Ne var bunda bu kadar şaşıracak
ABD’deki ikiz kuleleri hedef alan 11 Eylül saldırısından bu yana geçen 10 yılda terör suçundan hüküm giyen 35 bin 117 kişinin üçte biri yani 12 bin 897’si Türkiye’deymiş...
“Terörist mahkum etmek” dalında dünya şampiyonu olmuşuz!
“Şaşırtan rakam” diye vermiş gazete, ne varsa bunda bu kadar şaşıracak...
Üçte bir ne ki?
Habur’dan girip “pişman değilim” diyenleri siyasi iktidar emriyle kurulan çadır mahkemesine değil de “bağımsız Türk yargısı”na emanet etseydik, en yakın rakibimize tur bile bindirirdik belki!
Bindirirdik bindirmesine ya, illa bir soran çıkardı:
Amip gibi bölünerek mi çoğalıyor bu terörist taifesi? Madem tuttuğumuzu içeri atmakta böyle mahiriz, kim karakol basıp öldürüyor askerimizi? Şehrin göbeğinde halı sahada futbol oynayan polisimizle eşini tarayan kim?
“Terörist avı”nda gerçek bir destan yazmak istiyor musunuz?
O zaman dağda binlercesi cirit atarken, mahkum ettiğiniz en baba terörist İmralı sayfiyesinde keyif çatarken, bırakın “şu kadar terörist mahkum ettik” diye böbürlenmeyi de, “iddia olunan teröristler” için çıkarın benzer bir istatistiği!
Bakın görün nasıl alt üst ediyoruz bütün rekorları bu alandaki!
Haksız mıyım;
Günlük tutmak terör örgütü faaliyeti...
Telefonda konuşmak öyle...
Bırakın muhalefet etmeyi, edene selam vermek bile müebbetlik...
Konferans düzenlemek, kitap yazmak, askerlik yapmak, yürümek, oturmak, kalkmak, üç kişi biraraya gelip yemek yemek... Suç hepsi!
Haliyle...
Gazetecin “terörist”, akademisyenin “terörist”, doktorun “terörist”, yazarın “terörist”, öğrencin “terörist”, avukatın “terörist”, hakimin “terörist”, savcın “terörist”, mühendisin “terörist”, istihbaratçın “terörist”, politikacın “terörist”, belediye başkanın “terörist”, sanatçın “terörist”, polisin “terörist”... Teğmen, Albay, Korgeneral, Orgeneral, Amiral, Oramiral, Koramiral... Terörle mücadele eden askerin bile “terörist”, “iddia olunan terör örgütü üyesi”!
Yabana atmayın bu teklifi..
Gelin “iddia olunan teröristler”i yargılamadan hücreye tıkmak konusundaki yerimizi de belirlesin araştırma şirketleri...
İt ürürken sizin de şanınız yürür!
“Gazetecilik okullarında okutulmalı”
Mehmet Y. Yılmaz, Sabah gazetesinin önceki günkü “Sıra Gazze Seferinde” manşetinden yola çıkarak yaptığı tespitte haklı. Diyor ki:
“Bir ülkede iktidarın medyayı kontrol edebilmesinin nasıl işlere yarayabileceğini gösterecek bundan daha iyi örnek kolayca bulamazlar. Bir dış politika başarısızlığının, nasıl bir zafer gibi sunulabileceğinin örneği bu yayınlar. ”
Nitekim “Yarın Mehter vuracak ve Gazze’ye doğru yürüyeceğiz” gibi sunulan haberin satır aralarında bu “sefer”in Mısır’ın iznine tabi olduğu ayrıntısı saklı.
Dün, aynı gazete bu kez “Lahey Savaşını Türkiye kazanır” diyor. Oysa “iktidarın kontrolündeki” bir başka gazetenin baş yazarı, Mehmet Altan bunun “mümkün olmadığını” bakın nasıl açıklıyor: “Lahey Adalet Divanı’na İsrail’i 1982 tarihli uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni çiğneyerek uluslararası sularda katliam yaptığı için şikâyet edeceğiz... Ancak, Türkiye bu sözleşmeye taraf değil!”
Ne gam;
Medya iktidarın kontrolündeyse başvurabilme ihtimalinin bile zayıf olduğu mahkemeden zaferle çıkarsın işte böyle!
Örgütlü toplum!
3-5 öğrenci harçları yüksek buldu, al sana terör örgütü...
Karadeniz vadilerinde yaşayanlar hidroelektrik santrallarına karşı çıkmak için bir araya geldi, al sana terör örgütü.
Gazeteci birkaç haber kaynağı edinip araştırma yaptı, al sana terör örgütü.
