Obama Bush'u da aratabilir!
Obama’nın sözlerine bakıldığında yalnız Bush’un uygulamalarına değil, aynı zamanda ABD’yi var eden gerçeklere de ters olduğu görülür. ABD’yi var eden ’He Man’modelidir. Yani ABD, “Güç bende” ilkesi üzerine kuruludur. Bu modelin terki, ABD’yi yeni dünya düzeni idealinden uzaklaştırabilir. Bu durum ABD’nin kendi birliğini bile bir arada tutmasına engel olabilir. Bu bağlamda Obama’nın “Bizim gücümüz, silahların gücünden ya da büyüklüğümüzden kaynaklanmaz, biz gücümüzü demokrasiden ve kaybetmediğimiz ümidimizden alırız” söylemi kulağa hoş geliyor ama gerçekçi değildir. Güç yoksa Amerika da yoktur. Bu böyledir. Obama, gerçekte söylemlerini gerçekleştirmeye kalktığında kaçınılmaz olarak Gorbacov’a dönüşecektir. ABD sistemi ise başkanın, Gorbacov’laşmasına izin vermez!
Obama “sürekli değişimi” vurguluyor, bu tema da olumlu bulunabilir. Ancak bu da bir zamanların komünist liderlerinin “sürekli devrim” sözüne çok benziyor. Ayrıca ABD’nin değişime değil başkalaşmaya ihtiyacı vardır. ABD emperyal iştahlarını, ezilen halkların kaynaklarına el koyma alışkanlıklarını, nükleer silahlarını, tehditlerinin rengini değiştirmek yerine, terk etmesi gerekmektedir. Tek taraflı sömürü üzerine kurulu olan ABD şirketlerinin bunu kaldırabileceğini düşünmek gerçekçi olmaz. Barack Obama, gerçekte finans kapitalin bir temsilcisidir. Onun için seçim sırasında desteklerini aldığı şirketlerin ihtiyaçları doğrultusunda hareket etmekten başka çıkar yolu da yoktur. Kaldı ki, ortada sistemden kaynaklanan ciddi ve büyük bir mali kriz de vardır.
Diğer yandan Obama’nın seçilmesiyle Martin Luther King’in düşlediği kırk yıllık rüya siyahlar için gerçekleşmiş olabilir, ancak bunun Kızılderililerin rüyalarına ne kadar etkisi olacağı da tartışılabilir. Obama, “Birlikte yapabiliriz” diyor. Doğru yapabilir ama bir yere kadar. Nitekim bugün ABD’nin dışişleri bakanı tam kan siyah bir ABD’lidir. Ne yaptığı da biliniyor. Kaldı ki Irak’ta bir milyondan fazla insanın ölümüne neden olan Bush döneminin eski Dışişleri Bakanı Colin Powell da aynı rengdi. O da Obama’nın konuşmasını dinlerken ağladığını söylemiş. Colin Powell muhtemelen Obama’yı ezilmişlerin, en alttakilerin, itilenlerin, rengi yüzünden linç edilenlerin çığlığı olarak gördüğü için ağlamıştır. Ancak kendisinin eline güç geçtiğinde, sahte gerekçeler yaratarak bir milyondan fazla Iraklının, ezilen ve sömürülen çaresiz insanın öldürülmesine neden olan savaşı canla başla savunmuştu.
Uluslararası sorunlar karşısında Obama!
Obama Irak’tan asker çekip Afganistan’a göndermeyi planlıyor. Bu durum Irak’ta zafiyet yaratırken Afganistan’da durumu daha da kötüleştirebilir. ABD halkına Bin Ladin’i ölü ya da diri ele geçirme sözü veren Obama, bu konuda eyleme geçerse Pakistan ile beklenmeyen sorunlar yaşayabilir. Obama’nın Irak’tan çekilme takvimi de belirsizlik içeriyor. Irak’tan “16 ayda çekileceğiz” diye söz vermişti. Eğer bu takvim uygulanırsa Amerika yükü daha çok Irak ordusunun ve işbirlikçi hükümetin üzerine yıkarak, mezhep çatışmasını körükleyecek bir yönetim biçiminin ortaya çıkmasını sağlayabilir. Obama’nın İsrail ve İran meselesine bakışı da sanıldığı gibi Bush’tan pek de farklı değil. İran’la “Görüşeceğim” diyor ama İran’ın taleplerine cevap verip vermeyeceği belli değil. Bush da İran ile gizli ve dolaylı görüşüyordu, Obama doğrudan görüşecek, aradaki fark da bundan ibaret kalacak gibidir.