O sessiz oy!..
YSK'daki kapışmanın perde arkası...
O sessiz oy!..
Onca tartışmaya ve sarayın ağır baskısına rağmen YSK'nın aldığı "sandıklar taşınmasın" kararı bence "şok" niteliğindeydi. Önce, bu kararın alındığı geçtiğimiz Cumartesi günü yapılan toplantının perde arkasına dönelim. Biliyorsunuz; YSK'nın sandık taşıma taleplerini reddettiği karar oy çokluğu ile, 4'e karşı 6 oyla alındı. YSK Başkanı Sadi Güven de sandıkların taşınması yönünde oy kullandı.
Kurulda oylamaya geçilmeden önce gergin anlar ve sert tartışmalar yaşandı. Kurul, adeta ikiye bölündü. Sandıkların taşınmasını isteyenlerin ana argümanı "şehit cenazelerinin mi gelmesini istiyorsunuz" diğer tarafın ise "devlet egemenliğini mi terk edecek" şeklindeydi.
Sandıkların taşınmasını isteyenler, karşı tarafa "şehit veballerini nasıl kaldıracaksınız" diye yükleniyordu. Buna karşı görüş bildirenlerin ortak savunması ise şöyleydi;
"Biz burada hukuk konuşmuyoruz. Başka konulara giriyoruz. Her şeye rağmen hukuk ne diyorsa o olsun. 'Güvenlik nedeniyle sandıkları taşıyalım' diyorsunuz ama böyle bir mevzuat yok. Yarın eğer taşıdığınız seçmenlere bir şey olursa vebal altında kalırsınız. Bize 'şehit veballerini nasıl kaldıracaksınız' diyorsunuz bu doğru, ancak burada güvenliği sağlamak bizim işimiz değil. Güvenliği sağlamak devletin işi. Biz sadece hukuk kuralları içinde karar vermek zorundayız."
Kurulda tartışma, o kadar şiddetlendi ki; "self determinasyon"a kadar geldi.
"Devlet eğer oraya sandık koyamazsa böyle bir hak talep edebilirler. Ne demek devletin bir bölgeye sandık koyamaması?.. O zaman, bölgeyi bıraktığınız anlamına gelecek. Yarın çıkıp bunu örnek gösterip, 'devlet buraya sandık koyamıyor, bölgeyi bıraktılar. Bizim de kendi geleceğimizi belirleme hakkımız var' derseler ne olacak? Anladık, şehitler gelmesin ama devlet de oraya bir şekilde sandık koymak zorunda. Bu devletin görevi. Sandık koyamamak demek 'egemenliğim yok' anlamına gelecek. Devlet bir bölgede egemenliğim yok nasıl der? Böyle bir şeyi kabul edemezsiniz" diye sert tepkiler yükseldi salonda.
Toplantı sırasında bir üye hiç konuşmadan hatta başını kaldırmadan tartışmaları dinliyordu, sadece not alıyordu. Oylamaya geçildi. Herkes nefesini tutmuştu. O üye, tek cümle etti; "sandıklar taşınmamalı" dedi ve oyunu kullandı. Eğer toplantıda sonuç 5-5 olsa başkanın dediği olacaktı. Oylamanın ardından o üyenin "hiç olmazsa hukukun dediği oldu, vicdanım rahat" sözleri duyuldu. İşte, böyle bir toplantı sonucunda sandıkların taşınmaması kararı çıktı.
Sarayda ise R. Erdoğan'ın, önüne gelen herkese attığı sert fırçalar ortalığı inletiyordu!..
Kafası karışanlar için terör kitapçığı
Soru: Neden bu kadar çok şehit veriliyor?
Cevap: Çünkü teröristler saldırıyor. Şehitlerin çoğu asker/polis operasyonlarından değil, terörist saldırılarından kaynaklanıyor.
Soru: Teröristler ne cüretle bu kadar pervasız saldırabiliyorlar?
Cevap: Çünkü teröristler eskisi gibi saldırıp kamplarına kaçmıyor. Saldırdıktan sonra şehir içlerinde barınabiliyorlar.
Soru: Teröristler bölgede halkın üzerinde neden bu kadar etkili?
Cevap: Devlet "çözüm süreci"nde PKK'ya operasyon yapmadı. PKK, bu dönemde şehirlere silahlarıyla beraber yerleşti. Devletin ses etmediği teröriste halk ne diyebilir ki?
Soru: Uzunca bir süre şehit cenazesi gelmemişti. Aslında her şey iyi gitmiyor muydu?
Cevap: Boş tüp yanar mı? Yanmaz. Tüpün yanması için dolması lazım. Ama dolarken de yanmaması lazım ki kaza olmasın. PKK'nın da bugünkü gibi saldırabilmesi için göze batmadan şehirlere yerleşmesi gerekiyordu.
Soru: Peki devlet bunu görmedi mi?
Cevap: Devlet görüyordu. Kendini idare eden hükümeti de uyarıyordu. Sonra hükümet devletleşti. Olanları görüp de önlem almak isteyen bürokratları değiştirip yenilerine "aman ha operasyon yapmayın" dedi.
Soru: Buna inanmak çok zor? Neden böyle bir şey yapsın ki bizi yönetenler?
Cevap: Evet buna inanmak zor gelir. 28 Aralık 2011'de Uludere olayında 34 kişi öldü. O güne kadar birçok teröristin öldürüldüğü operasyonlar o gün bıçak gibi kesildi. Sonrasında teröristlere tek mermi atılmadı.
Soru: Hâlâ anlamadım?
Cevap: Şehit cenazesi gelmesini kimse istemez. Şehit olmayınca hükümet terörü bitirmiş gibi halktan oy aldı. Ama Uludere olayından sonra başlayan çözüm süreci PKK'ya hayat verdi. O güne kadar ağır zayiat veren örgüt o günden sonra operasyon yapılmamasını fırsat bilerek binlerce eleman kazandı ve eğiterek şehirlere gönderdi.
Soru: Bu süreçte her iki taraf da kazançlı çıktı yani?
Cevap: Bu sürecin tek kaybedeni Türkiye ve milletimiz oldu. PKK, çok güçlendi. AKP ise "analar ağlamıyor" diye siyaset yaptı. Ama, kimse "örgüt ne haldedir, ileride bize dokunur mu" diye sormadı. Aslında sorulmalıydı. Çünkü gelip teslim olan terörist bile yoktu. Bunlar nerede, ne yapıyor diyen olmadı.
Soru: Soranlar oldu. Ben hatırlıyorum. Bazı güvenlik güçleri, "PKK'ya alan açılıyor" diye isyan ettiler, istifa bile ettiler. Sahi ne oldu onlara?
Cevap: İşte bunlar hükümeti uyarmaya çalışan bürokratlardı. Bir kısmı hapishanede, bir kısmı ise artık görevinde değil. (3-5 soru kaldı. Onlar da yarına...)