Kara mizaha sığınıp, dünyanın en örgütlü toplumu olduk diye güler misiniz?
Al bayrağa sarılı şehitlerimize bakıp, bütün bunların yanında kanlı terör örgütüne karşı mücadele arayışımıza ağlar mısınız?
Mustafa Balbay / Cumhuriyet
Farklı ses mi.. Vur kafasına gitsin
Taktik aynı taktik.. Can sıktı artık..
Aykırı bir ses mi çıktı, biri çıkıp değişik bir laf mı söyledi..
Ver veriştir..
Suçla, bilmem ne örgütünden de; yaftala..
Nasıl olsa niye yapıyorsun diye soran çıkmaz; sorarlarsa; eski Türkiye’yi gömüyorum dersin..
Ulvi bir görevmiş havası yaratırsın..
Her şey mübahtır artık.. Döv döve bildiğin kadar..
***
Bunu yapan eskiden bir iki taneydi, sayıları arttı.. Sadece başkasına hakaret ederek ’köşecilik’ yapmak prim yapar hale geldi..
Bu arada.. Tabii ki iktidara bulaşmayacaksın, tabii ki muhalefet edene saldıracaksın..
Kural bu!..
Gerisi kolay.. Adamın yediğine de kızarsın, içtiğine de kızarsın; okuduğuna da kızarsın..
Kızmakla kalmazsın alay da edersin..
Menfaat için bunları yapıyorlar da, ortaya atılıp demokrat olduklarını söylemiyorlar mı?
Demokrat olmakla övünmüyorlar mı?
İşte bu beni hasta ediyor!..
Mehmet Tezkan / Milliyet
+++
Deniz Feneri’nin “günah keçisi” de bulunmuş oldu
3 yıl uğraşıp belge toplayan ve sonuca varmakta olan 3 savcıyı, son anda görevden alanın HSYK olduğu söylenmişti. Hatta Adalet Bakanı da; “Ben HSYK başkanı olarak bu kararı destekliyorum” demeci vermişti. Şimdi 3 savcıyı görevden alanın HSYK değil, Ankara Başsavcısı olduğunu söylüyorlar. Deniz Feneri’nin Bakanlık’ta yer bulmuş köstebekleri vardı. Günah keçisi de oldu. Uyanın: Adalet hançerleniyor.
Necati Doğru / Sözcü
BDP siyasi meşruiyetini kaybetti
Tunceli’de “arama-tarama yapan askerlere kurulan PKK pususunda” iki askerimizin daha şehit olduğu haberini okurken BDP’li Selahattin Demirtaş “yaşamını yitiren asker ve polis”le PKK’lıyı denk tutarak ve onların “gerilla” olduğunu söyleyerek “Yazıktır, hepsi de ana-baba evladıdır” diyen bir konuşma yapıyordu kongrelerinde..
PKK; pusu kurarak acımasızca toplu katliamlar yapan bir “TERÖR ÖRGÜTÜ”dür, bunları yapan bir örgüte başka hiçbir ad verilemez.
Kendi iradesiyle pusu kuran teröristle, bu pusuları önlemek için “müdafaa halinde olan” asker ve polis bir değildir. BDP’nin “terör örgütü destekçisi parti” konumunda yaptığı açıklamalara artık cevap veya siyasi etki beklememesi gerekiyor!
Ruhat Mengi / Vatan
Bir yanak da tutuklu gazeteciler için okşasa ya...
Mehmet Barlas, geçmişinde bir kara leke olarak duran 12 Eylül rejimine destek verdiği, Kenan Evren’in Türkiye’ye demokrasi getirdiğine inandığı yazıları her seferinde kendisine hatırlatıldığında ne yapacağını şaşırıyor.
En son, ’Ben o zaman Milliyet’in başyazarıydım, Aydın Doğan da sahibiydi’ diyor. Bu satırları ’Ben bir patron kalemiyim’ diye okumaktan başka seçenek var mı?
Ne yazık ki iktidara yakın durmak bir Barlas ailesi alışkanlığıdır, her zaman da bu böyle olmuştur.
Ama bu mesafesizliğin bir de ’Kenan Evren’e yakınlığım sayesinde insanları kurtardım’ gibi efsanelerle taçlandırılması...
Hadi bunu da kabul edelim.
Bari Mehmet Barlas, bu yakınlığını ve iş bitiriciliğini bugün de hapisteki 60’ın üzerindeki gazeteci için kullansa fena mı olur?
Bir yanak da tutuklu gazeteciler için okşasa ya...
Oray Eğin / Akşam