini içeren röportajı sansürlemeye karar vermiş!
Burma örneğini görünce insan Türkiye’deki hak ve özgürlükler ortamına hayran olmadan edemiyor.
Mesela ülkemizde falcıların talepleriyle önemli kamusal kararlar alınmıyor. Bunun yerine TRT Haber kanalında yayımlanan ve sloganı ‘Yalnızca Gerçeklerin Takipçisi’ olan Büyük Takip programında cinlerin istihbarattaki önemi ilahiyatçı-yazarların görüşleri ışığında masaya yatırılıyor. KGB’nin cinleri denizaltılarıyla iletişim kurmak için kullandığı ya da NASA’nın bozulan uyduları onarmak için cin temin etmek üzere Sakaryalı bir hocaya danıştığı gibi doğruluğu su götürmeyen haberler halka sunuluyor...
İleri demokrasi kavramını belki de bu açıdan değerlendirmek gerek. Burma’ya göre ileri demokrasi.
Özgür Mumcu / Radikal
Çuvalı unutmayın
Başbakan Erdoğan’ın Suriye’ye vardığı saatlerde İran TV’si ABD’li yazar ve tarihçi Griffin Tarpley’in özel röportajını yayınlamış. Tarpley bu söyleşide “Suriye’de öldürülenlerin sayısının şişirilerek Türklerin harekete geçirileceğini ve bunun Türkiye için ulusal bir intihar olacağını” söyledikten sonra “Atatürk bunu biliyordu” diyor..
NATO Suriye’ye saldırırsa Kürtlerin isyan çıkaracağını, isyanın Türkiye’ye yayılacağını ve Türkiye’nin isyancıların hedefi haline geleceğini anlatıyor..
“Suriye yönetiminin ayaklanmayı temelde bastırdığını, bunun ABD için yenilgi anlamına geldiğini, bu nedenle Türkiye ile Suriye’yi karşı karşıya getirdiğini”
söylüyor.
Türkiye, ABD’nin tuzağına düşmemeye dikkat etmeli, çıkarları söz konusu olunca hiç düşünmeden “kafamıza çuval” bile geçirdiklerini unutmayalım!
Ruhat Mengi / Vatan
Gazetelerde haber: “Suriye’nin Dostları Toplantısı 1 Nisan’da İstanbul’da yapılacak. Toplantıya ABD Dışişleri Bakanı Clinton da katılacak.”
“1 Nisan Dünya Şaka Günü” için süper
bir organizasyon!
Elif Eral / Milliyet (Açık Pencere)