O imzayı MHP atsaydı...
Daha önce hükümetin tetikçiliğini yapan bir gazetede yayınlanan haberi hepimiz okuduk. Şoke(!) olduk. Başbakan 2004 yılında MGK toplantısında Gülen Cemaati’nin faaliyetlerinin engellenmesi doğrultusunda alınan kararın altına imzayı çakmış.
Haberin ilk şoku geçince hükümet yetkilileri “imzaladık ama uygulamadık” açıklaması yaptı. Eski sahibini vurmaya niyetli gazete bu kez Başbakanlık Müsteşarlığı’nın kararların uygulanması ile ilgili yazısını kamuoyunun dikkatine sundu.
Belli ki Başbakan o dönem durumu kurtarmak için askerlerin talebini yerine getirmiş. Bu haberin ortaklık hukukunun ortadan kalktığı bir ortamda, eski “partner”e vurmak adına servis edildiği açık.
Haberin memleketin nasıl bir “ittifak” tarafından yönetildiğini göstermesi dışında bir önemi yok.
Bu haberden “aha, AKP cemaati bitirme planı yapmış!” sonucu çıkartmak motoru zorlamak olur, lakin iki şeyi görmemize vesile olması açısından faydalı olmuştur.
Birincisi, daha zor şartlarda benzer kararlara imza atmak zorunda kalan geçmiş yönetimleri “dik durmamakla” suçlayarak yerden yere vuran muhafazakâr entelijansiyanın, söz konusu AKP olunca “ama o zaman şartlar zordu” sahtekârlığı içinde olaya yaklaşarak, ne kadar zavallılaşabileceğini göstermesidir. Bir an bu kararın altında MHP’nin imzasının olduğunu düşünün. Hükümet medyası ve entelijansiyasının tavrı aynı mı olurdu?
İkincisiyse hükümet medyasının, velinimetlerini savunma adına ne kadar “komik” duruma düşebileceğini göstermesidir. Bu komedinin “zirvesi” ise Başbakan’ın Şener Eruygur’a koyduğu “posta” senaryosudur. Efsane o ki, Başbakan cemaatin engellenmesi kararını beraber imzaladığı Şener Eruygur’a bir başka toplantıda “Kes lan!” diyerek postayı koymuş. Öyle kudretli bir naraymış ki bu MGK salonu titremiş...
Ne diyelim; tamam, tamam dik durmuş sakin olun...
Türk siyasi tarihine geçmiş önemli sözler vardır. Bunlardan birisi de Demirel’in “verdimse ben verdim” sözüdür.
Süleyman Demirel, tarihe İLKSAN skandalı olarak geçen, şu anda AKP kalemşorluğu ile meşhur bir bayanın eşinin de aracı olduğu iddia edilen arsa satışı sonrası yapılan eleştirileri “verdiysem ben verdim” sözleri ile cevaplamış, bu söz tarihe geçmişti.
Başbakan Erdoğan’ın dershane tartışmaları akabinde çıktığı bir TV programında cemaatin tavrını eleştirirken, haklılığını “ne istedilerse verdim” sözleri ile ifade etmeye çalıştı.
Erdoğan’ın bu açıklaması aklıma Demirel’in meşhur sözünü getirdi. Bence bu söz de Türk siyasi tarihine geçmiştir.
Demirel bu sözü söylediği zaman ne verdiği belliydi. Başbakan’ın biraz da “kahır” içeren bu açıklamasından anlıyoruz ki çok şey vermiş...
Merak ediyorum Başbakan cemaate neler verdi?
Tarihçi-Milletvekili Yusuf Halaçoğlu Ayasofya’nın “sahte” imza ile ibadete kapatıldığını, dolayısıyla kararın “sahte” olduğunu iddia ederek tekrar açılması gerektiğini söyledi. Ardından Meclis’e bir önerge vererek ibadet yasağının kaldırılmasını talep etti.
Bu durumda “Müslüman demokrat” hükümet ne yapmalıydı? Her fırsatta “Ayasofya açılmalı” dediği için önergeyi desteklemeliydi.
Peki bu karar AKP tarafından reddedilince AKP’nin muhafazakâr tabanı ne yapmalıydı? Normal olan, en azından partilerine “teessüflerini” sunmalarıydı.
Tabii ki bunların hiçbiri olmadı.
Kimi “aslan” muhafazakârlar ise Ayasofya’nın cami yapılmasını “provokasyon” olarak gördüler. Tıpkı 2008’deki başörtüsü yasağının kaldırılması teklifini “tuzak” olarak gördükleri gibi...
Başbakan daha önce benzer bir teklifi “önce Sultanahmet’i doldurun” sözleri ile reddetmişti.
Akabinde, Fener Kilisesi dolmadan Akdamar’ı ibadete açmıştı.
AKP, Ayasofya gibi önemli bir hareketi MHP’nin teklifinin peşine takılarak yapacak kadar “saf” değil. Daha önce yazmıştım, AKP bu tip operasyonlara ortak istemez.
Çünkü bu tür değişikliklerin “nemasını” bölüşmek istemez.
Kendi tekelinde olduğuna inandığı “dini” alanla ilgili tasarruflara “ortak” kabul etmez.
Yerel seçimlerin malzemesi “başörtü” serbestisi olacak.
Ayasofya ise Cumhurbaşkanlığı seçiminin malzemesi olacak. Sırası gelince AKP tek başına gündeme getirip “nemasını” alacaktır. Yoksa, Ayasofya “mahzun” kalmış, Fatih beddua etmiş umurunda değildir bunların...