"O dönem"in bürokratlarına ne olur?
Yargı ile yatıp yargı ile kalkıyoruz. Her gün yeni bir dava, yeni bir tartışma. Yargı ve mahkemeler AKP’nin can simidi oldu. Sıkıştıkça gündemi yargı üzerinden alabora ediyorlar. Biz dahil hepimiz bunun peşine takılıp sürükleniyoruz.
“Hrant”ın davası da evlere şenlik..
Hani TV’lerde bir program vardı;
“Komedi Dükkânı”...
Benim de çok sevdiğim ünlü komedyen Tolga Çevik, bazen ünlü bir tiyatrocuyu yanına alarak, çoğu zaman da seyircileri dahil ederek oynuyordu.Tolga Çevik, bir yerlerden, bugüne kadar hiç yüzünü görmediğimiz ancak sesini duyduğumuz yönetmenin güdümünde sahnede milleti gülmekten kırıp geçiriyordu. Sadece sesini duyabildiğimiz yönetmenin kontrolünden hiç çıkamayan Çevik, bildiğimiz filmleri, eserleri veya tiyatro oyunlarını hicvederek oynuyordu.
Milet olarak da komediyi çok sever, seyretmeye de bayılırız ya!..
Aynen öyle!..
Şu, Hrant’ın davasında sergilenen komediyi de aynen öyle seyrediyoruz.
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bülent Arınç çıkıyorlar, oldukça rahat bir şekilde mahkemenin aldığı kararı eleştirebiliyor ve hatta tatmin olmayanlara yol yordam gösterebiliyorlar.Yeni gelişmeler için tetiği çekebiliyorlar. Her daim hukukçu kimliğine atıfta bulunarak işine gelmeyen davalarda çok hassas olan ve yargının işine karışmayı reddeden Bülent Arınç, mahkemenin ve hakimin aldığı kararı “tu-kaka” edebiliyor.
Konuşmamaları ve yalnızca adil karar vermeleri beklenen hakimler TV’lerde canlı yayınlara çıkıyor. Hakim bey, Hükümetten ve ele geçirilen yüksek yargının hışmından kurtulabilmek maksadıyla adeta özür diliyor, “hatayı” bertaraf edebilmek için tavsiyelerde bulunup “bize bir şans daha verin” mealinde laflar ediyor.
Siyaset ve yargıdaki “komedi dükkânı” tam gaz gidip rayting rekorları kırarken sahneye Adalet Bakanı çıkıp “reform paketi” açıklıyor. Adalet Bakanı “yargı daha hızlı çalışacak” derken bir de bakıyoruz “Hrant”ın davasında bir sanık unutulmuş, hakkında karar verilememiş. Hemen devreye Hükümetin kalemşörleri giriyor. “Özel” röportajlar, “özel” köşeler yazılıp yargıya ne yapması gerektiği gayet “usta”ca anlatılıyor.
Daha da ileri giden basın yayın organları ve araştırmacı-soruşturmacı gazeteci yazarlar var. Hangi tarihte kimlere ne ceza verileceğini veya beraat ettirileceğini müneccim gibi biliyorlar.
Yönetmen söylüyor (yalnızca sesini duyup yüzünü göremiyorsunuz. unutmayın ha) Tolga Çevik oynuyor. Çok hoş zaman geçiriyoruz. Çoluk-çocuk gülmekten kırılıyoruz. Allah şu TV’lerden razı olsun!..
Yönetmenimizden rica etsek de 12 Eylül darbecileri ile ilgili davayı da mahkeme dekorlu mekanda bir zahmet sahnelese artık. Copy-paste metin olarak medyaya düştü, “12 Eylül uygulayıcıları da soruşturma kapsamına alınmış”.
“12 Eylül askeri darbesine ilişkin, darbe yapanlardan hayatta kalan Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında dava açılmasına ek olarak o dönemde cezaevlerinde işkence yapıldığına dair iddialar üzerine soruşturma yürütülürken bir soruşturma da dönemin sıkıyönetim ve ordu komutanları, valileri, emniyet müdürleri ve MİT görevlileri hakkında açıldı”.
Çok şaşırdım!..
Neredeyse küçük dilimi yutacaktım!..
Biz, o kadar hızlı ve acar gazeteci olamadık ki olacağı önceden bilelim. Bizim her zamanki metodumuz; kaynağına sorup alabildiğimiz bilgileri yazmak üzerinedir.
Soruşturma kapsamına alınan o dönemin bazı bürokratlarını aradım, “ ne düşünüyorlar?” diye.
Kapsama alanı içinde olan “o dönemin bürokratları”ndan çoğu savcılığın “ne yaptığı”ndan habersizdi. Kimi şaşırdı, bazısı ciddiye bile almadı, kimi de “gelsin de görelim bakalım” dedi.
AKP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul milletvekili Abdülkadir Aksu konuşmak istemedi.
AKP iktidarında iki dönem üst üste Milli Savunma Bakanlığı yapan Vecdi Gönül de aynı tavır içindeydi, “Hiç bilgim yok, haberim de yok. Bana gelmiş bir şey de yok. Bilgimiz dâhilinde olsun bakalım ondan sonra gereken yere gereken şeyleri söyleriz” dedi.
12 Eylül davasında soruşturma kapsamına alınan iki AKP’li de şaşkın. AKP’de Bakanlık yapmış Aksu ve Gönül’ün bazı beklentilerinden dolayı Başbakan Tayyip Erdoğan’a kırgın oldukları siyasi kulislerde hâlâ konuşuluyor.
Bakalım, bu soruşturma sürerse ikilinin kırgınlık katsayısı kaça çıkacak?
Eski DYP Grup Başkanvekili Saffet Arıkan Bedük ile konuştum, “12 Eylül soruşturma kapsamına girmişsiniz. 12 Eylül’ün bürokratları olarak” dedim. Bedük, “O dönemde ben Başbakanlık Personel Genel Müdürüydüm. Ben 1988’de Ankara Valisi oldum.
Bizim böyle gizlenecek, kapaklanacak, suç teşkil edecek hiçbir şeyimiz olmadı, olamaz da. Onun için alnımız açık bizim, hiçbir şey olmaz. Dosyayı görmedim bilmiyorum. Ama bizim geçmişle ilgili verilmeyecek bir hesabımız yok. Ben 1988’de Ankara Valisiydim. 1984 -1988 arası da Emniyet Genel Müdürlüğü yaptım. Görev yaptığım dönem içerisinde yasaya aykırı, hukuka aykırı şeyler olmamıştır ve bundan da herhangi bir şekilde taviz de vermedim” diye konuştu.
Üzerindeki davalara bir dava daha eklenen eski Bakanlardan Mehmet Ağar ise oldukça sakin bir cevap verdi. Ağar, “Şube müdür muaviniydik biz o zaman. Ne konuşacağım!.. Yarın bir gün süreç başladığında görülür. Ne olduğunu bilmediğimiz bir şey için ne söyleyeceğiz” dedi.
Yargının davaları Brezilya dizilerine taş çıkaracak gibi gözüküyor.
“Ben seni sevmiyorum Marimar”
“Ben de seni Sergio”
Aman yönetmen “stop” demesin. Çok eğleniyoruz. Çoook...