Nevruz manzaraları...
Beşiktaş ile Silopi’de adeta iki ayrı hukukun yaşandığı canım memleketimin nevruz manzaralarını televizyondan seyredip gazetelerde okudunuz. Ankara’da haklarını arayan işçilere biber gazı sıkıp kış ortasında havuza atanlar, Diyarbakır’da “Öcalan’sız dünyayı başınıza yıkarız” pankartı açıp ülkeyi tehdit edenlere nasıl da hoşgörü gösteriyor!..
Mersin’de 13 yaşındaki Ali Aslan ayakkabısı olmadığından okula yırtık çorapla gittiği için sınıfa sokulmazken, Başbakan, Dolmabahçe Sarayı’nda artistlerle kahvaltı yapıp açılım saçılım adına ortaya attıklarını tartışıyor. İçişleri Bakanı Atalay’ın ağzından Silivri için “Özel mahkeme” nitelemesi yapılırken birilerince Türk Subayları’na pusu kuruluyor... Esnaf kepenk kapatırken, köylünün ahırdaki ineği, dededen kalma tarlası icra ile satılıyor. Zinanın adı “seviyeli birliktelik”, vatan hainliğinin ise demokratik gereği ve hoşgörü şeklinde değişmiş. Yurdumun meydanlarında “İşgalci TC Kürdistan’dan defol!” pankartları altında dağdan gelen üniformalı teröristlerin kollarında “Görevli” bandı var... Başbakan’ın kadrajına artistler, liboşlar, sanatçılar, jipe binen cemaat sosyetesi ile iktidarda oluşturduğu burjuva girerken, işçi, memur, çiftçi, esnaf, emekli kapsama alanı dışına itiliyor.
Memleketin bu haline her gün tanıklık eder, oluyor, endişeden karabasanlar çöküp uykular haram olurken nefes almak için gözlerimiz güzel manzaralara hasret... Bu hasret içinde güzel nevruz manzaralarını paylaşıp kara bulutları dağıtarak baharın ılık rüzgârına kaptıralım kendimizi... Kardelen misali az rastlanan güzellikleri anlatalım.
18 Mart’ta Ankara Kocatepe Camii’ndeki Şehitler Mevlidindeydim. Ankara Türk Ocağı, Türkiye Kamu-Sen ve eskimeyen dostların organize ettiği vatan uğruna şahadet şerbeti içen tüm şehitler için okutulan mevlit ve hatimde bülbül sesli hocalarımız yüreğimizi yumuşattı. Yıllardır, aylardır görüşemediğim dostlarla, büyüklerimizle, emeği geçen ak saçlılarla hemhal olma fırsatı yakaladık.
Çoktandır seyahat engelli olduğum için Türk dünyasının yaşayan Korkut atası Prof. Dr. Turan Yazgan’ın önderliğindeki Ergenekon’dan çıkışın 4647’nci yıldönümü şenliklerine katılamadım. Ancak eskimeyen dostları bir araya getiren Salih Dilek imdadımıza yetişti. Yıllardır 21 Mart Nevruz’u ile 3 Mayıs Türkçüler Günü’nü organize eden Dilek, ömrünü Türk milliyetçiliği ülküsüne vakfetmiş olan Dr. Selim Kaptanoğlu ile el ele verip Kurtboğazı Barajı’nda Dr. Hüseyin Zayıfoğlu’nun otağında harika bir Nevruz yaşattı bizlere... Resmi devlet protokolünün olmadığı, dostluk ve samimiyetin hâkimiyetinde ateşten atlayıp, örste demir dövdük. Yumurta tokuşturup, hançerelerimizi yırtarcasına Ergenekon Marşı’nı okuduk. Gençler halay çekti, ağabeyler zeybek oynadı, Yozgat Sürmelisi’nden, Kırşehir türkülerine, Kerkük mahnılarına kadar lezzetli müzik ziyafeti vardı.
1968 kuşağının abide isimleriyle 78’in efsanelerinin saçları-sakalları ağarıp, belleri bükülse de içlerinde bir an bile yitirmedikleri heyecanı gıpta ile seyrettik. Etli pilav, helva, turşu ve ayran değil, vefa doyurdu bu Pazar bizi. Siyasetin çalkantısından, ikbal kaygısından uzak keyifli bir Pazar yaşarken gelenler gelmeyenlerin mazeretleriyle selamını taşıdı. Nihal Atsız’dan, Arif Nihat Asya’dan ateş çemberlerinden geçenlerin yazdığı şiirleri dinledik. Beni en fazla etkileyen ise ailelerin bir araya gelmesiydi. Kadını, erkeği, oğlu, kızı, damadı, torunuyla Nevruz ateşi etrafında bir araya gelen Türk milliyetçilerinin yarım asırı geçen mücadelesinin üç, hatta dört kuşağını tanıma fırsatı bulup heyecanlanırken, oğlum ve kızımın yanımda olamayışına üzüldüm. Ama 3 Mayıs’ta Ankara Atatürk Orman Çiftliği’ndeki toplantı için katılma sözü aldım çocuklarımdan. Anamı, ağabeylerimi, yeğenlerimi de götüreceğim kımız içmeye. 3 Mayıs’ta Ergenekon Marşını okumaya tüm okuyucularımızı şimdiden davet ediyor, başta Selih Dilek ve Dr. Salim Kaptanoğlu olmak üzere emeği geçen büyüklerime teşekkür ediyorum.