“Nutuk Sözlüğü”nü okumak...
Saat, gecenin sabaha karşı üçü... Aydil Erol’un “Nutuk Sözlüğü” adlı eserini henüz bitirdim. Uykuyu sonraya erteleyip, kitabın bende bıraktığı etkiyi sıcağı sıcağına size aktarmak istedim. Ama önce bir anı:
1969 yılında Bitlis’in Hizan ilçesinin bir dağ köyünde sığır vebası aşısı yapıyoruz. İşimiz bitince köyün yeni mezun öğretmeni bizi lojmanına davet etti. Öğretmenimizin çok okuduğu belliydi. Sohbet sırasında benim kitaplara olan ilgimden etkilenmiş olmalı ki; mezun olurken okulun armağan ettiği üç ciltlik “Nutuk”u imzalayıp bana verdi. (Onlar hâlâ kitaplığımdadır) Sonra da Nutuk’ta adı geçen bir-kaç kişiyi; özellikle Rüstem (Alfred-Ahmet Rüstem) Bey’i sordu. Benim de o yıllarda bilgi birikimim azdı; yanıtlayamadım. Doğrusu, yıllar sonra bile -hatta bu geceye kadar- Türk’ün o görkemli destanının anlatıldığı Nutuk’ta adı geçen pek çok kişinin kimliğindeki ayrıntıları bilmiyordum.
Atatürk’ümüz Nutuk’ta, olayları anlatırken pek çok insanın doğal olarak sadece adını veriyor. Pekiyi; o insanın kişiliği nedir? Nasıl bir yaşamı olmuştur? İnsan bunları merak ediyor. Sözgelimi bir türlü tatmin olmayan l. Meclis’in sorunlu üyesi Celâlettin Arif Bey’in babasının Mehmet Arif Bey olduğunu bu kitaptan öğrendim ve üzüldüm. Üzüldüm; çünkü babası Mehmet Arif Bey harika bir insan. “Başımıza Gelenler”de 1877-1878 Türk- Rus Savaşı’nın Doğu Cephesi’ndeki anıları yer alır. Ve o kitap her Türk aydınının kesinlikle okuması gereken bir eserdir.
Aydil Erol bizi şaşırtmayı sürdürüyor... “Akşam” maddesinde Falih Rıfkı Atay’ın 1918 yılında yayımladığı Akşam gazetesini anlatıyor. Ama bu arada Falih Rıfkı’ya hiç yakışmayan tuhaf bir cehaleti ve Atatürk’e yönelik terbiyesizce sözlerini de öğrenmiş oluyoruz...
Ali Emirî Efendi maddesindeki o geniş açıklamalar çok güzel. Bize “Dîvânü Lügati’t Türk”ü armağan eden bu büyük insanı, ulu Tanrı uçmağında ağırlasın. Yine Nutuk’ta Atatürk’ümüzün adından söz ettiği Ahmet Ferit Tek, bu eserden öğreniyoruz ki; gerçekten örnek bir devlet adamı.
Yazar, eserinde kimliklerini açıkladığı kişilerin nerede öldüğünü, mezarlarının hangi mezarlıkta ve kaç numaralı ‘ada’da bulunduğunu da yazıyor. Bu anlamda Hamdullah Suphi Bey başlıklı madde beni hüzünlendirdi...
Sevgili Aydil, Hamdullah Suphi Tanrıöver’i öz cümlelerle güzelce tanıtır. Son cümlesinde ise: “Taşsız mezarı İstanbul Merkezefendi’de 1. adadadır”der... Düşünebiliyor musunuz; Türk Ocakları’nın kuruluşunda emeği geçen, 1. Meclis’in Millî Eğitim Bakanı, İstiklâl Marşı’mızın güftesini Meclis’te ilk okuyan, Gagavuz Türklerine kucak açan, Devletimizin Bükreş Büyükelçisi’nin bir mezar taşı yok!
Sözün kısası değerli okurlarım; bu kitap, her eve girecek, her ele değecek bir hazine!
Biraz da yazarımızdan söz etmeliyim... Aydil Erol, 1950’li yıllardan beri gönül cilası şarkılara söz olmuş şiirleriyle edebiyatın içinde. O hep zoru başardı. Yoğun emek ürünü “Adlarımız” eseriyle, bizlere topluca Türk adlarını armağan eden odur. Kişilikleri anlatması ise yeni değil. “Mehmet Akif” ve “Ahmet Haşim” adlı kitaplar da onundur.
Bu değerli dostumu ilk kez 1960’lı yıllarda Ötüken dergisindeki “Hoyrat”larıyla tanıdım. Aynı sayıda şiirlerimizin yayımlandığı da oldu. Hep güzel işler yaptı. Bu son eseriyle de gerçekten önemli bir boşluğu doldurdu.
Pek çok Osmanlıca sözcüğün de açıklandığı “Nutuk Sözlüğü”nü bizlere sunduğu için Bilgeoğuz Yayınevi’ni kutluyorum. Okuyucularım kitaba, yayınevinin (.212. 527 33 65) numaralı telefonundan ulaşabilirler.