Öcalan’a dokunan -neden- yanar
28 Şubat davasında yargılanan Emekli Albay Alican Türk, geçtiğimiz günlerde ortaya çıkan sorgu görüntüleri üzerinden, İmralı’daki caninin kişilik analizini yapmış...
“Analize ne hacet” diyorsunuz değil mi;
“Kişilik mi!..”
Türk’ün yazdıkları da benzer bir yere bağlanıyor aslında.
“Kürt sorunu” üzerine her şey konuşulurken “PKK terör örgütü ve onun başı Öcalan’ın konuşulmaması, PKK’nın nasıl bir örgüt olduğunun, nasıl eleman temin ettiğinin, elemanlarını nasıl ve nerede eğittiğinin, nerelerle dış bağlantıları olduğunun, bu bağlantıların nasıl gerçekleştirildiğinin, elemanlar üzerindeki örgüt içi disiplin ve kurumsal baskının nasıl kurulduğunun, örgüt içi infazların yeterince tartışılmaması” na hayıflanan Emekli Albay “Öcalan’ın nasıl kof, çürük, ağır kişilik bozukluklarına sahip kurbağa yürekli biri olduğu açığa çıkarsa, örgütün, BDP’lilerin bütün propagandalarının temeli sarsılır” diyor:
“Öcalan’ın kişiliğinin, karakterinin, psikolojik yapısının -başta Kürt kökenli vatandaşlarımız olmak üzere- bütün topluma iyi anlatılması halinde PKK sorununun da büyük ölçüde sona ereceğini düşünüyorum.” (Faili Meçhul Cinayetler ve Gerçekler , s.81)
Türk’e göre tam da bu yüzden “açılıma, sürece zeval gelmesin” diye Öcalan’a “dokunan yanıyor”:
“Öcalan’a dokunan kim olursa hemen karşısına ya örgüt dikilir ya devlet... Ve baskı, cebir, şiddet, korkutma, yıldırma kapsamında her türlü tehdit ve şantaj yöntemi devreye sokulur...”
Hal böyle olunca da neredeyse “tanrı”laştırılan Öcalan’ın aslında nasıl “narsist, megaloman, kurnaz, entrikacı, pragmatist, merhametsiz, despot” ama hepsinden önemlisi “korkak”, dolayısıyla “kullanışlı” yapısı, amiyane tabirle aslen kendisinden bir “cacık” olmayacağı, sistematik biçimde gizlenmiş oluyor; ki kitleler üzerindeki “bölücü”, “provokatif” etkisi törpülenmesin!
Hem despot, hem korkak;
Çelişkili mi geldi?
Türk, Öcalan’ın kendisini CIA tarafından bile çözülemeyen insanüstü varlık, tarihin en büyük filozoflarından, ideologlarından, siyasetçilerinden, askeri dehalarından ve hatta “peygamber ayarında” konumlandırma çabasının temelinde “aşırı korkaklığını” gizleme çabası olduğunu savunuyor:
“Güç ve otorite onun için her şeydir; gücü ve otoriteyi yitirdiği anda yeni “efendisine” boyun eğmekte asla tereddüt etmez. Canı çok tatlı, acı ve ağrı eşiği çok düşüktür...”
Delil mi;
Türkiye’ye getirilirken “daha uçaktayken çözülmesi!”
Ama tabii bir de, Türk’ün deyişiyle “Her an birilerinin kendisini öldürmek üzere komplo kurduğu düşüncesini saplantı halinde getirmiş” olan, hukuken hayatının sonuna kadar “hücre” sandığımız “misafirhane” sinden çıkamayacak olan, pratikte “acz içindeki” birinin koskoca Türkiye Cumhuriyetine, hükümete, topluma esip gürleyebilmesi, tehditler savurabilmesi nasıl olabiliyor değil mi?
Basit;
“Artık, yüzde yüz inanıyor kendisine bir zarar gelmeyeceğine!”
Tam teslim haldeki birinin, devlet korumasında örgüt yönetse, oturduğu yerden suç işlemeye devam etse dahi kılına dokunulmayacağına kim inandırdı sizce?
