Obama bir aydır çorapsız yatıyor
Başbakan ne zaman esse, gürlese, Washington’un yüreği ağzına geliyor, ödü kopuyor. Çıkıp, Taksim Gezi Parkı olayları ardından, su sıkan, milleti gazlayan, eline taş değerek, kazara gösterici öldüren zavallı polisin yetkileri sanki azmış gibi kalkıp, daha da artıracağım dedi. İşte o an, Obama, Oval Ofis içinde dönmeye başladı. Arkadaşın, endazeyi kaçırdığını fark eden Washington, Büyükelçi Ricciardone’yi koşturarak yolladı kendisine, hem de parti toplantıları yapılırken.
Suriye gibi bir kamufle konu varken, adam saklamadı demokratik hak hukuk diyerek ifşa etti konuşmaları. Bizimkiler, yani satın alınmış boyalı basın, anlamazlıktan gelip, Esad gaz veriyor, Amerika şikâyet ediyor diye yazdılar. Kesmedi, atanmış adamı durduramadılar, susturamadılar. Arkadaş olayları sakinleştirmek yerine, tırmandırmayı seçti. Bu kez Erzurum’da, göstericileri öldüren polise, kendisinin emir verdiğini açıkladı. Obama’nın uykuları kaçtı. Yatak odasında, sola dönerek akıllı First Lady’ye ne yapacağını sordu. Verilen cevap aklına yatmadı. Ulusal Güvenlik Danışmanı’na danıştı, gene olmadı. Dışişleri Bakanı arkadaşı Kerry’ye ne yapacağız dedi. Kerry beni de dinlemiyorlar diye cevap verdi. Baktı olmuyor, sekreterine, “Bağlayın şu Tayyip’i bana yahu” dedi.
Kendisine, bu işin ve bu gidişin sonunun hayırlı olmadığı, diplomatik ve kibar bir dille anlatıldı. Adam ne de olsa hukukçu, bizimki gibi, İmam Hatip mezunu değil ki, bir tekbirle tüm günahları temizlesin. Allah’ın verdiği canı bile alırken, onun adını anarak, suçu onun üzerine yıkma numarası da buradan geliyor galiba. Zaten Washington’a geldiklerinde Esad’ın kimyasal silah delilleri diye bizimkilerin verdikleri belgeleri Amerikalılar, bırakın inceleriz diye geçiştirmişlerdi. Sonraları verilen belgelerin de öyle CIA’nın bilmediği bir şey olmadığı ortaya çıktı.
Şimdi diyeceksiniz ki neden Beyaz Saray, Suriye açıklaması yaptı o zaman. Doğrudan, yani damardan konuya giremez miydi?. Şundan dolayı, hani bir şarkı vardır ya sır orada gizli, sözlerde “Kendim ettim kendim buldum” babından. İşte cevap da bu satır aralarında. Erdoğan’ı iktidara getiren ABD, artık onu kontrol ve zapt etmekte zorlanıyor ve hatta tutamıyor diyebiliriz. Ama son Beyaz Saray-Ankara görüşmesinin bir etkisi olmamış ki hâlâ Tayyip Bey konutundan bir açıklama yapılmadı.
Hem de kendisine, karşıtlarınla diyalog kur önerilmesine rağmen. Geçen sefer de Beyaz Saray, aynı şeyi önermiş, gece yarısı Gezi Parkı için bir grup sanatçı evlerinden toplanıp, Ankara’ya gönderilmişti. Bu kez ise artık çağıracak adam kalmadığından veya uzlaşma yönünde tüm köprüleri attığından sadece kendine yandaş akil adamlar takımıyla bir araya geldi. Ama kendinden başkasını dinlemeyen bir kişiden ne beklenir ki?
Bu söylediklerimin doğruluğu için CNNTürk muhabirine Diyarbakır’da açıklama yapan ABD Büyükelçisi Ricciardone’nin sözlerini döne döne dinlemeyi öneririm. Bir diplomasi sözlüğü ve çerçevesi içinde söylenebilecek ve yapılacak açıklamaları orada bulacaksınız. Her ne kadar Türk basını Amerika’nın açıklamalarını anlamamakta ve tersten okumakta ısrar etse de. Ricciardone’nin açıklamaları içinde uzlaşma, diyalog ve ifade özgürlüğü gibi lafların sık sık kullanıldığını göreceksiniz.
Şimdi ne olacak gibi önemsiz bir konuya takılabilirsiniz. Aslında sizlere bundan önceki en az 100 yazımda ABD’nin getirdiklerini, ABD’nin götürdüğünü yazmıştım. Bence bu durumu ampul takımı içinde tek fark eden Tayyip Bey ve tüm hırçınlığı da buradan kaynaklanıyor. Partiyi oluşturan çıkar takımları ise devlet kapısı kapanmadan çuvallarını tıka basa doldurma gayreti içindeler. Bizimki herhalde bakanının en iyi bildiği yer olan New York’a yerleşir. Biraz pahalı ama ne gam, çuvalla para var gemicikler var.
Artık yani BDP koalisyon ortağı olmasın da ne olsun. Son söz, PKK kendi polis gücünü de kurmuş. Yani gerçekten hayret bir şeysiniz. Adam devlet kurarken pirlerinin yaptığı gibi kendi polis gücünü kurmayacak mı? Bence Ankara’dan birkaç tane emniyet amiri ve komiser falan vererek de takviye etseler. Yazıkkk.