Nefesimiz kül oluyor
Hemen hemen hepimiz son günlerde hava sıcaklıklarından en az bir defa şikayet etmişizdir. Özellikle gündüz 12:00-16:00 saatleri arasında dışarıda bulunmak bir işkence haline gelmiş durumda.
Bilinen dünya tarihinin en sıcak günlerini yaşıyoruz. Her geçen gün yeni bir sıcaklık rekoruyla karşı karşıyayız. Şimdiden söyleyeyim; burada övünülecek bir şey yok! Çünkü ortada yaşamımıza kast eden bir durum var.
Dünya bir iklim kriziyle karşı karşıya. Bu artık bir öngörü değil tüm gerçekliğiyle karşımızda olan bir durum. Mevsimler ve kıtalar arasındaki sıcaklık farkları değişiyor. Kutuplardaki buzullar eriyor, deniz seviyesi yükseliyor ve hepimizin bildiği gibi ormanlarımız yanıyor. Geçen sene ortalığı birbirine kattığımız orman yangınları için bu sene sesimizi bile çıkarmıyoruz. Görmediğimizden, bilmediğimizden değil; alıştık! Bir insan orman yangınına alışabilir mi? Biz alıştık…
İklim değişikliğinin birden fazla sebebi var. Bunlardan en bilineni fosil yakıt tüketimi. Bununla birlikte orman tahribatı, yoğun tarım ve tabi ki de sınırsız kapitalist üretim. Sanayi Devrimi’yle birlikte dünyanın ortalama sıcaklığının sürekli artması da sınırsız üretimin hayatımız için bir tehdit oluşturduğunu bize gösteriyor. Yani anlayacağımız birilerinin kar etme ihtiyacı bizi bir sona doğru götürüyor. Birileri bu rekabet ortamında ayakta kalabilmek için hayatımızı tehdit etmekten çekinmiyor.
Peki orman yangınlarının suçunu da bu sebeplere yükleyip kurtulacak mıyız? Tabi ki de hayır… Çünkü bizim de buradaki suçumuz yadsınamaz gerçek. Kontrolsüz yakılan her ateş, söndürülmeden atılan her izmarit, cam ve cam kırıklarının ormanda bırakılması bizim kontrolümüzde olan durumlar. Bizlere soluduğumuz oksijeni üreten, iklim krizine karşı en önemli silahımız olan ormanlarımızı korumak zorundayız. Bu bir lütuf değil, bugünlerimizin en temel vatandaşlık görevidir.