Türk, psikologlar ve psikiyatrlar için “vaha” ilan ediyor Öcalan’ı...
Bana muhatabını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim;
Öcalan’ın ruh sağlığı tıbbi incelemeye muhtaçsa, onun ipiyle kuyuya inen, bir dediğini iki etmeyen iktidarınki ne?
Bir şehir yargılanıyor...
Şaka değil ha; valla...
***
Cizre’de PKK yol kesiyor, haraç topluyor, sağa sola Molotof yağdırıyor, askere, polise saldırıyor, kamu malını yakıyor, yıkıyor, can ve mal güvenlikleri, huzurları devlet teminatı altındaki Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlarını 30 Mart’ta “özerkliğe evet” demeye zorluyor, tehdit ediyor, iradelerini silahla ipotekliyor, bölüyor, parçalıyor ve bütün bunlar “suç” tan sayılmıyor, dahası yasayla “istihbarat” kalkanına kavuşuyor;
“Cumhuriyet Savcıları” nda tık yok.
Kırklareli’de halk “cumhuriyet” rejiminin içi boşaltılmasın, “millet egemenliği” gasp edilmesin diye yakmadan, yıkmadan, toplumun “marjinal” olmayan “yüzde 50” sinde rahatsızlık yaratmadan, en temel hak ve özgürlüklerini kullanarak yürüyor diye “Cumhuriyet Savcıları” suç duyurusunda bulunuyor.
***
Birden çok dava açılmış ve hepsi birbirine karışmış halde, rakamlar muhtelif ama CHP Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in verdiği bilgiye göre 1308 kişiye dava açılıyor.
Kırkareli’yi bilmeyenler milyonlarca insanın sokağa döküldüğü Gezi protestolarını düşünüp “orantısız” bulmayabilir bu sayıyı. Ben Trakyalıyım, Kırklareli’yi de az-buçuk bilirim; orantısız ötesi!
70 bin nüfusu olan küçücük bir şehir Kırklareli; çık sokağa herkes tanır birbirini, yandaşıyla candaşı, “marjinali”yle “makbul vatandaş” ı biraz sorup soruştursan akraba çıkar illaki...
Biri yürür, biri bakar...
Biri slogan atar, diğeri de en fazla köşedeki kahvede “gördün mü Osman Aga’nın kızanı anarşik olmuş be ya” diye dedikodu yapar;
Ama o kadar...
Kimse taşlamaz birbirini; en AKP’lisi bile satırla engellemeye girişmez en CHP’linin tepkisini...
Seyirlik ağız dalaşları olur; ama dedim ya o kadar!
Ki zaten ne kayda geçen “gösterici taşkınlığı” var, ne de “polis şiddeti” Kırklareli’deki eylemlerde...
Buna rağmen, yine Dibek’in verdiği rakamlara göre her 4 kişiden biri hakim önünde!
Dün Kırklareli Adliyesi’nde, davaların ilk duruşmasını izleyen CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner hayretler içindeydi;
“Bir kent yargılanıyor” dedi.
Bu daha ne ki; başlangıç!
-Mahkeme şimdilik engelleyebilmiş olabilir- ama hepiniz gördünüz işte Ankara’daki “sıkıyönetim” denemesini... Ellerinden gelse bir şehri değil bir ülkeyi yargılayacaklar hatta “Balyoz” kurmacasıyla Türk Ordusuna atfettikleri şeyi onlar yapacaklar;
Kendilerinden olmayan kim varsa stadyumlara dolduracaklar....
Sonra...
Düşünmesi bile korkunç geliyor bana...
“Uyuz”
Başbakan’ın Başdanışmanı, Ankara Milletvekili, iki gazetenin eş zamanlı köşe yazarı; uzman kişi, kanaat önderi Yalçın Akdoğan (!)’ı bilirsiniz...
Bu da dünkü yazısının ilk cümlesi:
“Milletin Menderes’e, Özal’a, Erbakan’a ve Erdoğan’a oy vermesi CHP’yi hep uyuz etmiştir...”
Nasıl üslup? Nasıl seviye? Nasıl kalite? “Uyuz” etmedi mi kimseyi?