Öcalan, Karayılan, Cemal ve Çandar
İmralı’daki hükümlü şöyle tehdit ediyor: “15 Temmuz’a kadar benimle tekrar görüşmeye gelecekler. Bu görüşmede pratik adımları hayata geçiremeyeceklerini beyan ederlerse ondan sonra devrimci halk savaşı devreye girer. O zaman devlet de 3 bin kişi değil 300 bin kişi tutuklar. 50 bin kişi değil de 500 bin kişi ölür” .
Bu sözleri duyan yahut haberi olan bir devlet, hapishanede tuttuğu bir hükümlü tarafından kendisinin tehdit edilmesine nasıl izin verir? Sorusunu bir an için sormayalım. Bu kadar açık bir tehdit altındaki devlete hükümran bir devlet denebilir mi? Sorusunu da bir kenara bırakalım. Böyle bir adamdan barış, demokrasi ve kardeşlik dersleri alanlardan ise isterseniz hiç bahsetmeyelim.
Gelin Kandil’de vekâleten cinayetleri organize eden terörist başı Karayılan’ın sözlerine bakalım: O da Hasan Cemal’in “Türkiye’nin önünde, demokratik anayasal çözüm süreci ya da barış süreci açılmazsa ne olur?” sorusunu “Devrimci halk savaşı olur” diye cevaplıyor. Karayılan devamla “Kürt halkı seçimlerde demokratik anayasa için, demokratik özerklik için oyunu kullanmıştır.” Karayılan’a göre bu gerçekleşmezse, bugüne kadar olandan çok daha kapsamlı olarak, hem kentlerde hem de dağda devrimci halk savaşı olacaktır.
Çözüm nedir, nerededir?
Malum bölücü unsurlara göre, yeni bir anayasa ile Öcalan’ın önce İmralı’dan ev hapsine, ardından da siyasete dahil edilmesiyle çözüm gelecektir.
Yeni, darbe ürünü olmayan, tamamen sivil ve demokratik (!) anayasanın nasıl olması gerektiğini de Cengiz Çandar söyle açıklıyor: “Anayasa’da etnik vurgusu olmayan bir vatandaşlık tanımı. Anadilde eğitimin önünü tıkamayacak bir madde değişikliği. Yerinden yönetime imkân verecek bir düzenleme.” Çandar gibilerine göre özerkliği engellemeyen bir anayasal yapı ve özerkliğin konuşulabileceği bir Türkiye ortamı dağdan inmeyi sağlayacaktır. Dağdakilerin önderi, iradesi, hatta peygamberi niteliğindeki Öcalan’ın da uygun bir statüye kavuşturulmasıyla sorun çözülmüş olacaktır. Karayılan, İmralı’daki tutuklu Öcalan’ın konumu için şunları söylüyor: “Bizim liderimiz tutukludur, irademiz tutukludur. İmralı’daki koşulların düzeltilmesine ilişkin çalışma çok hayati...”
Adı konmamış federasyon!
Özerklik’ten ne anlaşılması gerektiğini de yine Çandar’ın kendisi söylüyor: “Kürtlerin sayısal olarak çoğunlukta oldukları bölgelerde hükümranlığı paylaşmaları, yönetime katılmaları demek bu. Adı konmamış bir federasyon bu” . Devamında da Çandar’a göre Türkiye’deki Kürtler Kuzey Irak’ta olduğu gibi “hükümranlık hakkını Türklerle paylaşmak istiyorlar”.
Neşe Düzel, Taraf gazetesindeki röportajda Cengiz Çandar’a “AKP durumu düzeltmezse, ateşkes bitmez mi? Tekrar silahlı mücadele başlamaz mı?” sorusunu yöneltiyor. Cengiz Çandar’ın cevabı şöyle: “Bir uzlaşma olmazsa silahlı mücadele, üstelik şehirlerde terörle birlikte kesinlikle tekrar başlar. Üstelik bütün Arap dünyasını yalayan ve Suriye’yi de allak bullak eden gelişmelerin Kürtler üzerinden Türkiye’ye sıçraması boyutu da var.”
Dikkat edilirse Hasan Cemal ve Cengiz Çandar gibiler, yazılarında Kandil’in görüşlerini, İmralı’nın tutumunu ve mevcut durumu yorumluyor görünüyorlar. Aslında onlar Karayılan ve Öcalan’ın görüşleri ekseninde Türkiye’nin ne yapması gerektiğini söylüyorlar. Onlara göre uzlaşma olmazsa Türkiye, Suriye olur. Türkiye yeni anayasa yaparak “adı konmamış bir federasyona” izin vermezse Türkiye’ye demokrasi gelmez! Öcalan İmralı’dan çıkarılmazsa barış olmaz!
Sorunu bu şekilde ortaya koyanlar, umudunu Öcalan’a bağlayanlardır. Öcalan’ın talepleri yerine getirilmezse terör bitmez, kan durmaz ve analar da ağlamaya devam eder, diyorlar. Onlara göre devlet Öcalan’ı bir çözüm partneri olarak görecek, örgütün Öcalan tarafından kontrol edilmesine devlet imkân sağlayarak sorunu çözecek. Devlet kendi eliyle kendisini yıkmaya ant içmiş olan bir terör örgütünü birlik ve beraberlik içinde tutacak. Öcalan, Karayılan, Cemal ve Çandar’ın hep birlikte dayattığı çözüm işte budur!